Ahmet Yücegök

Silivri'den...

58. Yoğurt Festivali …
Her yıl olduğu gibi bu yılda Belediye önünden yürüyüşle başladı…
25 Temmuz, Perşembe gününden 28 Temmuz, Pazar gününe kadar devam eden süreç …
Her gün değişik etkinliklere sahne oldu Silivri …
İlk günü yapılan Festival Yürüyüşü'ne katılanlar arasında en hareketlisi Afrikalı,siyah guruptu…
(Hulüsi Üstün'nün bu Afrikalılar üzerine yazısı, festival kapsamı içinde saydığım önemli etkinliklerden biriydi.
Birazda ironi katarak festivalin tarihçesini irdelemiş. Okuyunca, eskilere gittim…Zaman, zaman Balkanlardan Silivri'ye göçenlerden “dinlediklerim” gözümün önüne geldi … Sahilde, hemen , hemen her gün karşılaştığım “ kayış ve saat” satmak için günde kaç defa karşılaştığımı unuttuğum ve her karşılaşmamızda da “selamünaleyküm” diyen , simsiyah dostları hatırladım...)
Neyse …
İyi haftalar …

İNŞALLAH DUYAN OLUR...
Bu hafta, Silivri'nin tarihine duyarlı vatandaşlardan , tarihi eserlere yönelik uyarılar aldım. Bu uyarıların ezici bir çoğunluğu , Mimarsinan Köprüsündeki o bitmek tükenmek bilmeyen çalışmalar üzerineydi … Yıllardır izlemişler…Ve, bu gün gelinen noktada tedirginler. Neredeyse “çalışmasınlar” diye dua edecekler. Köprünün eski haline getirilmesi mutlarının söndüğünü söylüyorlar ne hikmetse ...
***
Alahattin Özgür …
Yakından tanıdığım biri…
Silivri'nin merkezinde babadan,dededen bu yana esnaflık yapan biri ama o köprüyü çok iyi bilen biri .Ve, Mimarsinan Köprüsü ve Boğluca Deresi üzerindeki tarihi köprü ile yakından ilgilenen biri…
Hafta içinde ki karşılaşmamızda “ Mimarsinan Köprüsü ile ilgili çalışmaları takip ettiğini , bu güne kadar yapılan çalışmalar bu esere zarar verdi, veriyor” dedi ve devam etti “Mesele, Mimarsinanın Heykeli'ni dikmek değil, asıl olan onun bıraktığı eserleri korumak mesele, bunları olduğu gibi yaz ,tamam mı?” dedi.
Bende yazdım …
İnşallah , yetkili ve sorumlulardan okuyan olur !..Ne diyeyim !

VE, KURBAN BAYRAMI...
Bayram yaklaşıyor o yüzden “Kurban kesim yerleri” hazırlandı. Muhtemelen pay edilmiştir bile …
***
Kesim yerlerinde “kurbanlık” satışı da yapılıyor… Satıcı ve alıcı ilk önce bir birine yaklaşıyorlar. Eller toka haline geliyor, yandaki üçüncü kişi de toka haline gelmiş o iki eli iki eliyle kavrayıp aşağı yukarı sallıyor. Ortada arabulucu “satısı, şu kadar istiyorum, alıcı, bu kadar veriyorum” diyerek, uzun bir pazarlık sonrası anlaşıyor. Tıpkı, bir zamanların “köle pazarı” görüntülerine benzer görüntüler bunlar …
***
Nedense “Kurban Bayramı” denince, gözümün önüne “elinde palayla, kaçan kurbanlığı kovalayan, üstü başı kan içinde, hayvana yaklaştığında elindeki palayla, hayvanın neresine rast gelirse vuran adamlar ve Silivri çarşısında ki o bıçak bileyicileri ile onların çıkardığı o sevimsiz sesler” geliyor…

VE, DOĞRU OLMAYAN SÖZLER
“CHP'nin iptal ettirdiği tapuları biz verdik.”
Bu laflar…
Bölgemiz AKP Milletvekili Tülay Kaynarca'nın doğru olmayan tekrarlarından biri …
Tekrar söylüyorum… Bu laflar “doğru olmayan” tekrarlar…
Tülay Kaynarca'nın aslında , meseleyi bilmediğinin de itirafı !
Tamam …
Sorunun kökeni çok eskiye dayanıyor…Bu güne kadar çözülememesinin günahı tek başına (17) yıldır iktidarda olanlarda olmayabilir. Ama “el insaf” (17) yıldan bu yana AKP iktidarda , hem tek başına ,hem de ezici bir çoğunlukla ... Ve…“Arpa boyu yol” bile yol alınmamış …
Hatta ,soruna bir sorun daha eklenmiş …
Mesela …
(17) yıl öncesine kadar , bu köyler , bu yerlere ECRİMİSİL ödemiyorlardı . Devlet istememişti. Nedeni , olayda devletin kusurunun olduğuydu ve Devlet kusurunu kabul etmişti . Kısaca “Bu topraklar sizin hakkınız” diyordu. Benim döneminde “tapunuzu alacaksınız “ diyen bakanları hatırlarım …
Şimdi !
AKP iktidara geldiği günden bu güne TAPU vereceğim diyerek kandırdığı köylülerden o tarlaların ederi kadar hep ECRİMİSİL aldı …Ki, “ecrimisil” demek “işgal” demek, köylülere “siz işgalcisiniz” dediler…
O nedenle …
AKP iktidarının kıvıracak tarafı yok…
2002 Yılından bu güne tek başına iktidardalar, işlerine gelen ne varsa anında meclisten geçirdiler...
***
İptal edilen “tapuların iade” meselesine gelince …
O tarlaları ölçen “Orman Kadastrosu “ denilen ekip, oralarını orman olarak işaretlemiş, tapular o yüzden iptal olmuştu...
“Tapuların İptali” meselesinde , o günlerin tanıkları hala Çayırdere'de yaşıyor. Onların bilgisine başvurulabilir. Öğrenilebilir…
***
Gelelim “Köy Yerleşim Alanı” meselesine.
Meselenin tamamı AKP iktidarı öncesinde ki (3) lü koalisyon dönemine rastlar…
Yalnız , (3) lü koalisyon döneminde çıkan o yasanın “yürürlük süresi” vardı , o süre içinde alamayanlar için yakın zamanda bir düzenleme yapıldı. AKP iktidarının yaptığı tek iş o …
***
Bir de…“Rayiç Bedel” meselsi var …
Sözü edilen bu yerler, o köylülerin, atadan, babadan kalan yerleri niye tekrar para verip alsınlar?
Metrekare fiyatları hala açıklanmadı ama diyelim ki , metrekaresi (3) lira olsun , ecrimisili ödeyememiş o insanlar tarlasını nasıl alır?
Onun için , ısrarla “ iz bedeli “ diyorlar …
SONUÇ …
Doğru olmayan sözler bunlar …

NOKTA...
Aylar önce, iskele meydanında görmüştüm onları… O gün, bu gün hala devam ediyormuş direnişleri…
***
Onlar…
Sağlığı için , ekmeği için , geleceği için , çoluk çocuğu için kar da kışta , parasız pulsuz direnen Kale Kayış Fabrikası işçileri …
Bu günlerde … Arada bir , onların temsilcileri için, kötü sözler söyleyenleri görüyorum.
***
Kötü sözlerin sahiplerine bakıyorum …Kişi, Fabrikatör filan değil. Yoksul mu , yoksul…Peki …
Bu yoksul , yardıma muhtaç kişi “ekmeği için, aşı için, geleceği için , sağlığı için” mücadele eden birilerine niye saldırır ? Neden, işçinin yanında değil de , patronun yanında durur ? Neden ?
***
Sendika demek, birlik demek, işverene karşı güçlü olmak demek, dayanışma demek …
Sendikacılar da, bu işçilerin birlik olmasına katkı yapan, o işlerle deneyim sahibi , üretimin içinden gelen veya hala üreten kişilerdir …O işyerinde çalışanların sınıf arkadaşıdır …
Peki …
İşveren kimdir ?
İşverenden kastım , fabrika sahibi …Üretim yerinin sahibi !
İşveren…
Kısaca “alıştırdığı işçilerin sırtından para kazanan biri …
Demek istediğim “İnsanlara para dağıtmak için uğraşan hayır sever biri” değildir …Yani, para kazanmayacağını bilse, bir dakika bile tereddüt etmez fabrikayı kapatır…
***
Emek ve sermaye …
Burada , iki ayrı sınıf ve bunların çıkarları bir biriyle terstir… Birinin gelir artışı demek , diğerinin gelirinin azalması demektir…Sistem böyle işler…
Ve …Her iki taraf belli bir dengeye gelene kadar mücadele devam eder… Sonuçta …
Üretimin devamı için bir noktada anlaşırlar. Bu anlaşmaya da “Toplu İş Sözleşmesi” denir…
Bu sözleşme, genellikle işçiler adına sendikalar aracılığı ile yapılır ve üretim belli bir süre bu anlaşmaya göre devam eder …
Süre bitiminde taraflar yeni bir anlaşma için ,masaya otururlar…
Masada , anlaşırlarsa üretim devam eder, anlaşamazlarsa, işçi sendikası GREV kararı alır…Yani, üretenler üretimi durdururlar …
Buna karşılık işveren de LOKAVT kararı alabilir…Yani,topluca işten çıkarma kararı alabilir…
***
Demem …
Kale Kayış Fabrikasında ki işçiler köle değildir . Onların da bu hakları vardır. Nokta.

YORUM YAP