Erkut Uysal

Normalleşemiyoruz...

Yaklaşık olarak 6 aydan beri köşe yazısı yazmıyorum. Seçimleri takip edip sonuçlarını görmeden, yazmama kararı almıştım kendimce. Fakat işler nerelere geldi hepimiz şaşırdık kaldık. 31 Mart'tan sonra oturup bir şeyler yazayım derken bir daha seçim tekrarlanacak denildi… Yeniden beklemeye girmiştim ama maalesef artık doldum taştım, yazmam, bir şeyler söylemek gerek… Köşemizin başlığı normalleşmek ama nasıl? Biz millet olarak bahane üretmeye bayılırız. Borcu olan “Bayramdan sonra öderim” der. “Ramazan bitsin geleceğim” der, “Seçimler geçsin” der. Her zaman bir bahanemiz vardır… Ülkece bir bahanenin içerisindeyiz aslında gündem İBB seçimleri. Lakin artık öyle bir hal aldı ki bu durum, İBB seçimi yerine sanki genel seçim havası var siyasilerde. Bunu bile normalleştiremiyoruz, olağan bir şekilde yaşayamıyoruz. Çünkü her şeyi zirvede yaşamayı seviyoruz biz. Bizim algılarımız artık değişti ya da değiştirildi de diyebiliriz... Ekrem İmamoğlu'nun Binali Yıldırım ile bir televizyon programına çıkıp tartışması, konuşması gayet normal ve olması gereken bir şey. Yerde cüzdan bulan bir kişinin, bunu Polis karakoluna götürüp teslim etmesi ne kadar normal ve olması gereken bir şey ise buda bu kadar normal. Fakat dediğim gibi bizler bazı şeyleri zirvede yaşamayı seviyoruz. 17 yıl önce siyasilerin televizyon programlarında bir araya gelmesi ne kadar normal ise şuanda buda o kadar normal. Bu durumu tarihi bir olay gibi anlatmaya gerek yok… Fakat 17 yıldır neden böyle bir olay yaşanmıyor diye sorarsanız? Onu da siyaseti yozlaştıran siyasilere sormak gerekir. Hazır sorular ile yapılacak bir programın bana hiçbir katkısı olamaz… Beni ifade etmeyen sorular bana ne katabilir ki? Hiçbir şey… Ben kimim? Ben halkım… Madem böyle bir organizasyon var, soruları halk sorsa daha iyi olmaz mı? Küfür ve hakaret içermeyen saygı, sevgi çerçevesinde sorular alınsa ve sorulsa daha güzel olmaz mı? Kimin geveleyip, kimin kekelediğini daha net görmez miyiz? Fevkaladenin fevkine bence böyle ulaşılır… Ama bunu cesareti olanlar kabul eder, televizyon programına çıkmak için birilerinle birlikte karar alanlar bunu kabul etmez…
Ayrıştırma ile siyaset olmaz siyaset birleştirici olmalı. Yani diyorum ki bir kesim diğer kesime “sen hainsin, sen şucusun, sen bucusun” derse ordan bırakın oy almayı kendi oylarını koruması bile zorlaşır. Sevmediğiniz, beğenmediğiniz partiye oy veriyor diye karşınızdaki kişiye hakaret etme hakkı doğmuş olmuyor.
Peki kimlere, nasıl hitap edebilirsiniz? Şerefli Türk Subaylarına ‘' Eşek ‘' diyenlere dilediğinizi söyleyebilirsiniz mesela… Çünkü kendini bilmez o kişiler Türk askerinin değerini ve manasını bilmez. Onlara haddini bildirmek, bizlerin en büyük görevi olmalı. Biz sustukça bu kafa yapısındaki insanlar daha da çoğalacak. Şimdi konuşmazsak eğer bu kişilerin hain söylemleri yıllar sonra bizim karşımıza belge olarak çıkacak. Yanlışa bugün dur demezsek şayet, gelecek bu yanlış ile gelecek… Ergenekon davalarında Şanlı Türk Ordusu nasıl itibarsızlaştırıldı ise bu günde aynı şey yapılmaya çalışılıyor. Şerefli Türk subayları Fetö'nün savcıları tarafından ceza evine konulurken susanlar bu gün hala konuşmuyorlarsa. Sorun o lafı söyleyenlerde değil, susanlarda… Bunu sakın unutmasınlar…
Üzülüyor insan! Daha yetişmemiz gereken o kadar çok şey varken, biz hala İstanbul'un seçimlerini yapmaya çalışıyoruz. Daha ulaşmamız gereken o kadar çok bilgi varken biz iki İBB adayının Tv programına çıkmasını başarı sayıyoruz. Daha çok okumamız gerekirken biz hala kendi milletine, askerine hakaret eden insan müsveddeleri ile uğraşıyoruz.
Bu ülkeye umut olanların ellerinden tutun. Bilgiye, sanata, bilime önem verenlerin ellerinden yakalayın çünkü kalkınma o kişilerin fikirlerinde, düşlerinde…
Mutlu huzurlu bir hafta sizlerin olsun…

YORUM YAP