Erkut Uysal

Yarın teslim tarihi…

Birkaç gün önce, sosyal medya hesaplarından yazımızın başlığı gibi bir sürü paylaşım yapıldı. Kimler kimler paylaşmadı ki bunu. İş resmen çığırından çıktı. Yazı içeriğinde hele ki neler yok... “Fotoğraflarım izinsiz kullanılırsa dava açarım, şöyle yaparım, böyle fena olur, akıllı olun'' aman Yarabbi neler neler... Hepsini gülümseyerek okudum. Kimi paylaşımlar hele kahkaha atmama neden oldu. “İstanbul bilmem kaçıncı noteri demiş ki” diye başlayıp “bunu paylaşmayın kopyalayıp duvarınıza yapıştırın” diye biten bir yazı, beni çok güldürdü. Zaten alışmışız bir şeyleri kopyalayıp yapıştırmaya, katma değerli bir şey üretmek bile maalesef bizde yok. Üreteni de taşla kovalıyoruz. “Neden böyle bir şey ürettin?” diye suçluyoruz. Çok enteresan bir milletiz. Aslında kendimizi biraz fazla önemsiyoruz. Sosyal medyadaki arkadaşlarım bu paylaşımları o kadar çok yaptılar ki… Sanki herkes çok önemli şeyler biliyor, bir tek ben değersizim ve hiç bir şey bilmiyorum gibi hissettirdi bana. Hâlbuki her şeyimizi sosyal medyada yaşar olmadık mı? Tatilde fotoğraf çekil sosyal medyaya yükle, spor yaparken fotoğraf çekil yükle, evin salonun da televizyon izlerken fotoğraf çekil yükle, “Masa güzel mi?” başlığında yemek masanı paylaş, yükle. Sonra dönüp de ki “kişisel bilgilerimi çalmayın” bu kadar paylaşımı yaptıktan sonra kişisel verilerinin çalınmasına gerek yok ki… Sosyal medyandan 3 gün seni hırsız takip etse eve kaçta girip çıktığını öğrenir zaten… Evin her yerinden fotoğraf çekildiğin için evin içinde zorlanmadan gezinir…

Dünyaca kullanılan yabancı bir mesajlaşma programı, yeni sözleşme önümüze koydu “kabul et, ya da terk et'' diye bizleri resmen tehdit etti. Tabi ki bizler hemen önlemimizi aldık, bu tehdide karşı, hemen tepkimizi koyduk ve başka yabancı bir mesajlaşma programına geçiş yaptık. Sanki kullandığımız akıllı telefonları elin yabancısı üretmiyormuş gibi. İşin komik tarafı, dondurma çubuğundan araba çıkacak diye Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaramız dahil açık adresimizi bile paylaşıyorken bunu yapmamız. Aşırı derecede güvenlik düşkünüyüz, aşırı derecede hassasız bu konuda.

Bu kadar güvenlik düşkünü isek, bu kadar önemsiyorsak kendimizi, neden hala sokakta maske takmamak için direniyoruz merak ediyorum. Sağlıkçılarımızı neredeyse bir yıldır, canları pahasına Covid19 ile mücadele ediyor. Bir hayat kurtarsalar mutluluklarına diyecek yok. Neden onların dediklerini uygulamıyoruz? Her ne kadar kendini gazeteci diye adlandıran “Öğretmenler rahata alıştı, yatarak para kazanıyorlar” diyen şarlatanlar olsa da, öğretmenlerimiz  “aman bu hastalık döneminde çocuklar derslerinden geri kalmasın” diye canla başla çabasını neden önemsemiyoruz, küçük görüyoruz? Değişik bir milletiz demiştim yukarıda ama neden değişik bir millet olduğumuzu çözemiyorum. Hastalık var hayatın söz konusu, öleceksin eğer yakalanırsan bu hastalığa, insanlara maske takın deniliyor pek çok insanın umurunda olmuyor. Fakat meteoroloji “dolu yağışı olabilir, önlem alın” dediği an herkes arabasını görünmeyecek gibi kaplıyor kapısının önünde. Elbet mal canın yongasıdır. Buna itirazımız yok fakat mal yerine gelir, daha iyisi, daha güzeli gelir hatta. Fakat giden can bir daha geri gelmez, hastalıktan kaybettiğiniz sevdikleriniz bir daha geri gelmez. Sizler sevdikleriniz için değerlisiniz, kimileri için beklide yaşama sebeplerinden birisiniz. Bunu bilerek ve gerekeni yaparak yaşamak lazım. Bırakın fotoğraflarınız çalınsın, bilgileriniz sağda solda paylaşılsın, siz hayatınız için bir şeyler yapın. Sadece gerekeni yapın…

Sağlıkla, huzurla, mutlulukla kalın…

YORUM YAP