Neslihan Soydaş

KENDİME SORULAR

Merhum şair Gülten Akın'ın da dediği gibi “Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya.‘' Sahi ne kadar zaman oldu inceliklerden bahsetmeyeli, bahsedilemeyecek kadar incelikli meselelerden uzaklaşalı? Anlamayı terk edeli. Kendimiz yapmadığımız gibi başkalarından beklemeyi bile ummayalı. Evet, uzun zaman. Hayli uzun. Üstelik yalnız yatay boylamda da değil, verevine dikey zor zamanlar.
Peki nedir bizi bu hale getiren? İnceliklerden, birbirimizden, kendimizden nihâyetinde de yaşamak için çabalarken büsbütün yaşamdan koparan? Bizi, gözü yaşarmayan, dününü hatırlamayan, paradan başka kazanç bilmeyen kişiliklere evrilten neydi? Sorular çok. Peki, ya cevaplar? Onlar daha da çok. Ama cevaplara gelmeden önce, şunu bilmek lazım: Bu sorular da cevaplar da benim. Yani benim bakış açım. Bu soruları ben sordum. Ahmet Mehmet'e değil, öncelikle kendime! Çünkü soru sormaktan, analiz yapmaktan önemlisi, doğru muhatabı bulmak ve doğru analizi yapabilmektir. Tabiatıyla da, bu işe önce kendimizden, kendi kapı önümüzden başlamak, hiç şüphesiz meseleye ilişkin samimiyetimizin de altını çizecektir. Yüzleştiğimiz sorular, verdiğimiz cevaplar, aslında bizim için ve bize rağmen değişecekler listesi olacak, böylelikle herkes meselenin bir ucundan tutmuş ve düzeltilmesine katkı sağlamış olacaktır.
Peki, asıl soru. Nedir bu incelikler meselesi? Önemi nedir? Yokluğu neye sebep olur? Varlığında kim, ne kazanır?
Ne zaman nerede kaybettik, sanıyorum hiç birimiz tam tarih veremez. Dönülmez akşamın ufkunda mıyız? O da değil, enseyi karartmayalım. Ama şunu biliyoruz ki, ne zaman kaybettik onu, dilimize vurdu, başımıza vurdu. Ne konuştuğumuzu bilir olduk, ne yanı başımızdakinin derdini, acısını. Tanıma gelince, ne olduğundan ziyâde, ne olmadığını hatırlamakta fayda var. İncelik; çıkarlarımız değildir, laf kalabalığı, üstünlük yarışı, yarın kaygısı değildir. İncelik, koltuk değildir. Para değildir. Lafı sakınmamak, altta kalmamak için mahalle kavgasına çevrilen meclisler değildir. Susup oturmak mı? Hiç değildir.
Önemine gelince, yukarıdaki tanımların yerli yerine oturması durumunda, birkaç kişide bile görünse toplumun geneline sirayet edecek şiddette ve güçte olduğunu bilmek gerek. Çünkü bu dönüşüm öncelikle bize, hâlimize yansıyacak, sonra sırasıyla sözlerimize, düşünce ve fikirlerimize, onları hayata geçiriş biçimlerimize, amaçlarımıza sirâyet edecektir.
Ne yazık ki yokluğu konusunda hepimiz tecrübelerle bilgi sahibiyiz. Yöneticilerin birbirlerine, halkı temsil eden milletvekillerinin halkın ta kendisine, kimi zaman patronun işçiye, müşterinin çalışana, kocanın karısına, büyük kardeşin küçüğüne, herhangi birinin bir hayvana, bir cana bırakın incelik göstermek, elinden gelen bütün zorbalığı yapmasına başta hayret ederek ve sonra maalesef alışarak seyirci kalıyoruz. Kaybettiğimiz benlik, unutturulan şey şaşırmak, üzülmek, elimden ne gelir demek. Fakat gözettiğimiz yalnızca para ve koltuklarımızsa elbette kapımıza kadar gelen gözü yaşlı genç kızın avcuna bir miktar para sıkıştırıp ona dilenci muamelesi yapmak işten değil. Bu kadar kaybetmişsek eğer, o genç kızın bıçak yarası sözleri kesecek bir köşe bulamayacaktır kalplerimizde. Yahut tatlı canına kıyacak, kendini yakmaya kalkışacak kadar yalnız, ümit fakirine ‘orda yakma, şurda yak' diye akıl verecek sağırlığa eriştiysek, bize hangi sarsıntı ders verebilir?
İncelik, laf kalabalığı da değildir demiştik. Şimdi bırakın Tdk anlamlarını, sizdeki anlamına bakın bu kelimenin. İncelik, o kadar uzak değil, bir çocuğun saçları arasında, okşayın. Bir kadının gözlerinde, yakalayın. Bir gencin hayallerinde, destek olun. Bir hastanın son çaresinde, el uzatın. Çünkü, inceliği kaybetmek insanlığı kaybetmenin eşiti. Ve bizim için, her çağda kurtarılacak bir dünya, kurtarılacak bir vatan, kurtarılacak bir insanlık vardı. Önce kendimize soralım şimdi: Gülten Akın haklı mı yoksa?

“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler(…)''
Gülten AKIN

YORUM YAP