Ahmet Yücegök

JET HIZIYLA GEÇTİ

Ramazan ayının da ilk günü ve Silivri Belediyesi Haziran ayı meclis çalışmalarının ilk oturumu. Meclis açılıyor, yoklama yapılıyor. Her iki parti meclis üyelerinden de izinli çok fazla.
Gündemdeki maddeler zayıf; izinli sayısının fazla olması belki de bu yüzden…
Neyse önerge olmadığından Başkan gündeme geçti…
Anlamadık çabucak bitti.
Başkan “Cuma günü saat 17.00'de görüşmek üzere” diyerek oturumu sona erdirdi…
&&&
Cuma günü saat 17.00 karşımızda Pazartesinden daha zayıf bir gündem…
Ve nerdeyse jet hızıyla geçiyor…

GEL DE GÜLME
5 Haziran “Dünya Çevre Günü”…
İşte o gün Seymen Mahallemizin sınırları içinde “Vahşi Depolama açılışı töreni” vardı. Tören aslında “Haliç Kongre Merkezi'nde yapılmış oradan naklen verilmiş.
İşte orada Sayın İBB Başkanı Kadir Topbaş “Bizim çevre için yaptıklarımızdan kitaplar yazılır” demiş. Gel de gülme!

SAHİPSİZ DEĞİLLER
Bir çok gazete yazdı lakin yine de gidip yerinde göreyim istedim.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Danamandra Göllerinin bulunduğu alanı ge-zerken Küçük Kopmuş Gölü yakınında, orman içinde sayılan bir yerde bahsi geçen bu inşaat çalışmasını gördüm… Basbayağı “beton” dökülüyor.
Kullanılanların haricinde yerlerde tonlarca beton demiri…
Görevini tamamlamış bir beton kamyonu.
Ve beton kalıpları…
Kaç oldu, kaçıncıya oldu yazıyorum.
İlk önce Silivri Çevre Derneği olayın üzerine gitti.
Sonra bölge basını, sonra genel basına kadar “orada neler oluyor sesleri” her tarafta devam etti...
Şu ana kadar sonuç yok.
Son duyduğum Silivri Çevre Derneği Başkanı, Silivri Belediyesinden “ruhsat konusunda” bilgi istemiş. Haliyle alamamış.
Alamaz da çünkü yoktur.
Yalnız şu kadarını söyleyeyim; Fener - Sinekli arasındaki “Kadir Topbaş'ın Manda Çiftliği” diye anılan o meşhur “Manda Çiftliği” olayında da aynıydı…
“Sorulduktan sonra” aldılar…
&&&
Benim bu kadar üzerinde durma nedenim.
Çevreye olan hassasiyetim…
Ve adaletsizliğe isyan, diyebilirsiniz…
Adaletsizlikten kastım da şöyle; bu doğa harikası, Milli Park olan iki gölü şu an orada görünenlere kiralayan veya tahsis eden (her neyse işte) İstanbulbüyük Şehir Belediyesi, deniyor ki öyledir…
İşte “Adaletsizlik” dediğim olay da İBB'nin bu bölgede, kişilere göre uygulama yapması…
Yani adil olmayan uygulamaları…
Örneğin; Bu göllerin çok yakınındaki, Çayırdere Mahallesinde, daha birkaç hafta önce ruhsatsız diye bir sürü bina yıkılıyor…
Tıpkı Danamandra Mahallesinde yapılan yıkımlar gibi…
Ama göllerin olduğu alanda da tamamlanmamış olsa bile yapılan inşaat var, betonarme bina var ama ona dokunmuyor...
Neyse sadede geleyim; Evet efendiler, beyler.
Bu doğa harikası göller size babanızdan miras kalmadı…
Bu göller kamunun malı.
Yani başta Danamandra (köyü) Mahallesi insanın olmak üzere…
Bu ülkede yaşayan tüm vatandaşların malı…
Demek istediğim; Sahibi varmış…

GENEL SİYASET
Dün gibi hatırımda geçmişte kim iktidarın sık, sık “Fırat'ın kenarında keçisi kaybolandan ben sorumluyum. Bana sorun” diyordu.
Bu iktidardan böyle bir laf duydunuz mu?
Ülkemde her gün şehit cenazeleri kalkmakta…
İktidarın en başında ki dahil hiç birinden (14) yıldır böyle bir sorumluluk lafını duyduğum günü hatırlamıyorum. Bu yetmiyor arkasına aldığı “Havuz Medyası” kanalı ile her gün muhalefeti hedef gösteriyor sanki her günkü şehit cenazelerinin sorumlusu kendileri değil de muhalefetmiş…
Pişkinliğin bu kadarına da…

CUMHURUN
BAŞI VE…
Tekrar oluyor ama olsun; ilk defa böylesini görü-yoruz.
Konumuz; Anayasamız göre namus ve şerefi üzerine tarafsızlık yemini etmiş ama hala eli partisinin içindeki Cumhurbaşkanı'nın yapmış olduğu o malum konuşmalar…
Hiç Türkiye Cumhuriyeti Cumhur- başkanına yakışıyor mu?
Görüşü ne olursa olsun buradan herkese soruyorum.
Yakışıyor mu Allah aşkına!
Ha… “Cumhurbaşkanı Başbakanken de böyleydi” diyebilirsiniz de Cumhurbaşkanlığı başka bir makam.
Yani Cumhurbaşkanı, demek “Cumhurun başı” demek.
Yani o makam (78) mil-yonu temsil ediyor demek…
Görüşü ne olursa olsun, dini, milliyeti ne olursa olsun… Nereden gelmiş olursa olsun…
Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi temsil eder Cumhurbaşkanı…
Bunları ben, demiyorum; Anayasamız diyor…
Ayrıca seçildikten sonra Anayasamıza göre etmiş olduğu yeminde de bunlar var…
Böyle olunca da...
İster istemez.
İster Kemal Kılıçdaraoğlu hakkında, ister Selahattin Demirtaş hakkında, o söyledikleri temsil ettiği makama yakıştıramıyorum...
&&&
Ve yakıştıramadığım o lafların sonucunda gelişen bir saldırı olayı.
Şehit cenazesinde Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı olayı…
Saldırganların profili daha önce Hürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan Coşkun'a yapılanların benzeri, sabıka dosyaları dolu kişiler…
&&&
Sabah haberlerini izliyorum, kanalın adını vermeyeyim, Cumhurbaşkanımız R.Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığından başlayarak Cumhurbaşkanı olana kadar, değişik yerlerde yapmış olduğu konuşmalardan bazılarını alt alta dizmiş.
Sırasıyla izliyorum.
Yandaşları haricinde hiçbir değeri olmayan boş anlamsız “kaba” bir dil ve kaba bir konuşma olduğunu görüyorsun…
Devletlerarası, uluslararası o kadar sığ, o kadar boş, o kadar tutarsız, o kadar bilimsel temelden yoksun laflar ediyor ki insan şaşırıyor… Ve bu kişi gerçekten böyle mi düşünüyor yoksa rol mü “yapıyor” diyorsun…

DÜNDEN BU GÜNE
7 Haziran 2015 genel seçimlerinin akşamı sandıklar açılıp sayım sona erdiğinde, iktidar tarafından bakıldığında ortaya kötü bir sonuç çıkmıştı…
O gün, tarihi bir gündü.
2002 Yılından o güne kadar mecliste ezici bir çoğunlukla iktidarda olan bir siyasi parti ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisinde azınlığa düşmüştü…
O nedenle, hükümeti kurmak için kendine ortak bulması gerekiyordu…
Moralleri bozuktu 8 Haziran sabahı.
AKP teşkilatlarında yas vardı…
Neyse AKP Mecliste çoğunluğu kaybetmiş olsa bile, seçimden birinci parti olarak çıkmıştı ve kurallara göre, Cumhurbaşkanı'nın hükümeti kurma görevini Ahmet Davutoğlu'na vermesi gerekiyordu ve nitekim verdi de...
Ama Ahmet Davutoğlu almış olduğu bu “Hükümeti Kurma” görevini yerine getiremedi çünkü kimse AKP ile ortak olmak istemiyordu.
O zaman, hükümeti kurma görevinin seçimden 2. parti olarak çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroığlu'na verilmesi gerekiyordu kurallara göre…
Ama o ne? Ahmet Davutoğlu görevi iade etmiyor...
Ortak aramaya devam ediyor ve tekrar MHP'ye gidiyor.
Anlaşamıyorlar… Tekrar, CHP'ye gidiyor.
Uzun, uzun “görüşüyormuş gibi” yapıyorlar ama sonuç yok…
Bu arada Cumhurbaşkanı'nın müdahalesinin olduğu algısı toplumda tavan yapıyor…
&&&
Cumhurbaşkanı, MHP Genel Başkanı'nın seçim akşamı ağzından kaçırdığı erken seçim lafına “sarıldı” ve şartlarında olgunlaşması için bu lafın üzerinden “top çevirmeye” devam etti ve böylece Kasım seçimlerine kadar hükümetin AKP'de kalmasını sağladı...
AKP (1) Kasım seçimlerine hükümet olarak girdi ve tekrar çoğunluğu sağladı…
AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu hükümet meclisten güvenoyu aldı…
Lakin bilhassa 7 Haziran 2015 seçimlerinden azan terör, can almaya devam etti. Öyle ki yurtdışından bakan birinin Irak veya Suriye'de görebileceği görüntülerin oluşturduğu bir ülke haline gelmiştik ve 1 Kasım seçimleri, böyle bir ortamda yapılmıştı…
Sonra, her ne olduysa, Ahmet Davutoğlu, hem AKP Genel Başkanlığını hem de Başbakanlık görevini kamuoyunda “düşük profilli başbakan” olarak anılan Binali Yıldırım'a bıraktı…
&&&
Demem… 2002 Yılından bu güne aynı parti iktidarda hem de ezici bir çoğunlukla…
Geldiğimiz nokta; belli bir bölgemizde, Suriye iç savaşında gördüğümüze benzer yanmış, yıkılmış, harabeye dönmüş kentler 7 Haziran 2015'ten bu güne 550'den fazla şehit ve neredeyse bir o kadar da vatandaş bombalı saldırılarda hayatını kaybetti. Ve aynı dönemde 7 bin'e yakın PKK militanı TC vatandaşı da çatışmalarda ölmüş... Yaraları sarılamayacak kaç gazi var, kaç kişi kolunu bacağını, gözünü kaybetti belli değil…
Ve dışarıda itibarı yerlerde sürünen bir ülke…
Ne yazık ki “biz nerede yanlış yaptık, bu kadar insan bizim hatalarımız yüzünden öldü” diye pişmanlık duymak yerine “Cumhurbaşkanlarını Başkan yapmak isteyen olmazsa şimdilik Partili Cumhurbaşkanlığına razı olan” bir siyasi yapı ile karşı karşıyayız…

TUHAF DEĞİL Mİ?
Sanki iktidarda başkaları…
Sanki iftar yemeklerinin parasına kendileri ödemiş gibi…
Ha bire konuşuyorlar ve bu konuşmaların hiç bir yerinde de TAPU ve ECRİMİSİL meselesi yok…
Geçmiyor… “Tık” yok. Tuhaf değil mi?

YORUM YAP