
15 Temmuz'da yaşananları işaret ederek Türkiye'de tekrar bir kaos, kriz, darbe çağrısına fırsat verdirmeyecek ne olabilir sorusunun cevabını aradıklarını söyleyen MHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili MYK Üyesi İsmail Faruk Aksu, referandumdan Evet çıkması halinde Cumhuriyet rejiminin daha güçlü bir yönetimle taçlandırılacağını aktardı.
6 Nisan Cuma günü, saat 10.00'da, Olta Restaurant'ta referandum nedeniyle basın mensuplarıyla kahvaltılı toplantıda bir araya gelen MHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili MYK Üyesi İsmail Faruk Aksu'ya MYK Üyesi Volkan Yılmaz, MHP İlçe Başkanı Şenoğlu Türkyılmaz, İlçe Teşkilat Başkanı Zafer Yalçın, ilçe yönetim kurulu üyeleri, Silivri Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Erhan Özkök ve teşkilat mensupları eşlik etti. Anayasa değişikliği halk oylamasında neden Evet diyeceklerini anlatan Aksu, “15 Temmuz bize hiçbir siyasi mülahazanın devletin ve milletin bekasının üstünde olmadığını gösterdi. İşte biz bu yüzden Türklüğün, devletin ve milletin bekası için Evet diyoruz.” dedi.
“BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE KAFA KARIŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR”
Önerilen değişikliği ‘demokratik' bir adım olarak savunan İsmail Faruk Aksu'nun yaptığı açıklamalar şu şekilde; “Ülke olarak bir anayasa değişikliği yapıyoruz. MHP olarak bu anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi yönünde Evet kampanyası yürütüyoruz. Çok ciddi bir bilgi kirliliği var; bilinçli olarak kafa karışıklığı oluşturulmaya, olmayan şeyler varmış gibi gösterilerek gerilim yaratılmaya çalışılıyor. Adeta bu kutuplaşmadan medet umulur bir hal var. Bu da bizi rahatsız ediyor. Bu sistemin en temel özelliği; uzlaşma kültürünü geliştiriyor olması ve kendi içinde çok güçlü bir denge ve denetleme mekanizması getiriyor olması. Bunu yapılan düzenlemelerde rahatlıkla görmek mümkün. Dolayısıyla olmayan şeyleri varmış gibi göstermenin siyasi etiğe uygun bir davranış olmadığını ifade etmek istiyorum.
“REJİM DEĞİL SİSTEM DEĞİŞİYOR”
“Bu anayasa değişikliği nereden çıktı, niye MHP lideri gündeme getirdi?” diye soruluyor. Bu anayasa değişikliğinin bir rejim değişikliği içerdiği söyleniyor. Bir tek adam diktası oluşturduğu iddiaları var. Bütün bunların gerçekle bağdaşır bir yanının olmadığını ifade etmek durumundayım. Anayasa tartışmaları yeni değil. Biz 1876'dan bu yana anayasayı tartışıyoruz. Hatta bunu 1809 Senedi İttifaka götürmek de mümkün. Ancak yakın tarihimize bakıldığında 2011 yılında 24. Dönem TBMM'de bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonda her partiden eşit sayıda bir milletvekili bulundu ve çalışma yapıldı. Yaklaşık 2,5 yıl süren bir çalışma sonucunda da 60 maddenin ortaklaşa kabul edildiği ifade edildi. Bu 60 madde herkesin ittifak edebileceği temel haklardan ibaretti ama anayasanın esasıyla ilgili konularda bir uzlaşma sağlanamadı. Ancak bize göre asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir takım hususlar da bu süreçte tartışıldı. Anayasanın ilk 4 maddesi tartışıldı, değiştirilmesi teklif edildi. Sadece onlar değil ilk 4 maddeyle bağlantılı olan vatandaşlık tanımı, ana dilde eğitim meselesi, federasyona altyapı hazırlayacak şekilde 127'nci maddenin değiştirilmesine yönelik teklifler yapıldı. Bütün bunları kimin yaptığını, anayasanın hangi maddesinin ne şekilde değiştirilmesi yönünde teklifte bulunulduğunu TBMM web sayfasında anayasa çalışmaları butonuna tıklandığında görmek mümkün. Bugün bir rejim değişikliğinden, Türkiye'nin bölünmeye doğru gittiğinden söz edenler esasen o dönemde Türkiye'nin bölünmesine zemin hazırlayacak maddelerin değişikliğini teklif edenlerdir. Bugün söylenenlerin samimiyetten uzak olduğu ifade ediyorum. Anayasa değişikliği metnini anlamak için hukukçu olmaya gerek yok. Anayasa değişikliği maddelerine baktıklarında vatandaşlarımız bunun bir rejim değişikliği olmadığını rahatlıkla görecektir.
“MHP'NİN OLDUĞU YERDE ANAYASANIN İLK 4 MADDESİ TARTIŞILMAZ”
Rejim değişikliğinin olabilmesi için anayasanın ilk 4 maddesinin değişmesi gerekiyor. Binanın çatısını yıktığınız zaman bir şey olmaz ama ayakta durmasını sağlayan direklerden birisini yıktığınız zaman bu binanın ayakta kalması mümkün değil. Anayasanın ilk 4 maddesi de bizim açımızdan Türk devletinin temel direkleri dolayısıyla onların birisine gelecek zarar devletin ayakta kalabilmesini mümkün kılmaz. O sebeple biz 7 Haziran'da koalisyon görüşmelerinde 4 ilke ileriye sürdük. Bu söylediğimiz sebepleri anlatarak anayasanın ilk 4 maddesini tartıştırmayız dedik. Biz millet olarak eğer devletin kuruluş ilkelerinde, cumhuriyetin temel niteliklerinde, cumhuriyet rejiminin devamında bir ittifak yapamıyorsak nasıl 21'nci yüzyılda Türkiye'yi lider ülke yapacağız, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartacağız ve küresel güç haline getireceğiz? İkinci olarak da bu çözüm süreci melanetini bitirin dedik. Her yerde hendekler kazılıyor, silahlar dolduruluyordu, vatan sevgisiyle bu meselelere baktığınız zaman bunun ya bir iç savaş ya da bir darbe hazırlığı olduğunu görmek mümkündü. Çözüm Süreci dediğiniz şey buna zemin hazırlıyor, polisi karakola, askeri kışlaya hapsettiniz, etkili anlamda terörle mücadele yapılmıyor, o nedenle gelin bu işten vazgeçin dedik. Üçüncü olarak da yakın tarihimize baktığımızda devletin tepesindeki bu tür hukuksuzluk tartışmaları, demokrasi dışı arayışları beraberinde getirmiş, muhtıralar, darbeler olmuştur o sebeple gelin anayasal çizgiler içerisine girin ve bu hukuksuzluk tartışmalarını bitirin dedik. Dördüncü konu yapılan yolsuzluk, usulsüzlüklerin üzerine gidilmesi ve yargıya taşınması hususuyla ilgiliydi. Bakın bugün geldiğimiz noktada söylediğimiz 3 ilke esasen devlet politikası olarak uygulanıyor. Anayasanın ilk 4 maddesi tartışılmıyor, çözüm süreci kalmadı, devletin tepesindeki bu hukuksuzluk tartışmaları da bu anayasa değişikliği ile inşallah bitecek dolayısıyla MHP'nin var olma sebebi bu devleti, milleti ebed müddet kılmaktır, cumhuriyet rejimini yaşatmak, temel niteliklerine de sahip çıkmaktır. Bu devletin kuruluş iradesi Türk milliyetçiliğidir ve biz onun bugünkü siyasi temsilcileriyiz dolayısıyla böylesi bir misyona sahip bir partinin cumhuriyet rejimine halel getirecek herhangi bir girişimin içinde olması asla mümkün değil. MHP'nin olduğu yerde anayasanın ilk 4 maddesi tartışılmaz. Tartışılmasına izin vermedik, vermeyiz. Bu bir rejim değişikliği asla değildir, bu değişikliğe yapılmış olan bir büftandır.
“CUMHURBAŞKANINA SINIRSIZ YETKİ VERİLDİĞİ DOĞRU DEĞİL”
Tek adam diktasından bahsediliyor. Bunun da gerçeklikle bağı yok. Bunu Cumhurbaşkanına verilen kararname yetkisinden, meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme yetkisinden ve Anayasa Mahkemesine yapacağı üye atamasından dolayı söylüyorlar. Evet Cumhurbaşkanına bir kararname veriliyor ama bu kararname kanun hükmünde bir kararname niteliğinde değil ve sadece yürütme alanı ile sınırlı. Bugün Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenen bir takım işler var. Bakanlar Kurulu kararnamesi kavramı artık kalkacağı için bunun yerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi getiriliyor. Cumhurbaşkanının çıkartacağı kararname mevcut mer'i kararnamelere aykırı olamayacak. Yasama ve yargıyla ilgili de düzenleme yetkisi olmayacak. Diyelim ki Cumhurbaşkanı bir kararname düzenlemesi yaptı eğer aynı konuda TBMM bir yasa çıkartırsa o kararname otomatik hükümsüz kalacak. Yine anayasanın temel kişi hakları gibi kısımlarında da bir düzenleme yapamayacak. Cumhurbaşkanının yapacağı her kararname Anayasa Mahkemesinin de denetimine tabi olacak. İddia edildiği gibi Cumhurbaşkanı kararname yetkisi ile istediği düzenleme yapamayacak amiyane tabirle astığını asamayacak, kestiğini kesemeyecek.
“FESİH YOK, SEÇİMLERİ YENİLEME YETKİSİ VAR”
Meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme yetkisi de çok konuşuluyor. Buna fesih deniyor. Fesih kavramı var olanı tamamen ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Mesela 12 Eylül darbesinde meclisin ortadan kaldırılması yani fesih söz konusuydu ama bugün verilmek istenen bu yetki meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme yetkisidir ve zaten şu anda bizim anayasamızda da bu yetki vardır, tek taraflı olarak sadece Cumhurbaşkanına ait bir yetkidir ve hatırlayınız biz 1 Kasım seçimlerine bu yetki kullanıldığı için gittik. Henüz koalisyon görüşme süresi tamamlanmamışken görüşmelerden bir sonuç alınamayacağı düşüncesiyle Sayın Cumhurbaşkanı anayasal yetkisini kullanarak meclis seçimlerinin yenilenmesi kararını almıştı. Şimdi Cumhurbaşkanı böyle bir karar alırsa görev süresi otomatik sona erecek, 5 yıllık seçilmişlik hakkı kaybolacak diyoruz.TBMM'de kendi seçiminin yenilenmesi şartıyla Cumhurbaşkanının seçiminin yenilenmesine karar verebilecek. Buna Çift Taraflı Giyotin Sistemi deniyor. Burada karşılıklı olarak yasamanın ve yürütmenin birbirini denetlemesi söz konusu. O sebeple bu işler öne sürüldüğü gibi basit olmayacak. Keyfe keder, herkesin istediği gibi at oynatabileceği, kendi kişisel egoları uğruna devlet menfaatlerine zarar verebileceği bir sistem değildir. Tam tersine onu frenleyen bir sistemdir.
“YENİ SİSTEMLE MECLİS DAHA DA GÜÇLENDİRİLECEK”
Yargıyı istediği gibi tanzim edeceği iddiaları var. Anayasa değişikliğinde Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı değiştirilmekte. Maddeye göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun adı, Hakimler ve Savcılar Kurulu şeklinde değişecek. Kurulun üye sayısı 13, daire sayısı 2 olacak. Kurula Adalet Bakanı başkanlık edecek ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı da kurulun tabii üyesi olarak görev yapacak. İlk defa bu 13 üyenin 7 tanesini TBMM seçecek. Bugüne kadar böyle bir şey yoktu. 4 üyeyi yine Cumhurbaşkanı seçecek. TBMM'nin yetkilerinin artırılması anlamında bu demokratik anlamda bir kazanımdır.
“CUMHURBAŞKANININ BU YETKİSİ SINIRSIZ VE KOŞULSUZ DEĞİLDİR”
“Cumhurbaşkanı da meclis çoğunluğu da AK Parti'den çıkacak, Cumhurbaşkanı istediğini atayacak geri kalanını da meclis çoğunluğunda AK Parti atayacak dolayısıyla yargıya hakim olacak” deniyor. Bu tarz söylemler hiçbir iddianızın olmadığını gösterir. Bir siyasi parti eğer böyle düşünüyorsa o zaman faaliyet yürütmesine falan gerek yok. Tabelayı kaldırsınlar, gidip evlerinde otursunlar. Kaldı ki bunun önlemi de alındı, bu üyeler nitelikli çoğunlukla seçilecekler. Referandumdan sonra hemen yürürlüğe girecek olan 2 madde var. Bu maddeden bir tanesi Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ile olan düzenleme. Bu parlamento 7 üyeyi seçecek. Birinci oylamada üye tam sayısının 3'te 2 çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tam sayısının 5'te 3 çoğunluğu aranacak. Mevcut iktidarın 5'te 3 çoğunluğu yok, eğer olsaydı anayasa değişikliğini bize sormadan yapardı zaten. Başta söylediğim gibi bu sistem uzlaşma kültürünü zorunlu kılıyor, kendi içerisinde çok güçlü denge ve denetim mekanizmalarını barındırıyor. İşte burada uzlaşma kültürü ön plana çıkacak. İktidar partisi herhangi bir partiyle anlaşacak ve Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeleri de bu şekilde seçilmiş olacak. Cumhurbaşkanına verilmiş olan ekstra bir yetki asla söz konusu değil tam tersine yasamanın yetkisini artıran bir düzenleme var.
“KANUNLARDA AÇIKÇA DÜZENLENEN KONULARDA CUMHURBAŞKANI KARARNAME ÇIKARAMAZ”
Önerilen sistem ile Anayasa Mahkemesi üye sayısı 15 olacaktır. Burada da yetkisi artmıyor, azalıyor. 2019'da bir x kişisi cumhurbaşkanı seçildiğinde, bu cumhurbaşkanı mevcut anayasa mahkemesi üyelerinden ancak görev süresi dolanların atamalarını yapabilecek. 5 yıllık görev süresinde kim cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin sadece 4 üyenin görev süresi doluyor. Cumhurbaşkanı bunun 2'sini doğrudan, diğer 2'sini de dolaylı atayacak. Kararname yetkisini kullanarak hepsini Cumhurbaşkanı değiştirecek gibi iddialar bilgisizlikten değilse kasıtlı gerilim yaratmak ve bundan da siyasi bir rant devşirme beklentisinden olsa gerektir.
“KUVVETLER AYRILIĞI YENİ SİSTEMDE BELİRGİNLEŞİYOR”
“Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkıyor” deniyor. Şimdi bir kuvvetler ayrılığı olduğunu söylemek mümkün mü? Hükümet yasamayı tahakkümü altına alıyor. AK Parti'nin iktidarlığı boyunca 2 bin 280 tane kanun çıkmış. Bunun yüzde 96'sı hükümet tarafından gelen kanun tasarılarının yasalaşması şeklinde olmuş. Geri kalan yüzde 4'ü de iktidar partisi milletvekillerinin kanun tekliflerinin yasalaşması suretiyle olmuş. Peki biz boş mu duruyoruz? Hayır. 1,5 yıllık milletvekiliyim 100'ün üzerinde kanun teklifi verdim. Memleketin sorunlarını bizde dile getiriyoruz ama bunların gerçekleşme şansı olmuyor çünkü bu sistem bunu gerektiriyor. Çoğunluk partisi meclisin tatile girmesine de hangi kanunun çıkacağına da çıkmayacağına da tek başına karar veriyor. Dolayısıyla bizim kuvvetler ayrılığı dediğimiz yönetim modeli aslında şu anda yok. Yürütme tamamen yasamaya egemen durumda. Önerilen sistemle Cumhurbaşkanı kanun tasarısı ve teklifi getirme yetkisine sahip olmayacak. Bundan sonra kanunları münhasıran TBMM yapacak. Kanun tekliflerini de bizzat milletvekilleri yapacak. Cumhurbaşkanı sadece her yıl bütçe kanunu getirecek. Meclisin onayını aldıktan sonra yürütme organı olarak onu kullanacak. Kuvvetler ayrılığı yeni düzenleme ile ortadan kaldırılmıyor tersine güçlendiriliyor.
“TÜREKİYE'NİN AYAĞINDAKİ PRANGALAR ORTADAN KALDIRILACAK”
Biz MHP olarak bu anayasa değişikliği Türkiye'nin istiklali, istikbali ve istikrarı için önemlidir diyoruz. Bu sebeplerden dolayı da biz Evet kampanyası yürütüyoruz. Bu anayasa değişikliğinin gerçekleşmesinin ne kadar önemli olduğunu aziz milletimize anlatmaya çalışıyoruz. Kuşkusuz bu kadar önemli bir değişikliğin aziz Türk milletinin huzuruna getirilmesi Türk demokrasisi açısından önemli bir kazanımdır. Aziz milletimiz hangi yönde karar verecekse hepimizin başının tacı olacaktır. Biz bu değişikliğin gerçekleşmesini, Türkiye'nin ayağındaki prangaların ortadan kaldırılması ve ufkunun açılması için önemli olduğunu düşünüyoruz. Devlet, millet, Türklüğün bekası için Evet derken bunun bir slogandan ibaret olmadığını da ifade etmek isterim. 15 Temmuz'da milletimiz esir alınmak istendi. Cumhuriyet rejimi yıkılmak istendi. Türkiye'nin egemenlik hakları elinden alınmak istendi. 2011'den 2013'e anayasadan Türklük çıkarılmak istendi. İşte biz bu yüzden Türklüğün bekası, devlet, millet için Evet diyoruz.
“TÜRK DEVLETİNİN İSTİKBALE TAŞINMASI İÇİN EVET”
15 Temmuz bize hiçbir siyasi mülahazanın devletin ve milletin bekasının üstünde olmadığını gösterdi. Ülkenin iyiliğinde de kötülüğünde de bu ülkeyi yönetenlerin mutlaka sorumlulukları var ama bu ülkeyi AK Parti bu hale getirdi o zaman AK Parti'de batsın ülke de yansın diyemeyiz. MHP olarak bir çıkış yolu göstermek durumundaydık bu nedenle bu süreçte inisiyatif aldık, Türkiye'nin geçmişten bu yana demokrasi dışı arayışları besleyen fiili hukuksuzluklara dikkat çektik. Sayın Genel Başkanımız 11 Ekim 2016 tarihindeki Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmada bunlara dikkat çekti, bunun sürdürülemez bir noktaya geldiğini ve bir çıkış noktası bulmamız gerektiğini ifade etti. Bu süreç böyle başladı. Biz Türk devletinin istikbale taşınması için Evet diyoruz. 16 Nisan'da inşallah güçlü bir Evet çıkacağına inanıyoruz.”
Haber:
Hazal BAŞARAN