“Silivri sanata layık bir şehir”

“Silivri sanata layık bir şehir”

17.10.2025 16:57:54

Karikatürist Erdoğan Karayel, yeni albümü “Çizgilerle Konuşan Portreler” ile yarım asırlık sanat yolculuğunu Silivri'de sürdürüyor. “Ustam Oğuz Aral'ın geleneğini yaşadığı şehirde sürdürmek istiyorum” diyen Karayel, hem Silivri'ye olan sevgisini hem de ilçenin sanat potansiyeline duyduğu inancı dile getiriyor.

Silivri'de yaşayan karikatür sanatçısı Erdoğan Karayel, Türk mizahının efsane ismi Oğuz Aral'ın öğrencisi olarak yetişti. Şimdi ise ustasının adını taşıyan bir sanat atölyesinin bulunduğu Silivri'de, çizgiyle konuşan eserleriyle bu geleneği yaşatmaya devam ediyor.
Yeni albümü “Çizgilerle Konuşan Portreler” ile yarım asırlık sanat serüvenini taçlandıran Karayel, Hürhaber'e verdiği söyleşide şu sözlerle duygularını paylaştı:“Yaklaşık on beş yıldır Silivri'de yaşıyorum. Burası gerçekten sanata layık bir şehir. Hep birlikte, dayanışma içinde çok daha güzel işlere imza atacağımıza inanıyorum.”

“ÇİZGİLERLE KONUŞAN PORTRELER”İN YARATICISI ERDOĞAN KARAYEL İLE SÖYLEŞİ
Sevginar Sali: Erdoğan Karayel kimdir?
Erdoğan Karayel: 1956 İstanbul doğumluyum. Marmara Üniversitesi'nin temeli sayılan Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu, yani bugünkü adıyla Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü mezunuyum. Çizgiyle yolculuğum çok küçük yaşlarda, altı yaşlarındayken başladı. 1976'da Gırgır Dergisi'nin “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” sayfasında ilk karikatürüm yayınlandı. Ardından Çarşaf ve Ses-Atmaca dergilerinde çizimlerim yer aldı. Bir dönem “Tipitip” çizgi film ekibinde çalıştım. 1982'den itibaren reklam sektörüne yöneldim; grafik ve karikatürü hep birlikte sürdürdüm.
“HER PORTRE FARKLI BİR TEKNİKLE ÇİZİLDİ”
Sevginar Sali: Bugüne kadar altı albüm yayımladınız. Yeni albümünüz “Çizgilerle Konuşan Portreler” nasıl bir çalışmanın ürünü?
Erdoğan Karayel: Evet, bu altıncı karikatür albümüm. Yaklaşık on beş yıldır sosyal medyada paylaştığım portre karikatürlerden seçmelerden oluşuyor. Aramızda olmayan, ama bir şekilde tarihe iz bırakmış 100 Türk ve yabancı ismin portresi yer alıyor. Sanatçı, siyasetçi, yazar, çizer, bilim insanı gibi farklı alanlardan kişiler bunlar. Her birinin bize söyleyeceği bir sözü var; o yüzden albümün adı “Çizgilerle Konuşan Portreler.”
Her portre farklı bir teknikle çizildi. Böyle bir çalışmanın bugüne kadar eşi benzeri olmadı diyebilirim. Portrelerin hazırlanma süreci çok uzun sürdü çünkü her birinin gerçek kimliklerini ve ifadelerini doğru yansıtmak istedim. Malum, internet artık uçsuz bucaksız bir bilgi çöplüğü hâline geldi; yanlış ve sahte bilgiler arasında doğruya ulaşmak çok zor. Bu nedenle büyük bir araştırma süreci yürüttüm.
Albüm üç kitaplık bir serinin ilk bölümü olacak. İkinci albüm için de çalışmalara başladım. Her portre bir mesaj veriyor; örneğin Bertolt Brecht'ten Yaşar Kemal'e, Bono'dan Nazım Hikmet'e kadar çok geniş bir yelpazeden isimler yer alıyor.
Sevginar Sali: Albümün tanıtımı ve etkinlikleri hakkında neler söylersiniz?
Erdoğan Karayel: Albüm ilk olarak 6. Kadıköy Çizgi Festivali kapsamında, Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları standında okurlarla buluştu. Çok güzel bir ilgi gördü. Önümüzdeki dönemde Almanya'da iki şehirde söyleşi ve imza günleri planlıyorum. Ayrıca Kadıköy'de Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde bir tanıtım etkinliği olacak. Kısacası yoğun bir koşuşturma içindeyim ama bu, beni en mutlu eden tempo diyebilirim.
“FELSEFEM ŞU: “ÇİZGİ KENDİ SÖZÜNÜ SÖYLESİN.””
Sevginar Sali:Biraz inceleme imkânım oldu, siz gelmeden önce sağ olsun Ufuk Bey albümü bana ulaştırdı. Genellikle karikatür deyince, daha çok eleştirel ya da rahatsız edici bir üsluba alışmışızdır. Oysa sizin portreleriniz çok estetik, göze hoş gelen, rahatsız etmeyen bir çizgide. Bu durum mizaha bakış açınızı mı yansıtıyor?
Erdoğan Karayel:Benim de rahatsız edici karikatürlerim var. Tabii politik karikatür çizdiğiniz zaman, ister istemez rahatsızlık uyandırabiliyorsunuz. Siyasiler, biliyorsunuz, pek sevmez bizleri. Ben Almanya'da yaşıyorum ama orada bile politik mizah üzerinde baskı ve sansürle karşılaşabiliyoruz. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil; karikatür, dünyanın her yerinde iktidarların hoşuna gitmeyen bir sanat dalı. Çünkü karikatür evrensel olduğu kadar eleştirel bir ifade biçimidir. Toplumların tabularına, sistemlerin çarpıklıklarına ayna tutar.
Ama günümüzde bu durumu biraz daha farklı biçimde ifade etmeye çalışıyorum. Doğrudan değil, dolaylı yoldan anlatmak, sembollerle konuşmak bana daha çok hitap ediyor. Ben karikatürü “çizgiyle konuşma sanatı” olarak görüyorum.
Gırgır ekolünden geliyorum, Oğuz Aral'ın öğrencisiyim. Ustamın portresi de bu albümde yer alıyor. Zaten kendisi Silivrilidir, biliyorsunuz. Onu kaybetmeden önce son bir görüşme şansım olmuştu; bu da benim için çok değerli bir anıdır. Oğuz Abi'nin o “sulu mizah” denilen, konuşma balonlu karikatür tarzı bir dönem çok etkiliydi. Gırgır'la başlayan o gelenek, Hıbır, Leman, Penguen, Uykusuz gibi dergilerle sürdü ama günümüzde artık o çizgi dergilerinin çoğu yok. Sadece Penguen bir süre dijitalde devam etti, o da artık neredeyse kapanmış durumda.
Ben ise konuşma balonları yerine çizgilerin kendisinin konuşmasını tercih ediyorum. Yani felsefem şu: “Çizgi kendi sözünü söylesin.”
Bu albümde gördüğünüz portrelerde de her biri farklı tekniklerle çizildi. En çok dikkat ettiğim şey, aynı tekniğe bağlı kalmamaktır. Çünkü her karakterin ruhu, yüz ifadesi, yaşam hikâyesi farklıdır. Örneğin Ayşen Gruda'nın portresinde burnunu domates gibi kırmızı çizerim; çünkü o “domates güzeli” olarak anılır. Böyle simgesel detaylar bana göre karikatürü sadece çizgi olmaktan çıkarıp bir görsel hikâyeye dönüştürüyor.
Bu nedenle “Çizgilerle Konuşan Portreler” albümü farklı bir ilgiyle karşılandı. Şu anda medya ve yayınevleriyle tanıtım çalışmaları sürüyor. Tüm bu yoğunluğun içinde, bu emeğin karşılığını bulduğunu görmek gerçekten çok güzel.
“BENİM MESELEM İKTİDARLARLA YA DA KİŞİLERLE DEĞİL; BENİM MESELEM TOPLUMLA”
Sevginar Sali:Cesur bir karar değil mi bu? Avrupa'da bile baskı gören bir alanda, Türkiye'de üretmeye devam ediyorsunuz. Kendinizi ifade edebileceğiniz mecralar bulmak her zaman kolay olmuyor. Böyle bir ortamda bu albümü çıkarmaya nasıl karar verdiniz?
Erdoğan Karayel:Evet, aslında tam da dediğiniz gibi… Bazen espriyle söylüyorum, “Pasaport kontrolünde kaşeyi vurunca yırttım” diyorum. Yani öyle bir ülkede yaşıyoruz. Ama buna rağmen üretmekten, anlatmaktan vazgeçmiyoruz.
Ben karikatürün toplumsal bir özelliği olduğuna inanıyorum. Karikatür, öfkeyi estetik biçimde dile getiren bir sanat dalı. Ama tabii bunu yaparken yasal sınırları ve etik değerleri iyi bilmek gerekiyor. Sanatçı kimliği taşıyan biri olarak buna çok dikkat ediyorum.
En önemlisi, ben hiçbir zaman küfür ya da hakaret içeren, kişiyi hedef alan bir çizim yapmam. Bu benim çizgi anlayışımla bağdaşmaz. Söylemek istediklerimi doğrudan değil, dolaylı yollarla, sembollerle anlatmayı tercih ediyorum. Mesajı öyle bir biçimde veriyorum ki, onu yargılayacak bir mahkeme maddesi bile bulamazsınız. Çünkü benim niyetim kimseyi incitmek değil, düşündürmektir.
Elbette, “her an her şey olabilir” bir ülkede yaşıyoruz. Ama ben sanatçı olarak bu çizgiyi korumaya özen gösteriyorum. Benim meselem iktidarlarla ya da kişilerle değil; benim meselem toplumla. Ben topluma bir mesaj vermeye, farkındalık kazandırmaya çalışıyorum.
Çünkü sonuçta o yöneticileri biz seçiyoruz, biz getiriyoruz. Eğer yanlış bir yönelim varsa, bunun sorumluluğu da toplumun bireylerinde. Hep “toplum” diyoruz ama toplum olabilmek için önce “birey” olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Birey dediğimiz insan; düşünen, sorgulayan, okuyan, bugünü ve yarını doğru analiz eden, geleceğe dair projeler kurabilen kişidir.
Ne yazık ki bizde bu anlamda bir eksiklik var. Ben karikatürle bunu sorgulatmaya, fark ettirmeye çalışıyorum. Belki denizde bir istiridye tanesi kadar küçük bir etki yaratabiliyorum ama o bir tanesi bile geleceğe dair umut veriyor. Çünkü sanat, insanı dönüştürebilirse zaten en büyük görevini yerine getirmiş olur.
“YARIM ASIRLIK BİR YOLCULUĞU TAÇLANDIRAN BİR ALBÜM BU”
Sevginar Sali:Epey bir mesafe kat etmişsiniz zaten. Peki bugün, mesleki olarak sizi hâlâ ne heyecanlandırıyor?
Erdoğan Karayel:Aslında önümüzdeki yıl benim için çok anlamlı bir dönüm noktası olacak. 1976'da ilk karikatürüm Gırgır Dergisi'nde yayınlanmıştı; yani gelecek yıl bu serüvenin 50. yılını kutlayacağım. “Çizgilerle Konuşan Portreler” de benim için adeta o 50 yılın bir ödülü gibi oldu. Yarım asırlık bir yolculuğu taçlandıran bir albüm bu.
Bir sanatçı için en büyük mutluluk, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir ortamda üretebilmektir. Herkesin konuşabildiği, yazabildiği, çizebildiği bir dünyada başka ne isteyebiliriz ki?
“HER BİR ÇİZİM BAŞKA BİR HİKÂYEYİ, BAŞKA BİR DÖNEMİ ANLATIYOR”
Sevginar Sali:Çizimleriniz arasında, “işte bu benim en özel çalışmam” dediğiniz bir eseriniz var mı?
Erdoğan Karayel:Evet, var. Bazı çizgiler vardır, bir kere yakalarsınız bir daha aynı duyguyu, aynı ifadeyi veremezsiniz. Benim için o isim Levent Kırca'dır. Onun portresini bir defada çizdim ve bir daha o çizgiyi yakalayamadım. O kadar oturdu ki… Sanki çizgi kendi kendine oluştu.
Levent Kırca çok özel bir sanatçıydı. Hani şu meşhur “Hiç alkol almadığı hâlde sarhoş taklidi yaptığı skeçleri” vardı ya; oradaki o yüz ifadesini çizgiye yansıtmak istedim. Grafik olarak, biçimsel olarak o kadar bütünleşti ki… Bu çizim benim için çok kıymetli. Geçtiğimiz günler de ölüm yıl dönümüydü, kendisini rahmetle andık.
Albümde onun yanında Turhan Selçuk'un portresi de var mesela. İkisi tamamen farklı tarzda işlendi. Zaten her çizimin yapısı, o kişinin karakterine göre şekilleniyor. Bazısında mizah ön planda oluyor, bazısında simgesel anlatım, bazısında duygusal derinlik.
Şu ana kadar yaklaşık 300'e yakın portre birikti elimde. Yani bu çalışmanın devamı niteliğinde iki albüm daha rahatlıkla çıkarılabilir. Her biri başka bir hikâyeyi, başka bir dönemi anlatıyor.
“USTAM OĞUZ ARAL'IN GELENEĞİNİ SİLİVRİ'DE YAŞATMAK İSTİYORUM”
Sevginar Sali:Son olarak neler söylemek istersiniz?
Erdoğan Karayel:Aslında şunu söylemek isterim: Ben yaklaşık on beş yıldır Silivri'de yaşıyorum. Silivri'yi çok seviyorum ve burada sanat adına, kültür adına elimden geleni yapmaya çalıştım.
2005 yılında, dönemin belediye başkanı Özcan Işıklar döneminde düzenlenen Yoğurt Festivali kapsamında, 13 farklı ülkeden karikatüristleri Silivri'ye getirmiştik. On üç gün süren çok güzel bir sanat buluşması olmuştu. O etkinlik benim için unutulmaz bir deneyimdi ve açıkçası onun devamının gelmesini çok isterdim.
Ben Oğuz Aral'ın öğrencisiyim; dolayısıyla o ustalık geleneğini yaşatmak, gençlere aktarmak istiyorum. O yıllarda başlayan o sanat iklimi, bence Silivri'ye çok yakışıyordu.
Daha sonra Volkan Yılmaz döneminde de “Çocuk Gelinler” temalı bir sergi açmıştık. Bu dönem de yine toplumsal konulara değinen işler üretmeye devam ediyoruz; şu anda kadına şiddet temasıyla ve portre çalışmalarım üzerinden ilerliyorum.
Sevgili Ufuk Bek ile birlikte Silivri'de yeni kurulan kültür-sanat oluşumunda ortak neler yapabiliriz onu değerlendiriyoruz. Zaten “Silivri Edebiyat ve Sanat Platformu”nun amblemi de bana ait. Böyle bir grubun içinde yer almak, edebiyat, kültür ve sanat eksenli bir topluluk oluşturmak beni çok mutlu ediyor.
Geçtiğimiz günlerde pazar etkinliğinde de hep birlikteydik. Bu birlikteliklerin artmasını diliyorum. Çünkü Silivri gerçekten güzel şeylere layık bir şehir. Hep birlikte, dayanışma içinde, çok daha güzel işlere imza atacağımıza inanıyorum.
Söyleşimizin sonunda Karayel, masasının üzerinde duran Bertolt Brecht portresini gösteriyor. Portrede Brecht'in altına kendi el yazısıyla şu cümle not düşülmüş:“Sen kazandın ama ben haklıydım.”
Karayel, bu sözü gülümseyerek okuyor ve ekliyor: “Bu karikatür, belki de bütün albümün özeti… Sanat bazen yenilir gibi görünür ama aslında her zaman haklı tarafta kalır.”
ERDOĞAN KARAYEL'İN ALTINCI KARİKATÜR ALBÜMÜ “ÇİZGİLERLE KONUŞAN PORTRELER” ADI ALTINDA ÇIKTI!

Karikatürist Erdoğan Karayel'in son on beş yıldır sosyal medyada paylaştığı ve değişik tekniklerle çizdiği portrelerden seçmelerin yer aldığı altıncı karikatür albümü “Çizgilerle Konuşan Portreler” okurlarıyla buluştu. İlk olarak “6. Kadıköy Çizgi Festivali” kapsamında “Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları” standında mizahseverlerle buluşan albüm büyük ilgi gördü.

Albüm, ilklere imza atan ve tarihe bir belge olarak kalacak bir baş yapıt niteliğinde. Aramızda olmayan ama bir şekilde tarihe iz bırakan 100 Türk ve yabancı portreden oluşuyor. Portrelerin en büyük özelliği aynı zamanda konuşuyor olmaları. Her birinin bize söyleyeceği bir şey var ve verdikleri mesajlar son derece etkili. Her portrede değişik bir teknik göze çarpıyor ve böyle bir albümün şimdiye kadar benzeri hayata geçmedi.

Sanatçısından siyasetçisine, gazetecisinden bilim insanına, yazarından çizerine değişik portrelerin yer aldığı albüm oldukça kaliteli bir kağıda (Mat Kuşe) basılmış ve toplam 104 sayfadan oluşuyor. Albümün bir başka özelliği de herhangi bir yayınevinden çıkmamış olup, Karayel'in tamamen kendi olanaklarıyla bastırdığı özgün bir eser. Karayel, bu kararı neden aldığını kısaca şöyle özetliyor: “Günümüz kitap dünyası, ticari açıdan getirisi olmayan kitaplara sıcak bakmıyor. Bu albüm Mat Kuşe kağıda basıldı ve toplam 104 sayfadan oluşuyor. Yaptığım portrelerin renk değerlerinin korunabilmesine çok önem veriyorum. Dolayısıyla albümün kaliteli bir kağıda basılması gerekiyordu. Yayınevleri ne yazık ki; böyle görsel ağırlıklı kitapların basımına pek sıcak bakmıyor. Bu benim altıncı karikatür albümüm ve biri hariç hepsini kendi olanaklarımla hayata geçirdim. Albümün satışlarını değişik ülke ve şehirlerde söyleşi ve imza günleriyle gerçekleştirmeyi düşünüyorum.”

Karayel'in çizgi serüveni 1976 Mart ayında Gırgır Dergisinin “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” sayfasında yayınlanan karikatürle başladı. Daha sonra Çarşaf ve Ses-Atmaca mizah ekinde süren çizgi yaşamı 1982-2001 yılları arasında reklam sektörü ağırlıklı "story-board” çalışmalarıyla devam etti. 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrası Almanya ağırlıklı yaşamaya başlayan sanatçı, 2004 yılından bu yana “Don Quichotte” e-mizah dergisinin genel yayın yönetmenliğini yürütüyor. Bu süreçte, 13 Uluslararası yarışma ve değişik ülkelerde elliyi aşkın sergi düzenledi, 42 ulusal-uluslararası ödül kazandı. Dünyaca ünlü “Daimler Art Collection”a giren tek Türk sanatçısı olan Karayel, Stuttgart-İstanbul hattında yaşıyor ve geçtiğimiz yıl bir çalışması Türkiye Gazeteciler Sendikası “Sedat Simavi Karikatür Ödülü”ne değer görüldü.

 

Sevginar SALİ

YORUM YAP