Lerzan Öke

Sanata ve sanatçıya saygı


Sanata ve sanatçıya saygı duyulmasını ilk olarak Atatürk’ümüzün veciz sözleri içinde yer alan "Herkes her mevkie gelebilir ama sanatçı olamaz… Bu nedenle onları sevip sayıp koruyalım” kelamında bulmuştum. Avrupa’nın 7 değişik ülkesinde sergiler açıp, Türk kadının sanat zekâsını, yaratıcı gücünü tanıtmaya çalışırken, bir taraftan da kılık ve kıyafetimle Ata’mızın istemiş olduğu bir modern Türk kadınını yansıtmaya çalışıp Arap kadınları ile bizleri karıştırmamalarını sağlıyordum. Dayısız amcasız yaptığım bu uluslararası sanat savaşı sırasında beş parasız kaldığım ve sadece suyla nefsimi körelttiğim günlerim bile oldu, ama Avrupa yoluna çıkarken yanıma aldığım Ata’mızın biz sanatçılar için söylemiş olduğu sözlerini her sıkıştığım anda okuyor ve ‘Atamız bizlere inanmış’ diyerek yeniden güçleniyordum. Bu inançladır ki, gittiğim her ülkenin televizyon ve basınında yer alan sergi haberleri ile gündemi oluşturuyordum… Daha evvel belirttiğim gibi, sanata ve sanatçıya verilen değeri ilk kez de batının sanatçıya bakış açısındaki saygı ve ilgide görmüş ve hatta, daha Avrupa’ya ilk çıkışımda gümrükte pasaportumda yazılı seramik sanatçısı kimliğime bakıp "Ülkemize hoş geldiniz” demeleri, valizlerimi ve seramik çalışmalarımı açıp bakmadan gerekli kolaylığı göstermelerinden anlamıştım bana sahip çıkacaklarını… Nitekim ikinci kez hem sanatçı ve hem de gazeteci kimliğim ile gittiğim Paris’te sadece kendi sanatçılarına değil, benim ülkemin ünlü sanatçılarına da sahip çıktığını Hakkı Anlı ile yaptığım röportaj neticesi görmüş ve Paris Belediyesi’nin resim sanatındaki ürünü dikkate alarak eski bir kiliseyi restore ederek Hakkı Anlı’ya atölye galeri olarak tahsis ettiğini, ev kirasını belediyenin ödediğini, yaşlı ve hasta olduğu son dönemlerde de kendisine refakat edecek bir hemşire ve hasta bakıcıyı görevlendirdiğini gözlerimle görmüştüm… Yine de Hakkı Anlı bana yaptığı sözlü vasiyetinde "Beni Türk topraklarına gömün, buralarda bırakmayın” dedi ve de kısa bir süre sonra Türkiye’ye gelerek öldü, ülkemizde gömüldü. İşte ben de Hakkı Anlı’da olduğu gibi ünümü Avrupa’da yapıp, şahsıma ve sanatıma gösterilen tüm ilgi ve kolaylıklara rağmen ülkemi özleyip döndüğümde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım yeni yetişen sanatçılar adına… Acilen Sanatçılar ve Sanatseverler Derneği’ni kurarak hiç değilse İstanbul’da yaşayan sanatçıları bir çatı altında toplamaya ve sanatseverle kaynaştırmaya çalıştım. Gazeteci yanımla da 12 gazetede sanat sayfası açtırarak sanatçımın sesini ve sanatını ilgililere duyurdum. 20 sene evvel Silivri’de kurduğum "Sanatçılar Köyü”nün biran evvel hayata geçmesini sağlamak için yaşadığım hayal kırıklıkları ile hala ayakta ve hayatta kalaya direniyor ve zorluklara alışmış kişiliğimle bu "Bitmeyen senfoniye” dönen köyümü tüm sorunlarından arındırarak Silivri’ye kazandıracağıma inanıyor ve bu vesile ile yeni yılınızı candan kutluyorum.

YORUM YAP