Sevginar Sali

Demoklesin Kılıcı


Efsaneye göre Demokles Kral Dionysos'un yakın dostu olduğu için, daima kralla sohbet ederdi. Konuşmalarında çoğu defa krala krallığın bahşettiği mutluluktan bahseder dururdu. Bu durumdan usanan kral, bir gün Demokles'e dönerek; “Bu mutluluğu senin de tatmanı arzu ediyorum!” demişti. Büyük bir ziyafet hazırlatarak tacını ve tahtını krallın güç ve imkânlarına özenen Demokles'e bırakmıştı.
Demokles de sevinçle krallık elbiselerini ve tacını giyinip tahta oturmuştu. Ziyafetin ortalarına doğru tam başının üstünde bir şeyin sallanmakta olduğunu gören Demokles, dikkatle bakınca bunun at kılına bağlı keskin bir kılıç olduğunu görmüştü. Demokles bunun ne manaya geldiğini düşünüp, Kral Dionysos'un böyle yapmakla, kendisine krallığın sadece krala ait güç ve zenginliklerden ibaret olmayıp, aksine insanın canını daima tehlikelere sokabilecek bir mevki olduğunu idrak ettirmek istediğini anlamıştı.”

Bu eski Yunan efsanesinden kaynaklanan Demokles'in kılıcı gibi deyimi, günümüzde de büyük görev ve mesuliyetlerin aynı zamanda büyük tehlike ve sıkıntıları da beraberinde getireceğini vurgulamak amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca Kral Dionysos'un krallığı süresince büyük tehlikeler ve korkular yaşadığını da ifade etmektedir. "

Gündelik değerlendirmelerimizde çokça aklımıza gelen 'Demokles'in kılıcı' tanımının gerçek anlamını bilerek yazmak da okumak da daha iyi olacak diye düşündüm. Bu kez yanılmadığımı hissediyorum.
Son dönemlerde röportaj konularına ağırlık verince köşe yazılarımda bir aksaklık meydana geldi farkındayım. Çaktırmadan süreci düzeltmeye uğraş verirken, Bulgaristan işim girdi araya. Valla tatil değil, zorunluluk ziyaretiydi. Ama işin içine ailenizle hasret gidermek de girince iyi oldu. "Kafanı dinlemişindir" diyenlere "Selami Değirmenci ile Erdoğan Ataç'ı dinledim bol bol" yanıtını veriyorum. Röportajın seslerini kulaklığım olmadığı için çözerken bir taraftan odada sobanın başında uzanmış istirahat eden annem ve babam da dinledi mecburen. Önce ailece Selami Değirmenci'yi dinledik. İkna oldu benimkiler. Sonra Erdoğan Ataç'ı çözmeye başladım, "Bu kim?" diye sordular. Değirmenci'nin rakibi olduğunu söyledim. Ataç'a da hak verdiler.  
İşin aslını ve onların bilmediği binlerce şey bilmeme karşın siyasetçilerin ikna kabiliyetine karşı durmak çok zor. Kimi dinlerseniz, kiminle konuşursanız ona hak verirken buluyorsunuz kendinizi. Biz en azından fikir değiştirebiliyoruz. Asıl zor olan CHP’li delegelerin işi. Sadece bir adaya oy verme imkanları var ve onu da sandığa attıktan sonra geri dönüşü yok.

Değirmenci'yi, Ataç'ı çözdükten sonra Adil Abi'nin köşesi geldi. Sen misin köşe yazılarını ihmal eden, önemli zamanlarda Silivri'yi bırakıp kaçan! Esmiş gürlemiş.  Adil Abi'den fırça yemekten korkuyorum. Bugün ne yazayım, çizeyim diye düşünürken yazmama şıkkını aklımdan bile geçiremedim. Bütün yorgunluğumu, iklim değişikliğinin yarattığı sersemliği de unuttum. Köşe yazım bittikten sonra hepsini yeniden gündelik yaşantımın merkezine koyacağım.
Adil Sirkecioğlu faktörünün Demokles kılıcını misali baskısını hissederek CHP'nin kongre yarışında geri sayımı hakkında bir iki kelam edelim.

Selami Değirmenci'nin İrfan Ermiş'e verdiği zehir zemberek demeci ile Hürhaber'de yayınlanandaki ifadeleri, anlayışı arasındaki farkı konuşuyor pek çokları. İlk demecini bütün zorlamalarla birlikte bir dil sürçmesi olarak kabul etsek, ardından doğru (olması gerektiği) yola girdiğini söylemek de mümkün değil artık. Çünkü Yörünge'de çıkan Değirmenci röportajının 2. bölümünde aynı üslup devam ediyor.
Değirmenci konusunda uzun zamandır zerre kadar tereddütte mahal vermeyen kesin olarak emin olduğum tek şey, başına ne gelirse gelsin hepsinin mimarı bizzat kendisi. "Ordu gelse bir insanın kendi kendine verdiği zararı vermez" lafı Değirmenci için söylenmiş adeta. Aslında hepimiz için de; hak etmek için kendine bu kadar zararı verecek kaç babayiğit çıkar aramızdan!
Değirmenci öfke kontrolünü sağlamakta zorlanıyor. Hayatın doğal olarak siyasetin en geçerli kaidesi "Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin!" tarzında atalarımızın formüle ettiği anlayışın üstüne çıkmış zıplıyor! Ayaklar altına aldığı kendi siyasi istikbali farkında değil. Rüzgara karşı yüzmeyi göze alan insan zorluklarını da hesaba katacak, katıyor demek ne gereği varsa!?
Erdoğan Ataç'ın söylediği "Şekli kabul ettikten sonra sonuca saygı duymanız gerekir" tespiti çok doğru.
Ataç'ın cesareti konusunda kuşkularım şimdilik ertelendi, Selami Değirmenci'nin karşısına çıkmak yürek ister. Gücünden değil (yenilebilirliğini daha önce defalarca gördük artık), daha ziyade başvurmaya potansiyel taşıdığı mücadele yöntemi ve öfke nöbetlerinde yapacaklarından dolayı.
CHP'nin ilçe başkanlığına soyunan kişi, incilerini biraz dökecek! Ziyadesiyle dik duruşu da kaldıramayız her halde bu zamandan sonra. Ataç, Özcan Işıklar'ın siyaset sahnemizde açtığı yeni çığırın temsilcilerinden olmaya aday. Kendinden taviz vermemek için direnci bir taraftan saygı duyulacak bir meziyetken sizden kendisi gibi davranıp, düşünmenizi bekleyenler açısından sıkıntı. Bünyelerini emir almak, başkasının istediği, içinden gelmediği gibi davranmak bozuyor! Bazı taraflarının biraz kırılma zorunluluğu var yine de. Ataç, dik duran bir ilçe başkanı olacağı konusunda kuşkuya yer bırakmazken, beni asıl meraklandıran halk ile ilişkilerin, bütünleşmenin sağlanacağı noktasında.

CHP, 17 Ocak kongresine iki adayla gidiyor. Birinin eksileri fazla, değerinin artıları az! Habercilik gereği olay ve kişilerin eksileri haberin etkinliğini sağladığı için içgüdüsel olarak böyle bir genelleme ile konuyu noktalamayı uygun buldum anlaşılan.

Değirmenci anlaşılma sağlanamayacak biri değil yerel yönetim açısından ama istediğinde, kızgınlığına yenik düştüğünde bu süreci çıkmaza sürükleme potansiyeli çok yüksek. Bunun için de Ataç'ın dolaylı olarak örgüt üzerinden anlattığı şey belediye yönetimi için de geçerli. Kendi savunma mekanizmasını geliştirmek zorundalar. Değirmenci'nin adaylık sürecinde daha makul, sağduyulu ve aklı selim davranması gerilimi azaltır. Karşı saffındakileri bir arada tutan durumu zayıflatır. Değirmenci öfke ve kızgınlığını ortaya koydukça kendisine destek verenler bile korkuyor, kızıyor, giderek onaylamakta daha da çok zorlanıyor.

Erdoğan Ataç'ın yaptığını ise kendisinden istenen bir fedakarlığa "Evet" demekten başka bir şey daha iyi anlatmaz. Sanıyorum hayatında biraz heyecan istedi veya bizimle henüz paylaşmaya hazır olmadığı gerekçelerle görev sorumluluğu alarak kritik bir noktada geniş bir destekle aktif siyasete dönmeye karar verdi.

CHP'nin adayı Değirmenci de olsa Ataç'ı da seçse delegeler yerel iktidar için üstesinden gelinemeyecek bir sorun olmayacak! CHP, Silivri'de öyle çıkmazları aşıp kamuoyundan tarihi bir destek oranıyla bugün iktidarsa hiçbir şeyden olmadığımız kadar en azından bundan emin olabiliriz.
Ne Değirmenci (artık), ne Erdoğan Ataç ne de Özcan Işıklar kişisel kaprisleri uğruna Silivri ve CHP'ye zarar vermeye kalktıklarında asıl zararı kendileri göreceklerini bilmeyen insanlar değil.
"Uyumda bulamadığınız verimi zıtlıklarda arayacaksınız" kelamlarını bize ezberleten Işıklar'a selam olsun!
 
Pazar günü yapılacak seçim CHP’ye hayırlı olsun!

YORUM YAP