Sevginar Sali

Dokunuş farkı!

Düşünün ki bir belediye milyonlar döküp misal; viyadük projesi hayata geçiriyor… Belki yüz binler, defalarca kullanıyor ilkinde “Aman ne güzel” deyip kısa sürede rutin şekilde kabul edip geçiyor. Bir yandan da sokakta dolaşırken biri elinize bir oyuncak tutuşturuyor, çocuk gözlerinizin taaa içine bakıp başka acil bir ihtiyacınız, sıkıntınız olup olmadığına dair adeta röntgeninizi çekercesine…
Biri milyonlar ile rutin etki, diğerinde üç kuruşluk oyuncak ile ömürlük tesir!
Hizmetin maliyeti ve büyüklüğü arttıkça özel etkisi azalıyor, genelleşiyor! Özel bir bağı ve hissiyat kurmadığı siyasetçiden, seçmen kolay vazgeçer, yerine başkalarını koyar. Ama derslere başlayalı haftalar olmasına rağmen evinde internet olmadığı için eğitim sürecini sağlıklı takip edemeyen bir çocuğa seslenip “Akşam evine gelip getirecekler, bilgisayarın nasıl olsun?” diye soran belediye başkanı bu ve benzeri hareketlerle dokunduğu kim varsa unutulmaz olur…
Eğitimci bu bilgiyi paylaştıktan sonra, “Yazık” diye hayıflanıp, herkesin yapacağı şey yerine, üzülüp yoluna devam edebilirken, çözüm adresi olmayı seçmek; kişiyi farklı kılıyor.
Farklı olmak bir yanı ile çok kolay, diğer yanıyla zor… Sıradan olmak ise ‘olmamak' gibi bir şey… Seçilmiş ya da seçen; hepimizin önünde duran asıl ikilem de bu herhalde! Olmak ya da olmamak : )
Uzun lafın kısası; yağdırmaya gerek, öyle bir imkan da, yok mevcut ortamda… Hali vakti yerinde olanlar olmayanlara ulaştırılan yardımların hakkını muhakkak suretle teslim ederler.
“Karnı aç olan insan inançlarını da yer” tezinin ispatına ne ihtiyaç ne de gerek var aslına bakarsanız.
Dünya hepimizin karnını doyuracak kadar bolluğa henüz sahipken, aç gözlülük yapmayalım yeter…
İnsan kalbine kocaman sevgiler sığdırabilecekken azla yetinmek, hatta kendinden başka kimseyi oraya koymamak büyük kayıp ve çok yazık. Kendini bile sevmeyi beceremeyenlerin enflasyonunda çok mu iyimserim ne?!

KISSADAN HİSSE
Her yıl yapılan ‘En iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
- “Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor” dedi.
- “Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz?” diye sorulduğunda…
- “Neden olmasın?” dedi çiftçi.
- “Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.”

YORUM YAP