Ali Gülcü

MÜBAREK ADAMLAR


Yanında sohbet edecek biri varsa, keyiflidir bu olta bağlama işi, yalnızsan eziyet olur, en fazla sekiz, on köstek bağlar bırakırsın, canın sıkılır, sanki dünyanın en zor işini yapıyormuşsun da yorulmuşsun gibi, mola verirsin.
Ruh sağlığına iyi gelir, derdin varsa unutursun…
Çok daldığında iğneler olmadık yerlerine batar…
Tırnak makasını her nasılsa cebine koyar, bulana kadar döne döne arasın, "şuncacık yerde nereye kaybolacak” der çileden çıkarsın…
Gözlüğünü kaybeder de, başının üzerinde bulursun ya, onun gibi bir şey.

Gece, serin, pilli radyo açık…
Rüzgâr yolunu kaybetmiş, ortalıkta dolanıyor… Cinsini bilmem ama sabaha kadar uluyan bir köpek var mahallede…
Üç katlı villaların arasında bütün camları açık gezen beyaz şahin yine geçiyor, şoförün sol kolu dışarıda, parmaklarının arasında sigarası hiç sönmüyor…
" Olmaz senin işin ” diyorum içimden, kime geziyorsa artık. Bir taraftan da olsun istiyorum

İğneleri plastik kutulara toplayıp, misinaları sarıyorum…
O uğursuz adam geliyor aklıma!
Geçtiğimiz cuma, daha oltaları suya atar atmaz çektik ilk balıkları… Bizimki balkonda, akşam yemeğini yemiş, höpürdete höpürdete kahvesini içiyor…
Yanından geçerken selam vermiş, adet yerini bulsun, ayıp olmasın diye de gülümsemiştim…
Terlikleri ayağında geldi, kafasında tepe lambası açık, gözümüze gözümüze…
O kadar çok gördüm ki bu filmi…
Balık olup olmadığını soracak, yalan söyleyemeyip, " var” diyeceğiz, "baka bilir miyim” diyecek, cevabı beklemeden kafasını kovanın içine sokacak, bilmiyormuş gibi; "ne balığı bunlar” diyecek, biz "mırmır diyeceğiz… Rasgele, deyip, çekip gidecek ve bize artık rasgelmeyecek!
"Nasıl var mı balık?”
Duymazdan geliyor, sanki su dökecekmiş gibi sırtımı dönüyorum…
Yaklaşıyor, daha yüksek bir ses tonu ile
" İyi geceler, nasıl var mı balık?”
Nefesi ensemde, kahve telvesi kokuyor… Yaş ilerledikçe kıvırmaya başladım bu politika işlerini, her nasılsa gülüyorum, adamın yazlığının önünden olta atıyoruz neticede…
" Bir iki tane yakaladık!”
" Bakabilir miyim?”

Olmaz desen ne olacak, kafasını kovanın içine soktu bile…
" Mırmır mı bunlar?”
" Palamut!”
" Efendim?”
" Mırmır ağabey…”

" Biri irice be! Bugün uzun oltaya gezdim ben de… Erken daha… Yeminiz, kurt mu?”
" Kurt, ağabey…”
" Çıkardı buralardan da, yok bu sene, siz nereden alıyorsanız, getirsenize bana da, parası neyse veririm…”
Hee verir… Şimdiye kadar hep verdi!

" Olur ağabey…”
" Hadi rasgele… Milli maç var, izlemek isterseniz buyurun… İyi oldu bu Avcı’nın gittiği, avlayamıyordu adam!”
Gülüyor…

Balıklar adamın kokusundan mı hazzetmiyor acaba?
Kem bakıyor da, nazar mı yapıyor? Hasetleniyor mu?

Ne oluyorsa artık!
Adam ayaklarını sürüye sürüye gitti, biz üç saat daha balık gelir diye bekledik.

Küpe FM’ de Kamil’i dinliyorum… Eskinin Eros’u şimdinin Bay Bilici’si…
Silivri’de bilmeyeni tanımayanı yoktur da, yazıyı internetten okuyacaklara not düşeyim; şiiri fena okur Kamil…
Su gibi akar, ses tonu serseme çevirir adamı…
"Ah bu dizeleri Kamil okuyacaktı” deyip, şiir gönderdiğim, mail attığım oluyor arada…
Daha iyi yerlerde görmek istiyorum da, o daha iyi yerler nereleriyse artık!
O Silivri’yi, Silivri’ de O’nu sevince, bırakıp nasıl gitsin?
Bu gidememek, geride bırakamamak üzerine söylenecek çok şey var da, neyse!

Bu olta bağlama işinde; takım çantan kumluysa, masanın üzerinde iğne kutusunu unuttuğun da, kestiğin misina parçalarını süpürmediğin de evdekilerden fırça yersin;
"Böyle şeyleri ortalık yerde bırakma be Ali!”
Unutmak böyle bir şey zaten!
Unutmak; Akılda kalmamak, hatırlamamak, bir şeyi dalgınlıkla bir yerde bırakmak anlamına geliyor, bilinçli yapılan bir şey değil, ne dense boş yani…

İnsanlar unutsun be arkadaş, unutmaktan güzel ne var?
Başımıza ne geliyorsa, hatırlamaktan geliyor zaten…
Düşünsenize bir sabah uyanıyorsunuz, kafa sıfır kilometre!
Canınızı sıkan, uykularınızı kaçıran, üzerinize üzerinize gelen ne varsa, uçup gitmiş aklınızdan…

Ramazan ayı, oruçlusunuz, unutuyorsunuz, karnınız nasıl aç, gözünüze bir lokanta kestirip giriyorsunuz içeriye, karnınızı tıka basa doldurup, üzerine tatlıyı çekiyorsunuz… Orucu hiç bırakmadığınızı bilen biri; " ağabey hayırdır” diyor, gevrek gevrek…
Hatırlıyorsunuz!
Unutup yediğiniz için orucunuz bozulmamış oluyor…
Unutmak lütuf yahu, var mı ötesi?
Eşiniz, evlilik yıldönümünü, doğum gününüzü, o gece düğüne gideceğinizi unuttuysa, arıza çıkarmayın, "mübarek adammış” deyip, kıymetini bilin derim!

YORUM YAP