Ahmet Yücegök

Silivri’de siyaset


Evet… Seçim bitti…

Şimdi hesap zamanı…Yani… Hesaplaşma…

Her seçimin sonrasında yapıldığı gibi…

***

Her seçim sonrasında olduğu gibi, kazanan tarafta da, kaybeden tarafta da hesaplaşma kaçınılmazdır… Siyasetin doğası gereği böyledir…

Ve bu hesaplaşma sonrası, kârdan veya zarardan pay almada anlaşma olmaz çoğu zaman. Ortada kalır kâr da, zarar da…

Çünkü kazanan tarafta da, kaybeden tarafta da hesabı normal kabul edip suça da, övgüye de ortak olma kabul edilmez. O nedenle, hır çıkması kaçınılmazdır. Bunun böyle olması da normaldir… Basın aracılığı ile yapılan atışmalara bakılacak olursa hesaplaşma başlamış bile… İlçe yönetimleri düşüyor. İlçe başkanları istifa ediyor. Kimin de görevden almaların başladığını görüyoruz, duyuyoruz...

Ve öyle görünüyor ki, hesaplaşmalar uzun tutacak…

Oysa Ağustos ayı içinde Cumhurbaşkanı seçimi var. Parti içi kırgınlıklara yer olmamalı. Onarılmaz yara açacak söylemlerden kaçınmak lazım…

***

Bu kazanma ve kaybetme meselesini o bir aylık propaganda dönemine sıkıştırınca hesabın doğru yapılmadığına hep söyledim… İtiraz ettim. Nedeni de, sanki o propaganda dönemine gelene kadar seçim kazanılmış da, propaganda kampanyasını yürütenler (30) günlük sürede seçimi karşı tarafa teslim ettiler… Öyle bir şey yok… Olamaz da…

Veya… Kazanma umudu hiç yokken bu (30) günlük kampanya süresinde yürüttükleri çalışma ile seçimi kazandılar…

Böyle bir şey yok… Olamaz da.

Demem… İkisi de doğru değil…

Herkes bilir ki seçim kazanmak o (30) günlük kampanya ile sınırlı değildir, kaybetmek de öyle…

İşin uzmanları der ki, "Seçmenlerin en az %90-95’i kampanya başlayana kadar kararını vermiştir...” Yani, eğer adayınız ve partiniz, seçim stardı verilene kadar yapılan kamuoyu araştırmalarında %20 geride çıkıyorsa (30) günlük kampanya süresince ne yaparsan yap kazanma şansın yoktur, eğer araştırma profesyonel bir firma tarafından düzgün yapılmış ise (ki, söylediğim gayet tabii ki iki adaylı seçimlerde ki bir durum ). Aday sayısı fazla, oyların dağınık olduğu durumlarda bu tez geçerli değildir. O zaman kamuoyu araştırması sonuçlarına bakıp tahmin etmek zordur…

***

Şimdi…İlk önce Silivri’de kaybeden tarafa bakalım isterseniz. Yani, AKP ve onun adayı Tahir Sert cephesine…

İlk önce şu kadarı söylemekte sakınca görmüyorum, patronum Sevginar’ın gayet iddialı söylediği gibi AKP gerçekten çok oy aldı Silivri’de… Ve CHP cephesinde de sonuçlar biraz hayal kırıklığına neden oldu. O kanatta beklenen %50’nin üzeri ve 20 Meclis üyeliği idi…

Neyse…Devam edelim…

Düşünsenize, bir çok aday, adayı ortaya çıkmış. Bunların bir çoğunun parti içinde, üye bazında karşılığı yok. Bir kısmının da teşkilatta karşılığı çok fazla… Adaylık müracaatlarının kapanacağı saate kadar teşkilatın her noktasını kendine göre dizayn etmiş olan bir kişi teşkilatın tamamını elinde bulunduruyor…

Ama hiç beklenmeyen biri aday gösteriliyor. Öyle ki bu kişinin teşkilatla bağı neredeyse yok. Üstelik ne evi ne işi Silivri’de… Son (5) yıl, Beylikdüzü Belediye Başkan yardımcılığı yapan Tahir Sert partinin "yerli” adayı olarak teşkilata sunuluyor… Daha doğrusu dayatılıyor…

Seçim kaybedilmiştir… Seçim sonrasında öncelikle sakin, sakin kaybetme nedenleri rapor haline getirilmesi gerekir… Doğrusu o da maalesef öyle olmuyor. İlk önce "Neden kaybettik?” diye araştırılmıyor. Araştırmaya gerek görülmüyor çünkü onlar zaten bellidir… Cadı avı başladı bir çok insan "suçlu” ilan edildi. Seçim kaybedilmiş olduğu için, kampanya süresince koşturanların böyle bir beklentisi de vardır aslında... Parti yönetimi de buna duyarsız kalamaz, yeni atamalar, görevden almalar, görev değişikliği her biri gündeme gelebilir… Şu an yapılanları o çerçevede değerlendirmek lazım…

Şöyle düşünün…

Seçim kampanyası sırasında üye canla başla çalıştı. Seçimi kazanmak için verilen motivasyonla, emek harcadı, para harcadı, zaman harcadı, ona göre de beklentiler oluştu. Beklentilerin dozları da ona göre oluşur…

Kısaca, kampanya boyunca emek ve para harcayan bu büyük çoğunluğun beklentisi yüksek. Parti ve aday kaybedince moral bozukluğuna uğrar ve teşkilatın sakinleşmesi zaman alır. Kim ne derse desin, yetkililer istediği kadar "yok öyle bir şey” desin Silivri’de de olan budur…

Netice… Bir önceki, yerel seçime göre AKP ve onun Belediye Başkan adayı Tahir Sert’in oylarında artış vardır…

***

Şimdi de…Kazanan tarafa bakalım…

Silivri’de seçimin galibi CHP ve onun adayı Özcan Işıklar…

Halen… Görevde ki Belediye Başkanı…

Ondan önce de (3) dönem Silivri Belediye Başkan yardımcılığı da yapmış bir aday Özcan Işıklar…

Görüldüğü gibi adayın tanınmışlığı var…

Kazanan taraf CHP’de, aday, adaylıklarına müracaatların başlangıç tarihi 2013 Temmuz ayı başına dayanır… Lakin adayını en son belirleyen parti de CHP olur…

Belediye Başkan aday, adayı (4) kişidir. Sayıca AKP’den azdır ama süreç oradan daha fırtınalı ilerler… Adayların belirleneceği son güne doğru aday sayısı (2) ye düşer gibi olur… Bu arada, beklenmeyen bir şey olur, Belediye Başkan adayı belirlenmeden Meclis üyelikleri için "Eğilim Yoklaması” yapılır… Bilindiği gibi, Silivri Belediye Meclisinin tamamı (31) üyeden oluşmaktadır. Eğilim yoklaması ise (14) üyelik için yapılır. Geri kalanlar kotalar ve kontenjanlarla tamamlanacaktır… Her zaman olduğu gibi aday belirleme safhasında gruplaşmalar olur, bu defa da oldu... Bu her yerel seçim öncesi olağandır. Ne var ki, bu defa uzun oldu, uzadı…

Adayın belirlenmesinin uzaması ve Ankara’ya kadar uzanan belirleme aşaması, ortamı gerdi…

Nihayet, aday belirlendi…

Bu arada, diğer partilerin adayları çalışmalara başlamışlar, neredeyse iki tur atmışlardı… Aday belli olduktan sonra arayı kapatmak için hızlı çalışmak gerektiğini bildikleri için beklemeden "Bismillah” dediler…

Ufak, tefek eksiklikleri olsa bile geçmişe nazaran çok kapsamlı ve başarılı bir kampanya yürüttüler…

Ve geçmişte, siyaseten beraber olduğu bazı arkadaşlarının desteğini, yeteri kadar alamasa da ipi göğüsleyen taraf oldular CHP ve onun adayı Özcan Işıklar…

Öyle anlaşılıyor ki, parti de, yeniden yapılanma süreci başlayacak, öyleye benziyor. Bir kaç gün önce çıkan bir habere göre kadın kollarında yapılanma başladı, başlayacak…

Sonuç… Silivri’de bir önceki yerel seçime göre CHP’nin ve onun adayı olan Özcan Işıklar’ın oylarında artış var…

***

Ve belediye içinde de idari anlamda yeni düzenlemeler yapıldığını görüyoruz. Başkan yardımcılıklarının sayıca artışını ve etki alanlarındaki düzenlemeleri…

Belediye Meclis salonu üzerinde değişik önerileri görüyoruz. İlk meclis toplantısında gözlemim; Muhalefet kanadında, Metin Karakaş, Saffet Sert ve Yalçın Yönet gibi deneyimlilerin olmadığı bir meclis. Dolayısıyla, Meclisin en deneyimlisi olan Başkan Özcan Işıklar, birinci döneme göre daha rahat olacağa benziyor…

UNUTMAMAK GEREKİR Kİ…

İster inan ister inanmayın Türkiye tarihinde böylesi vurdum duymazlık bir ilk.

Bu güne kadar duyduğumuz veya bildiğimiz bir Bakan veya üst düzey bir bürokrat için bu miktar yolsuzlukla suçlanmamıştı…

Geçmişte, miktarı bu kadar olmasa bile zaman, zaman Başbakanlardan, Bakanlardan suçlanan olmuştu, onlarda anında yargıya gidip aklanmış veya aklanamayıp cezasını çekmişlerdi...

Demem o ki, hepsi yargıya gittiler…

***

Evet… 17 Aralık 2013 Günü hem de suçüstü bir durumda yakalananların ne Bakanlar, ne Bakan çocukları, ne de bürokratlardan tek biri bile aklanma ihtiyacı duymadı…

Hatta bırak aklanmayı, o gözümüzle gördüğümüz o paraların ne olduğuna dair, bu güne kadar kamuoyu bilgilendirilmedi bile… Hoş, şimdi artık, yargıya gitseler bile hangi yargıya gidecekler o da ayrı ya neyse…

***

Yeni olmasına rağmen unutan olabilir düşüncesiyle 17 Aralık 2013 Tarihine geri dönelim istiyorum… O gün ne olmuştu gözümüzün önünde canlandıralım isterseniz…

***

Ülkenin en büyük Devlet Bankasının Müdürünün evi ile üç Bakannın çocuklarının evlerine baskın yapılıyor. Banka Müdürünün evinde ayakkabı kutusu içinde (4,5) (dört buçuk milyon ) dolar, İçişleri Bakanının oğlunun evindeki yatak odasında (1.100.000) (bir milyon yüz bin) TL. Ve sanırım (7) adet para kasası çıkıyor. Bunların her birini televizyon ekranlarında gördük ve izledik ne müdür, ne bakan çocukları, ne de bakanlar bu görünenleri doğru dürüst inkar edemediler, nedeni de sanırım daha sonra çıkacak tapeler nedeniyle…

Ve hiç biri, doğru dürüst savunamadılar bu gözle görünen tarihin en büyük yolsuzluk suçlamalarını… Bir kişi hariç, o da Sayın Başbakan…

Sayın Başbakan olayı duyar duymaz "yok öyle bir şey” demeden karşı saldırıya geçti… Efendim "paralel yapı”, "darbe teşebbüsü”, "dış güçler”... Partisini devreye soktu hemen…

İl, il mitingler düzenledi. Meydanlarda "paralel yapı” diye hayali bir örgütü merkezine oturttuğu suçlamaların dozunu her geçen gün biraz daha arttırdı…

Bahsi geçen tarihin en büyük yolsuzluk operasyonu perdelemek için "En iyi savunma saldırıdır” diyerek, saldırıya geçti…

Ayni günde birkaç ilde birden, yığınsal mitingler düzenledi. Her gittiği ilde hedefinde "paralel yapı” birinci sıradaydı… Muhalefet ikinci plandaydı…

Oysa hedefindeki "Fetullah Gülen Hareketi” ile o güne kadar işbirliği yapmış olan kendisiydi… Sayın Başbakan "bütün kötülüklerin anası” olarak "Paralel Yapı” adı ile onu göstermeye başladı…

Yetmedi, "örgüt”, "çete”, "haşhaşiler” gibi, her gün yeni bir şey ekledi…

Daha da ileri gitti…

Silivri Hapishanesinde yatan komutanlar ve gazetecileri "kumpasla” içeri tıkan da onların olduğunu dillendirdi danışmanlarından biri…

Seçim kampanyası boyunca…

İl, il gezerek "darbe teşebbüsü” dedi bu görüntüler ve kasetleri için avazı çıktığı kadar bağırdı, bağırdıkça, yeni kasetler ortaya çıktı… Ve iddia o ki, kasetlerde yalnız Bakanlar yoktu, kendi ve çocukları vardı…

***

Sayın Başbakanın hesabına göre o paraların, o yolsuzlukların hesabının görüleceği yer seçim meydanlarıydı…

Sanki sandıktan çıkacak sonuçlar o paraları aklayacakmış gibi bağırıyordu meydanlarda…

Şimdi seçim bitti…

Sayın, Başbakanın partisinin oy sıralamasında önde olduğu görüldü. Onun söylemine bakınca "aklandı”…

Öyle mi? Aklandı mı?

"Öyle şey olur mu?” dediğinizi duyar gibiyim…

***

Eğer öyle ise "aklanmış” ise bu bir ilk olacaktır. İlk defa serbest seçimlerin yapıldığı tarihten bu güne "Yargı” yerine, dünyada sandıkta aklanan tek başbakan ve tek ülke olacağız…

Benden söylemesi…

***

Mecliste Bakanların fezlekeleri bekliyor…

Ama o ne?

Fezlekeler okunmuyor…

Bu…Cumhuriyet tarihinde bir ilk…

Tıpkı, bütçe görüşmeleri sırasında "Sayıştay raporları” meselesi gibi…

Amma…

Unutmamak lazım ki her şey kayıtlara geçti… Er veya geç birileri "bu fezlekelere ne oldu, neden bu tozlu raflarda bekliyor?” diyecektir…

TEKRARIN TEKRARI

Yine… Tapu meselesi…

Yine… Ecrimisil meselesi…

Seçim bitse bile bu dert devam ediyor…

Hanımefendiler, efendiler, beyler, beyefendiler…

Bu TAPU meselesi bildiğiniz gibi değil. Acilen halledilmesi gereken bir konu. Tapu meselesi halledilmediği için ECRİMİSİL meselesi de devam edecek…

AKP’nin Silivri teşkilatında kimler varsa onlara sesleniyorum; biliyorum sizler de konu hakkında yeterli bilgiye sahip değilsiniz ama lütfen, bir üstünüze "TAPU meselesi ne oldu, lütfen bizi bilgilendirin” deyin…

ARAMIZDAN YENİ AYRILAN

"Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasın.”

(Gabriel Garcia Markuez)

GÜNE UYAN

"Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz ama Saray ahır olur!”

(Çerkez atasözü-Özgen Acar / 11/4/2014 -Cumhuriyet )

VE BÜYÜK USTADAN

"Sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi gerekmiyor!”

(Nazım Hikmet Ran)

BUNLARI…

  • Cemile Paçalı’nın yeni dönemde Silivri Belediyesi İmar Müdürlüğünde görevlendirildiğini…
  • Fen İşleri Müdürü Hasan Solak’ın, Fen İşlerinden sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı olarak görevlendirildiğini…
  • Fener Mahallemizden, B.Sinekli Mahallemize giderken yolun kenarında "Dikkat, manda çıkabilir” tabelasının bulunduğunu ve orada gerçekten Manda çiftliğinin olduğunu ve bu çiftliğin sahibi şirketin de "Kadir Topbaş’a” ait olduğunu…

DUYDUNUZ MU?


YORUM YAP