Ahmet Yücegök

Hafta içinden (güncel

En başından geçen haftanın son günlerine rastlayan "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” kutlu olsun, diyor; bu görevi hakkıyla yerine getirmeye çalışan basın emekçilerinin buradan selamlıyorum…

***

Silivri Belediye Meclisi de 05/01/2015 Günü saat 17.00’de toplandı...

Gündem… Madde sayısına bakımından, yoğundu… Da, gündemin birçok maddesi "Rutin” dediğimiz türdendi…

Ayrıca… Toplantı açıldıktan sonra da iki gündem maddesi daha ilave edildi…

Nihayet… Meclis çalışması başladı…

İlk sırada… İki adet ilave GÜNDEM MADDESİ önerisi oldu… Kabul gördü…

Her zaman olduğu gibi "Muhalefetin vermiş olduğu önergelerin okunması vardı. Nitekim "tek, tek” okumaya başladı…

Her birinin sonunda "Başkanlık Makamına” havale edilmesi dileğiyle bitiyordu.

Epey de varmış… Tamamı… "Oybirliğiyle ” Başkanlık Makamına havale edildi…

En güzel olanı… Soru önergelerini veren taraf ve önergeleri oya sunarken yapmış olduğu kısa açıklamalarla İRONİ vardı… Başkan Özcan Işıklar’ın tavrında da biraz öyle…

***

Cuma günkü oturumda ise daha da sakin bir hava vardı. Sanki önceden banda alınmış bir çalışmayı Kasetten dinledik… Sırasıyla okunan Komisyon raporları "Jet” hızıyla oya sunuldu ve oybirliği ile kabul edildi. Aslında özlenen bir tablo bu… Meclisten komisyonlara havale edilen gündem maddelerindeki konuların komisyonlarda tartışılması, gürültü, patırtının oralarda yapılması en doğrusu. Konular Meclis Salonuna sarktığı zaman siyasileşiyor. Siyasilerin alanına girdiği zamanda mikrofonu eline alan vitrinlere bakıyor, oradaki etki ve tepkiye göre konuyu eğip büküyor. Netice de değişen bir şey olmasa bile ağızlardan amacını aşan sözler çıkıyor. Neyse…

 

DENİZİN ÇEKİLMESİ

 "Silivri’de Deniz (100) Metre çekilmiş”…

Haberi en büyük Ulusal Gazetenin birinde okuyunca şaşırdım. O gün doğru olay mahalline gittim…

O büyük gazetede çıkan haberden eser yoktu. Nedeni, o fotoğrafın çekildiği günlerde esen rüzgârlar yoktu. Tam tersi LODOS esiyordu…

 

ANLAYAMADIĞIMDAN

İktidarın başı olan her gün DARBE lafı ediyor. Her olaydan sonra darbeye teşebbüs edenleri açıklıyor. Ama darbecilerle ilgili tek bir işlem yok. Oysa bildiğim kadarıyla TBMM’de "Darbeleri Araştırma Komisyonu” kuruldu. Komisyon Başkanı İktidar Partisinden. Aklımda kalan kadarıyla da "Darbeye Teşebbüs” ettikleri için yüzlerce insan yıllarda Silivri’de kapalı kaldı…

***

Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, 17 Aralık 2013 Tarihinde istifa eden (4) Bakanı Yüce Divana göndermeme kararı aldı. Gerekçenin altında yatan nedenlerin biri de Anayasa Mahkemesine olan güvensizlikmiş. Hemen, Anayasa Mahkemesi üye yapısına bakıyorum. Toplam (17) Kişi, (13) kişisi bu iktidar döneminde atanmış; (10’nu A. Gül, 2’sini TBMM’sinden)…

***

Darbeleri Araştırma Komisyonu, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nun Yüce Divanla ilgili vereceği karar öncesinde, Ulusal çapta yayın yapan Gazetelere TAM SAYFA ve SDP imzalı ilan veren kurum ve kuruluşlar hakkında acaba ne düşünüyor?

***

Eskiden demiyordu ama 12 Eylül Referandumundan sonra işine gelen her olay sonrası yargı kararlarına itirazı olanlara "yargıya saygı” tavsiyelerde bulunan bu günkü iktidar…

Yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili tartışmalarda neden bu söylemi terk etti?

 

BÜYÜK VAHŞET

Dünyayı ayağa kaldıran bir katliam.

Paris’in göbeğinde, caniler, Dünyaca ünlü bir karikatür dergisini basıyorlar. Ellerinde otomatik silahlar…

İlk önce, koruma altındaki çalışma ofisinin koruyanlarını tarıyorlar. Sonra, içeri girip tek, tek isimlerini sorarak, kurşunluyorlar…

İlk duyuruda "(12) ölüm ve (20) yaralı” olduğu anlaşılıyor…

Haber bültenlerindeki görüntüleri izledim. Aman Allah’ım o ne vahşet öyle. O ne barbarlık, bunlar insan olamaz. Yaralı polisin yalvarışını sanki duymamış gibi gayet sakin bir şekilde kafasına sıkıyor. Sağlıklı bir insan, değil insanı, kendisini tırmalayan kediye bile öylesine kurşun sıkamaz...

Bir taraftan da "Allah" sesleri geliyor…

Aslında bu ses bana hiç yabancı gelmedi. Ayni sesleri, birçok kez duyduk ama, ilk defa birkaç yıl önce Suriye’de duymuştum. Esat’a karşı savaşanlardan bir gurup Radyo İstasyonunu basmış, içerde yakaladıklarını apartmanın en yüksek tepesinden patates dolu çuvalı atar gibi aşağıya fırlatıyordu…

Hiç unutmuyorum. Esat’a karşı savaşıyorlarmış… Neyse…

Kimin yaptığı, ne için yaptığı hiç önemli değil. Yani, ama, fakat, lakin gibi kelimelerin kullanmadan diyorum ki "bu bir vahşet”.

Şiddetle lanetliyorum…

 

YERELDEN

Bir dostun vefatı nedeniyle Danamandra Mahallemizdeydim. Dostumun adı Osman Nuri Özsoy’du. İki hafta önce bir vesile ile ayni mahalleye gittiğimde Köy Kahvesinde epey laflamıştık, kendisiyle. Bir ara geçmişe dalmış "Ne günlerdi” diyerek sohbete biraz da derinlik katmış, sohbetin sonunda da "Sen kimlerdensin, kimin nesisin?” dediğinde çok şaşırmıştım…

Allah Rahmet eylesin…

***

Cenaze merasimi başlamasını beklerken, bir başka tanıdığa rastladım. Epey yaşlanmış. Lakin yakınmadı "sağlığım yerinde” dedi. Yoksulluk her tarafında akıyor "Ben buradayım " diyordu. Anlatmak istemese de yakın zamanda kaybettiği "Oğlunun acısı omuzlarına çökmüş. O güne kadar henüz Silivri’ye kar yağmamıştı ama burada her taraf bembeyaz. Üşümüş gibiydi. Fazla tutmadım. Öteki kahvede birini göreceğini söyledi. Cebinde çay parası var mı, unuttum soramadım. Belki de o nedenle "Başka birini göreceğim” dedi ve müsaade istedi. Gittikten sonra masadakilere "gelir durumunu” sordum "sıfır” dediler. Çok üzüldüm gayri ihtiyari "Yapmayın!” diyebildim. Çünkü bu insan bu durumu hak etmiyordu. Askerliğini yapmış, vergisini vermiş, kısaca devletine karşı elinden gelen görevleri yerine getirmiş biriydi. O nedenle de, en azından bir Suriyeli, bir Iraklı, Filistinli veya Afrika’nın bilmem neresindekiler kadar Devletin desteğini hak ediyordu…

 

SORUYORUM…

Cumhurbaşkanı, Parlamenter sistemle yönetilen ülkem de Devletin başı sayılır. Bu nedenledir ki, göreve başlarken yemin ediyor…

Yemine göre de görevini yaparken tarafsız olacak. Yani, herkese, her kesime eşit mesafede olacak. Şu an görevde olan, Sayın Cumhurbaşkanı, R.Tayip Erdoğan için bu konuda "tam da öyle biri” diyebilir miyiz?

Yeminin için de "belli değerler için”, "namus ve şeref üzerine söz veren” ağır ifadeler var, oların bir anlamı yok mu?

Ve akşam, sabah, durmadan konuşan ve her konuşmasında muhalefete veryansın eden birinin tarafsızlığına inanılır mı?

 

VE YENİ YILIN BOMBALARI

Yolsuzlukları araştırma komisyonu, nihayet 5/1/2015 Günü kararını açıkladı. Yolsuzluk filan bir şey yokmuş. Onların hepsi söylentiymiş. Ahali hayal görmüş. Tapelerden duyduklarımızda gerçek sesler değilmiş, her ne kadar "TÜBİTAK” "tapeler uydurma falan değil” dediyse de… Neyse, çantaları televizyon kanallarında gördük "polisin koyduğu” denen paralar, polise değil de, sahiplerine iade edildi…

***

Yolsuzlukları Araştırma Komisyonun AKP’li üyeleri zanlıları akladı. Kısaca "Hepimiz Rızayız, Hepimiz Halk Bankası Müdürüyüz” dediler…

Ayni komisyonun üyeleri "hepimiz evinde para kasaları bulunan, çikolata kutuları, odalarında dolarlar saçılı olan Bakan çocuklarıyız” dediler…

***

Bu sonucun anlamı!

Büyük Ağa böyle istedi ve oyunculara "Bu oyun böyle oynanacak” dedi, nitekim öyle de oynandı…

Ve… Bize verilen mesaj ise "artık gözümüzle gördüklerimize, kulaklarımızla duyduklarımıza da inanmayın”…

***

Yeni yılda Savcıların görevden alınması. Mahkemelerden çıkan siyasi kararlar ümitlerimizi kırmaya devam ediyor. Da, yine de diyorum ki…

Bu günlerde geçecek... Er veya geç kimse bir yere kaçamaz. Hoş kaçmak isteseler bile "kimse onları kabul etmeye cesaret edemez”…

İnanıyorum ki… Kimsenin yanına kalmayacak bu yapılanlar. Bu ülkeyi var edenlerin bize bıraktıkları mirastan bunu biliyoruz. O nedenle bu günkü duruma bakıp da "Bu hep böyle gidecek” zannedenler bir gün mutlaka yanıldıklarını anlayacaklardır, er veya geç ama mutlaka hesap vereceklerdir…

***

Gelinen nokta…

17-25 Aralık 2013’den itibaren "yolsuzluk ve usulsüzlükle” ilgili her şey ortaya serilmiştir. Yalnız bu "zatlara” ait "bu olayda” geçen her şey gün ışığı kadar nettir artık. O nedenle ayrım yok. Yapanlarda, yaptıranlarda, yararlananlarda, göz yumanlarda dahil hepsi hesap vereceklerdir. Vermelidirler…

Yani, olayda adı geçen Halk Bankası Müdürü, Belediye Başkanı, Bakanlığın imza sahibi yetkilileri, hep birlikte bağımsız mahkemelerin önünde hesap vereceklerdir, vermelidirler de…

Bunları tekrarlarken, aklıma "12 Eylül” günleri geliyor. O günün güçlüleri gözümün önüne geliyor. O güçlülerin, o günkü davranışlarını hatırlıyorum. Ve aradan geçen bunca yıl sonra, yine o günün güçlülerinin bu gün düştükleri perişanlığı görüyorum ve gerçekten üzülüyorum. Hani, o "yataklarından verdikleri savunmalar” gözümün önünden gitmiyor. Biliyorum ki o günün güçlülerine "Bir gün bunların hesabını vereceksin” diyenleri duymak istememişler, tıpkı bu günkü gibi sansüre başvurmuşlardı. Güçten düştükleri anda "be anayasayı benden başka savunan kalmadı nerede o % 91,5 demeye başlamışlardı. O gün bu gündür onları toplum içinde, göğüslerini gere, gere gezerken gören olmadı…

 

NE DİYELİM!

AKP’nin yeni seçilen Silivri İlçe Başkanı…

"Boğluca Deresi” için, gayet ciddi bicimde "Takip edeceğiz” demiş...

Sanırım… AKP İlçe Başkanı Dilek Demiral’ın ilk siyasi demeci bu…

Hatırlıyorum da… Ondan önce ki Başkan da ayni şeyi söylemişti…

Hatta… Başta, Boğluca Deresi olmak üzere, Köprü Meselesini, Otopark meselesini, Arıtma meselesini neredeyse her hafta takip ettiğini ve projelerin İstanbul Büyük Şehir Belediyesince, yakın zamanda yapılacağını durmadan tekrarlamıştı…

***

Neyse… Yeni başkan "takip” edeceğim diyorsa "etsin”…

Ne diyeyim!

 

MİNİK BİR ÖNERİ

Yolsuzlukları araştırma komisyonu ve yeni mahkeme heyetinin, istifa etmiş (4) Bakanı akladığı ve paralarının da iade ettiğine göre, şimdi yapılması gereken, "itibarlarının iade” edilmesi. Böylece, itibarı zedelenen "ADI GEÇEN” kişilerin onurları ancak böyle tamir idilmiş sayılır…

 

UNUTULMAMASI İÇİN

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında yapılan ve bu gün hala geçerli olan Anayasa ile Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı seçildiği oylamanın sonucu % 91,5’tu…

 

BİLMEM Kİ NE DEMELİ!

05/1/2015 Günü belli olacak olan Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kararına yönelik Ulusal Çapta yayın yapan en büyük gazetelerin son sayfalarında tam sayfa kocaman bir İLAN gördüm…

Dikkatlice okudum…

12 Eylül öncesi Ecevit Hükümetini deviren, İlanlara benziyordu. İlanda SDP İmzası vardı (Sivil Dayanışma Platformu)…

Ki, bu ilanı verenleri daha önce, başka kararlar öncesinde görmüştüm…

Ve o nedenle SDP İmzası bana yabancı gelmemişti… Hatırladım…

Büyük çoğunluğu yardım kurumu adı altında iktidara payandalık yapanlardı. Ve büyük çoğunluğunun bu ilana PARA verecek durumları yoktu…

Bilmem ki ne demeli!

 

GÜNE UYAN

"Yarım aydını ele veren, cümlelerin içine yerli yersiz yabancı sözcükler sokuşturmasıdır.”

(Aziz Nesin)

 

NİYET OKUYAN 

"…Kim şu veya bu gerekçeyle Milli Hazinemize, kaynaklarımıza, yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, harama bulaşırsa kolunu koparmaya kararlıyız.”

(Başbakan Ahmet Davutoğlu)

 

TAM DA BU GÜN İÇİN

"Sartre ayni zamanda Fransa’dır…”

(Fransa’nın Cezayir Politikasını en acımasız şekilde eleştiren Sartre’nin tutuklanması istendiğinde, Charles de Gaulle’ün tepkisi )

 

KISA-KISA…

  •  TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu önüne belge olarak gelen TAPELERİ yok edecekmiş…
  • Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in oturduğu evin aylık kirası (40.000) Dolarmış… Ve şahsına ait şirketlerden geliri bulunmuyormuş…
  • Eski Bakanlardan Erdoğan Bayraktar "Ben ne yaptımsa Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla yaptım” beyanında bulunmuş…

YORUM YAP