
NamıkCL mahlaslı Namık Coral, Cinayet Büro’da Komiser Tahsin’in masasının karşısındaki sandalyede oturmaktadır. Namık sıkıntıdan patlayacakmış gibi görünürken, Komiser Tahsin içeri girmiştir. Elini uzatır, Namık ile tanışma faslını atlatır.
Sabırsızca ellerini önünde birleştirerek masasına yerleşir.
- Namık kardeşim, çabucak konuya giriyorum…
Sözünü tamamlamadan önce önündeki kağıt yığınını eliyle karıştırır ve bir tanesini çekip çıkarır. Namık’ın önüne doğru ittirdiği kağıt, Fousquare’deki yorumunun ekran görüntüsüdür. Yoruma baktıktan sonra Namık’ın yüzü bembeyaz olmuştur.
- Komiserim, beni bunun için tutuklayacak mısınız?
Komiser Tahsin bıyıkaltından gülerek sırtını koltuğuna yaslar. Gözucuyla Namık’a bakarak konuşur.
- Tutuklamamam için bir konuda bana yardımcı olmanı istiyorum.
Namık’ın, ne söylenirse söylensin yapabilecek bir bakışı vardı o an. Komiser Tahsin daha da keyiflenmiştir. Gülmesini bastırarak konuşmayı sürdürür.
- O akşam ne olduğunu bana anlatabilir misin?
Namık, şiddetle kafasını sallayıp anlatmaya koyulmuştu:
"O akşam, arkadaşlar çok ısrar ettiği ve methettiği için o adamın mekanına gittik. Birkaç dakika geçmişti ki, iki adam girdi mekana. Bu, mekanın sahibi Tahir midir nedir; bunları görünce kireç gibi bembeyaz oldu! Sonra da içeride bulunan herkese o akşamlık müsaade istediğini söyledi ve mekandan herkesi çıkarttı. Ben de bunun üstüne o yorumu attım…”
Çocuğun anlattıkları bitince Komiser Tahsin gözlerini kıstı, anlatılanları kafasında tekrardan dinliyordu. En sonunda, eliyle birkaç kez masada tempo tuttu ve son bir talebini dile getirdi:
- Namık kardeş, sen şimdi bizim emniyetin ressamına o gece o mekana gelen adamların eşkallerini çizdirebilir misin?
Namık, dudağını büktüyse de başını olumlu anlamda sağa sola çevirmişti. Komiser Tahsin "Yaşa!” diye bağırdı ve çocuğa kalkmasını işaret etti, akabinde birlikte ofisinden çıktılar. Hale’ye, çocuğa ressamı bulana dek eşlik etmesi talimatını verdikten sonra yanına gelen Necip’e döndü.
Hale ve Namık Cinayet Büro’dan çıktıktan sonra Necip de kafasıyla koridoru işaret etmişti.
- Amirim, bizim şu Tekirdağ’daki cinayetle ilgili olan diğer adamı getirmişler; sorgu odasındaymış…
Komiser Tahsin, gülümseyerek Necip’in omzuna vurur:
- E tamam o zaman Necip, hadi biz de gidelim!
***
Olgun Bey, 40’lı yaşlarında olmasına rağmen biraz daha erken çökmüş bir hali vardır. Sorgu odasında tek başına beklerken canı sıkılmıştı. Komiser Tahsin içeri girince bu yüzden yüzü aydınlanmıştı. Komiser Tahsin, adamın karşısındaki sandalyeyi özenle geri çekerek oturdu.
Gözlerini Olgun’un gözlerine dikip dudağını büktükten sonra söze girdi:
- Olgun Bey, başınız sağolsun. Çok yakın bir zamanda eşinizi kaybettiniz…
Olgun, mağrur bir edayla kafasını önüne eğdi ve cılız bir "Dostlar sağolsun” döküldü dudaklarından. Komiser Tahsin ise konuşmayı sürdürüyordur:
- Bildiğim kadarıyla, öldürülen Tahir Kum ile de bu vesileyle bir hukukunuz varmış…
Olgun, iyice sinirlenmiş görünüyordur. Komiser Tahsin, doğru bir damar yakaladığını hissederek yarayı kaşımayı sürdürdü.
- Siz mesela, Tahir Bey’le en son ne zaman görüştünüz?
Olgun, kafasını sağa doğru eğdikten sonra tıslarcasına konuştu:
- Bey demeyin şuna! Sinirim bozuluyor…
Komiser Tahsin, gülümsemesini bastıramadı.
- Nedenmiş o?
Olgun, sinirle ellerini masaya vurduktan sonra bir o kadar sinirli bir sesle çıkıştı:
- Ben hayatımda o kadar adi, o kadar üçkağıtçı bir adam daha görmedim! Üç gün sövüp, dördüncü gün bey diyorlar böylelerine! Anlarsın ya komiser!
Komiser Tahsin, gülümseyerek ayağa kalkar. Olgun’a beklemesini işaret ederek sorgu odasından çıkar. Köşedeki su sebilinden bir bardak su içtikten sonra, koridorda beliren Yücel’e selam verir.
- Ne oldu, bitti mi resim?
Yücel kafasını sallamıştır. Tam vedalaşırlarken Komiser Tahsin sorgu odasının kapısını açar ve dönüp Yücel’e bir şey soracakken; Yücel’in gözlerinin içeride oturan Olgun’a takıldığını fark eder…
(Devamı Haftaya)