Her şey en iyisi olsun istiyoruz.
Çocuğumuzun geride kalmasını istemiyoruz.
Daha zeki, daha donanımlı, daha özgüvenli, daha sosyal, daha başarılı bir çocuk hayal ediyoruz.
Ve bu hayalin peşinde, ellerimizde kalem gibi tuttukları programlarla çocuklarını haftanın her günü bir etkinlikten diğerine taşıyan anne babalar ortaya çıkıyor.
Müzik dersi, bale, drama, satranç, yüzme, robotik kodlama, İngilizce atölyesi, yaratıcı yazarlık, mindfulness, mandala, yoga…
Liste uzayıp gidiyor.
Ama durup düşünelim.
Bu kadar çok “gelişim” etkinliği arasında çocuklar gerçekten gelişiyor mu?
Anne babalar çocukları için iyi şeyler istiyor, bu kesin.
Kimse çocuğunu yormak, sıkmak ya da tüketmek istemiyor.
Aksine, daha çok şey öğrensin, hayatı daha kolay olsun diye çabalıyorlar.
Ancak burada kaçırdığımız bir nokta var, gelişim sadece dolu zamanlarda değil, boş zaman yaratarak da olur.
Çocuklar da insanlar gibi nefes almaya ihtiyaç duyar.
Tembellik değil, boşluk değil, tam anlamıyla nefes alma…
Bir etkinlikten diğerine koşarken çocuklar kendileriyle baş başa kalamıyor, düşünemiyor, sıkılamıyor, hayal kuramıyor.
Evet, yanlış okumadınız, çocuklar sıkılamıyor.
Unutmayın bir çocuk ancak sıkıldığında kendi oyununu kurar.
Ancak canı sıkıldığında düşünmeye başlar, çevresini gözlemler, merak eder, üretir.
Boş zamanlar, çocuğun zihinsel dünyasını kendiliğinden kurduğu anlardır.
Bu anlar, dışarıdan yapılandırılmamış zamanlardır ve çocuğun iç sesiyle tanıştığı yerlerdir.
Sürekli dış uyaranlarla yönlendirilen çocuk, kendi iç sesini duyamaz.
Kendini tanıyamaz.
Aman boş durmasın hocam dediğinizi duyar gibiyim.
“Evde boş boş durmasın hocam, bir şeyler yapsın, gelişsin…”
Oysa biz büyükler bile boş zaman ihtiyaç duymuyor muyuz?
Çocuklar için de bu geçerli.
Üstelik onların hayal dünyası bizden çok daha zengin.
Onlara sadece alan tanımak yeterli.
Her boş zamanı “verimli bir şeye” dönüştürme kaygımız, farkında olmadan çocukların iç sesini bastırıyor.
Şunu da söylemek isterim her etkinlik etki mi elbette değil.
Onun mizacına, yaşına, ilgi alanlarına uygun mu?
3 yaşındaki bir çocuğa haftada 5 etkinlik koymak, onun doğal gelişim sürecini baltalayabilir.
Çünkü bu yaşta çocukların en çok ihtiyacı olan şey yapılandırılmamış oyunlardır.
5 yaşındaki bir çocuk için özgürce oynayarak bir saat geçirmek, bazen en iyi yaratıcı drama dersinden daha etkili olabilir.
Bizler zaman planlamaları, ajandalar, takvimler arasında yaşayan yetişkinleriz.
Ama çocuklar için zaman çok daha farklıdır.
Onlar “an” da yaşarlar.
Bir kelebeğin peşinden koşarken geçen zaman, bizim için beş dakika olabilir ama çocuk için bir ömür gibi değerli olabilir.
Bu yüzden etkinlikleri planlarken kendi yetişkin zihnimizle değil, çocuğun iç dünyasına göre karar vermeliyiz.
Belki de bazen hiçbir şey yapmamak, en iyi şeydir.
Bu yazı, etkinlik karşıtı bir çağrı değil. Elbette çocuklar müzikle tanışsın, yüzme öğrensin, satranç oynasın. Ancak denge her şeydir.
Her çocuğun “boş zaman hakkı” vardır. Sıkılma hakkı, hayal kurma hakkı, evde canı istediğinde yapacak bir şey bulma hakkı…
Haftada iki etkinlik yeterli olabilir.
Geriye kalan zamanlar serbest oyun, aile içi vakit ve kendiliğinden gelişen anlarla dolmalı.
Çocuğun da ruhunun nefes almasına izin verilmeli.
Hayat yeterince hızlı.
Yeterince karmaşık.
Çocuklarımızı da bu karmaşaya küçük yaşta dahil etmek zorunda değiliz.
Onların çocuklukları, hayatın belki de en sade ve en güzel dönemi.
Bu dönemi kalabalıklaştırmak yerine sadeleştirmek, onların iç dünyasını beslemenin en güzel yoludur.
Boş zamanlar doludur, sessizlik kıymetlidir, sıkılmak yaratıcıdır.
Bazen hiçbir şey yapmamak, çocuğunuz için yapabileceğiniz en kıymetli şeydir.