Handan Demirkıran

Kadın Hakları Gününe dair

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli devrimlerinden biri olan ve tüm dünya ülkelerinden önce Türk kadınına 'seçme ve seçilme hakkı' vererek kadınların önünü açtığı 1934 yılından bu yana her yıl 5 Aralık Kadın Hakları Günü olarak kutlanıyor. Dünya Kadın Hakları Günü temelini Olympe'de Gouges'un 1791'deki Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi'nden alıyor. Bildirgede kadınların hukuki, politik ve sosyal alanda erkeklerle eşit kılınması gereği anlatılıyor.

İnsanlığın en büyük özlemlerinden birisi, insan haklarından herkesin eşit olarak faydalanmasıdır ve insanlar arasında ırkına, rengine, cinsiyetine, dinine, siyasi kanaatlerine bakılmaksızın herkesi aynı statüye tabi kılmayı istemekle başlamıştır. “İnsan hakları”, insanlık tarihinin başlamasıyla birlikte doğan ve insanlığın gelişimiyle birlikte ilerleme gösteren en temel haklardır.

Kadın hakları savunucuları, kadın haklarının insan hakları bütününden ayrı tutulmasına karşı çıkmaktadır. “Kadın hakları” yerine “kadının insan hakları” terimini kullanırken kadının insanlığına vurgu yapılmaktadır. Kadınların talep ettiği birçok hak aslında kadınlara özgü ayrıcalıklı haklar değil; erkek-kadın her insanın doğuştan sahip olması gereken haklardır. Sadece kadınları ilgilendiren marjinal haklar olduğu izlenimini veren kadın hakları yerine, kadının insan hakları terimi tercih edilmektedir (www.kadinininsanhaklari.org, 2015).

Kadının insan hakkı alanları şunlardır: Kadının evlilikle ilgili hakları: Eşini seçmek istediği kişiyle evlenme hakkı; resmi nikâh hakkı; kumayı reddetme hakkı; eşit miras hakkı; evlilik içinde cinsel birleşmeyi reddetme hakkı; şiddete maruz kalmama hakkı; kendi malına sahip olma hakkı. Kadının boşanma ile ilgili hakları: Ev tutarak ayrı yaşama hakkı; boşanmak için mahkemeye başvurma hakkı; çocuklarının velayetini alma hakkı; nafaka alma hakkı; kendi malını beraberinde götürme hakkı. Kadının bedensel hakları: Bedenine sahip çıkma bedeninin yalnızca kendine ait olması hakkı; hayır deme hakkı; kendi cinselliğini yaşama hakkı; tecavüzsüz, tacizsiz, enseste maruz kalmadan özgürce yaşama hakkı; çocuğa karar verme hakkı; doğum kontrolünü kullanma veya kullanmama hakkı; sağlıklı yaşama hakkı. Kadının kamu yaşamındaki hakları: Eşit eğitim hakkı; istediği zaman kocadan izin almadan istediği işte çalışma hakkı; eşit ücret hakkı; kendi istediği partiye oy verme hakkı; siyasi partiye katılma hakkı; ev kadını veya tarımda aile işçisi olarak çalışsa bile sigortalı olma hakkı; dini yaşama katılma ya da katılmama hakkı.

Günümüzde halen kadınların karşılaştığı sorunlar ve ayrımcılıklar var. Bu sorunlar ise genel olarak kadınların eğitim-öğretim hakkından yoksun bırakılması ya da ikinci plana bırakılması, hukuki düzenlemeler açısından birçok devletin halen kadın erkek ayrımı yapması, yine birçok bölgede kadınlara eş seçme, evlenme, boşanma ve diğer medeni hakların tanınmaması, kadınlara yönelik şiddet ve psikolojik baskının çağdaş ülkelerde bile tam olarak kırılamaması, kadınlara yönelik negatif ayrımcılık, hukuki düzenlemelerde kadınlara eşit haklar verilse de fiilen, uygulamada halen kadınların bu haklardan tam olarak yararlanamamasıdır.

Kadın haklarından bahsedilmesinin üzerinden 86 yıl geçmiş olmasına rağmen ülkemizde kadınlar hala zorla evlendiriliyor, kadınların eğitim hakkı engelleniyor. Kadınlar töre ve namus cinayeti adı altında ya da boşanmak istediği zaman katlediliyor, şiddet görüyor, öldürülüyor. Neredeyse ülkenin her kesiminde karşılaşılan şiddet türü psikolojik şiddettir. Çoğu kadın böyle bir şiddete maruz kaldıklarının farkına bile varmıyor. Psikolojik şiddet, kadını küçük görerek onu herhangi bir işi yapamaz, beceriksiz biri olarak itham etme, kişiliğini ve fikirlerini önemsememe, bağırma, lakap takma, sürekli olarak eleştirme, emir yağdırma, surat asma, davranışlarını ve yaptıklarını sürekli kontrol etme, iş hayatında ve sosyal hayatta karşısına çıkan fırsatlara engel olma vb. pek çok davranış bu kategoriye girmektedir.

Şiddetin sebepleri şu şekildedir: Erkek tarafından uygulanan şiddetin toplumda mazur görülmesi, şiddetin kadına güç gösterme ve otorite kurma aracı olarak görülmesi gibi kültürel inanışlar, eğitimsizlik, alkol, madde ve kumar bağımlılığı, ekonomik problemler ve işsizlik, ailevi problemler ve geçimsizlik, medyanın olumsuz etkileri, maço erkek tipinin film ve dizilerde yüceltilmesi, yanlış arkadaş seçimi ve yanlış çevre, iletişim eksikliği, biyolojik sorunlar.

 

Bireysel düzeydeki şiddet sebepleri arasında en sık görülen etkenler ise şöyle sıralanabilir: eğitimsizlik, çatışma ve çözüm bulma becerilerindeki eksiklik, öfke kontrolünde yetersiz kalma, sosyal beceri eksikliği, engellenmişlik duygusu, aşırı alınganlık, dışlanmışlık ve yalnızlık duyguları, özgüven eksikliği, ilgi eksikliği, aile içi iletişim eksikliği, tutarsız disiplin yaklaşımı; aşırı baskıcı veya rahat aile tutumları, sıklıkla engellenme ve cezalandırılma, aile içi şiddete maruz kalma veya tanık olma, fiziksel, psikolojik ve cinsel açıdan istismar edilme, madde ve alkol bağımlılığı, anti-sosyal kişilik bozukluğu.

 

“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!"

 

 

 

 

YORUM YAP