Ahmet Yücegök

Eksik olan ne? - 3 Ağustos 2015

İstanbul’un merkez ilçelerinden, hafta sonu Silivri’ye gelen birinin gözünden "Silivri’yi tarif et” desek. Silivri’yi nasıl tarif eder?
Neleri öne çıkarır?
Ne söyler?
Bu soruları Silivri’nin yerlisine de sorabiliriz.
Ama.
İsterseniz.
"Silivri” denince aklınıza ne geliyor sorusuna cevap arayalım.
Ve. Şundan eminim ki …
İstanbul’un Merkez İlçelerinden Silivri’yi gören biri, burasını İstanbul’un bir ilçesinden ziyade, Trakya’nın bir kasabası olarak tarif edecektir.
Sonra …
O bizim aklımızda olan "Yoğurt Kasabası” demeden "Silivri bir sahil kasabasıdır” ayni zamanda eğlence yerleri bol bir ilçedir, diyecektir. Oysa, eğlence yeri bol sayılmaz.
Ayrıca.
Denize kıyısı vardır.
Kıyılarından rahatça denize girilir.
Balıkçılık vardır.
Balık  satış yerleri boldur.  
Lokantalarında ucuz balık yenir.  
Diyecektir.
Bundan eminim de yeterli mi?.
Çünkü. Bütün bunlar yaz ayları için geçerli . Ki. Yaz sezonu dediğimiz kaç ay? Peki geriye kalan aylar ne olacak?
Ne yiyip, ne içeceğiz ?
İşte ekmeğini burada kazanan, yaşamını burada sürdürenlerin düşünmesi gereken bu.
Evet. İstanbul’un bir ilçesisin.
Her dakika. Ulaşım imkanın var.
Marka olmuş yoğurdun var.
Deniz, balık, doğal güzellik bol.
Ve eksik bile olsa, gelenleri ve kalanları ağırlama imkanın var.
Peki o zaman da İstanbul’un ilçesinden biri olan Silivri, neden sadece "yazlık bir yer olsun” neden hafta sonları veya (12) aylık gidilebilecek mekan olmasın ?
Eksik olan ne ?

TARİHİ MEKANLAR
Bir yerde okumuştum.
Orada yazar "Eskiyi betonla kaplamak, cilalamak, restore edeceğim di-yerek bambaşka bir şekle sokmak. Yani, sürekli bir şeyi değiştirmek, bir anlamda eskiyi unutturmanın bir yoludur. Habire yenilemek o şeyin ruhunu yok etmektir. Avrupa sokaklarında  neden hala bin yıllık taşların döşeli olduğunu anlamak lazım.” diyordu. Bizim çanak-çömlek diyen yöneticilerimize inat.
Neyse bu arada, Rahmetli Dr.Cemal Kozanoğlu’nu anmadan geçemeyeceğim.
 Silivri Merkez ve köylerine yönelik çalışmayı ilk o başlatmıştı. O konuda bir kitap bastırdı.
Ama, sanırım, en ciddi çalışmayı, halen  Silivri Belediye Başkanı olan  Özcan Işıklar başlattı...   

UYGUN KIYAFET
Silivri Çevre Derneği’nin kuruluş yıllarıydı.
Derneğin kurucuları "amacı” üzerine tartışırken ilk akıllarına gelen  "Silivri’nin tarihi yerleri ve tarihi eserleri” oldu. Sonra, oradan yola çıkarak  "geleceği ve imajı” üzerine çok tartışıldı. Daha ileri giderek "yazları Silivri’nin görünümünü içeren belli kıyafetler” üzerine epey kafa yoruldu.
Örneğin yaz aylarında ağırlıklı olarak "Kaymakam ve Belediye Başkanı dahil herkes, kısa pantolon örneği gibi  denize uygun yazlık kıyafet giymeli, ona teşvik edilmeli” gibi.   
Neden olmasın !.

OLABİLİR Mİ ?
Bölgeden en önemli haberlerden biri; Selimpaşa Kavun ve Bamya Festivali iptal edildi haberiydi. Sonradan "eğlence kısmı iptal, ürün değerlendirme kısmı yapılacak” dendi.
İkinci haber.
Beli ki, baskı var.
B.Çekmece Belediye Başkanlığı, her yıl yaptıkları Festival etkinliğini bu yıl da yapacaklarını duyurmuş.
Bence en doğrusunu yapmış.
Hoş. festival denince yalnızca "konser-şarkı-türkü” anlaşılmamalı.
Ondan önce.
Bana "iptal” sözcüğü hoş gelmiyor.
İptalin, gerekçesine bakıyorum. Hepimizin malumu bilinen şeyler.
Ve ben "teröristlerin zaten istediği  bu” diyenlerdenim.
Ve."Silivri Yoğurt Festivali”. İnşallah  iptal furyasından o da nasibini almaz. Şu ana kadar aldığım duyumlar "konserlerin iptal edildiği” yönünde …
Ardından Değirmenköy Domates Festivali. Kadıköy Karpuz Festivali sırada daha hangileri var hatırlamıyorum ama var.   
***
Tekrar "İptal” konusuna dönecek olursak!.
Doğru, bu günlerde neredeyse her gün "Şehit”  haberleri ile uyanıyoruz.
Gayet tabii ki çok üzülüyoruz ve sorumluları lanetliyoruz.
Bu arada yetkililerimizi de, yeteri kadar tedbir almadıkları için, uyarıyoruz.
Bunların hepsini yapıyoruz, tamam da …Hayatta devam ediyor. Ve edecek.
O nedenle moralimizi diri tutmak zorundayız. Evet ülke kötü yönetiliyor.
Ülkemizde terör kol geziyor.
Da, festivaller iptal edilir, eğlence yerleri kapatılırsa bu belalardan kurtulacak mıyız? Her şey düzelecek mi?,  
Bilerek mi yapılıyor bilemiyorum .
Emniyet Müdürlüğünden "bomba yüklü  şu kadar araç vs.” gibi mesaj sonrası yaşanan panik .
Düşünebiliyor musunuz ?.
"Kalabalık yerlere gitmeyin” deniyor.
Bu demek, alışveriş merkezleri, tren istasyonları, eğlence merkezlerine,  otogarlara gitmeyin demek. Panik yaratan bir  çağrı.
Varsayalım ki, gitmediler.
O zaman da ekonomi durur. Hayat durur.
Böyle bir şey olabilir mi ?

BİR GÜZEL ÇALIŞMA
Silivri Belediyesinin yapmış olduğu en güzel hizmetlerden biri "uygulamalı iyi tarım” etkinlikleri.
En son, arıcılık üzerine yapılan  çalışmasına ait haberleri izledim.
Düşünsenize …
Tarlalarımız bildim bileli "ayçiçeği ve buğday” ekiliyor. Getirisi belli, o nedenle ekim dikim azaldı gibi. Ve, getirisi çok az olduğu için kişi tarlasını ekmekten ziyade satmayı düşünür oldu...Oysa Silivri Belediyesinin kendi arazisi üzerinde Namık Kemal Üniversitesi ile yapmış olduğu çalışmada görüldüğü gibi birim alandan elde edilen ürünler, Buğday, arpa ve gündöndüden kat be kat fazla gelir getirdiği ispatlanmış.
Ve alıcısı da garanti veriyormuş…

YERELDE PARTİLER
Zaman,zaman uğradığım Silivri CHP İlçe Binasında  gördüğüm, Kongre takvimi start vermiş. İlk olarak üye listeleri askıya çıkmış. Öyle bir masa üzerine sermişler. İsteyen, inceleyebiliyor.
İnceleme ne anlayalım, derseniz.
O da şu."üyeler” kendilerinin listede olup olmadıklarına bakıyorlar. Var veya yok .İtirazlar yapılacak. Sonra listeler kaldırılacak. Sonrasında Mahalle,Mahalle delege seçimleri yapılacak.
O delegeler, İlçe Yönetimini belirleyecek. Ve, aynı zamanda İl’e gidecek delegelerini de …
Silivri İlçe kongre safhası bu kadar.
Sonra İl Kongresi v.s.
Her zaman İlçe Başkanı adayları  Delege seçimleri öncesinde belli olurdu, bu defa henüz belli, değil. Aldığım duyumlar "TEK” liste üzerine.
***
Yeni atanacak AKP İlçe yönetimi beklenenin aksine çok uzadı. Nedeni üzerine değişik yorumlar yapılıyor. Durdukça da yapılacak.
Atama üzerine .
Barometre "Metin Karakaş ve Hüseyin Turan Üzerine % 50” deniyor.

GÖREV DAĞINIKLIĞI
Gümüşyaka Mahallesinde trafik kazası (3) yaralı. Gümüşyaka sakinleri ellerinde pankartlarla yerel yönetimi protesto için  sokakta .
B.Kılıçlı Köyünde direk devrilmiş günlerce orada duruyor. Eski Köy yeni Mahalle ayakta.
Bilmem hangi mahallede su patlağı var. Saatler geçmiş, hatta gün geçiyor, müdahale dilemiyor.
Ve, tarlalar cayır, cayır. Kendini bilmezler anız yakıyor.
Bunların her biri ayrı, ayrı  yönetim yerle-rine bağlı, her biri o yönetim yerlerinin ayrı birimlerine bağlı. Kimse kim-senin sorumluluk alanına karışmaz. Karışması da doğru değil zaten.
Eee o zaman da devrilmiş olan o direk, patlamış su borusu, yanan tarlalar, tutuşan bacalar, patlamış lağım boruları, günlerce ortada kalıyor.
Ve vatandaş, İBB’ye bağlanmadan önce ki gibi zannedip, zaman, zaman Silivri Belediyesini suçluyor.
Demem yetki ve sorumlulukların bu kadar dağıtılması yanlış.

KÖY MUHTARLIKLARI
Köy Tüzel Kişiliklerinin kime ne zararı dokundu da iptal edildi.
 Ne vardı ki? Ne oldu?
Biliyorsunuz köylerin tüzel kişilikleri kalkınca Muhtarlıklar da, Mahalle Muhtarlığına dönüştü. Dolayısıyla, yasalar önünde, Köylerimiz artık tıpkı "Beyoğlu İlçesinin, bilmem ne mahallesi gibi muamele görecek. Bundan böyle Yasalar önünde Sayalar, Damandra, Bekirli v.s. evinde ördek besleyemeyecek, koyun, kuzu, tavuk, piliç vs. besleme hak getire.
Yani Şikayet edilirse, Silivri Belediye Zabıtası besleyenlere ceza kesmek zorunda. Yasalar böyle emrediyor. Yazılamıyor başka ama durum bu.
Ayrıca bugün mahalle olmuş bu köylerin muhtarlarının  başka bir sıkıntılarının da olduğunu gözlüyorum. Köylüler seçtikleri muhtarlarını hala eskisi gibi bütçesi olduğunu, dolayısıyla yetkili olduğunu zannediyor. Hatta, bırakın köylüleri, dışarıdan gelenler bile öyle görüyor. Muhtarı görmeden gitmek olmaz deyip çayını içmek için doğru muhtarın odasına …
Öyle ki yakından tanıdığın bir muhtar "kahveciye bir aylık bin  liraya yakın  birikmiş çay borcum var” dedi.      
Demek istediğim.
"Senin Baban Muhtar mı?” devri bitmiş .

KİRLETMEMEK GÜZEL  
Silivri’de denize girmek. Silivri’de yoğurt yemek. Silivri’de güneşin batışını izlemek. Hepsi çok güzel. Güzel olmayanı
Silivri’yi kirletmemek.
Siz reklamlara bakmayın.

GERİLİYORUZ  
Sahra sıcakları denilen sıcaktan bunalmışım. Ve bu gibi durumlarda "öğle saatlerinde dışarı çıkmayın” uyarısının da  farkındayım.
Ama dışarı çıkmak zorundayım.  
Nitekim çıkıyorum ve Doktorların  uyarısını dikkate alarak başımı sokacak bir yer arıyorum. Bir dostun bürosuna kapağı atıyorum.
O saatlerde niye dışarı çıktın, derseniz onu da açıklayabilirim.
Her gün konakladığım yerde öğle saatlerinde sulu yemek yiyebileceğim bir  mekan yok, o nedenle çarşıyı boyluyorum .
 Büroda, dostumun  bir şey içer misin, sözüne "bir bardak su” diyorum.
Böylece, Doktorların "böyle sıcaklarda en iyi içecek su” demişti, böylece o kurala uymuş oldum. Oh be!.
Ne "var, ne yok” muhabbetinden sonra, dostum "istersen haberleri izleyelim” di-yerek televizyonu açtı.
Görüşüne katıldım "İyi olur” dedim.
Ama. O ne?.
Her saat başı, neredeyse tüm kanallarda olduğu gibi karşımda yine Cumhurbaşkanımız. Şaşırdım sanmayın. Beklemiyor değilim .
Ama. Yüzünü görmekten de hoşlandığımı söyleyemem. Bu sözleri söylemek bile inanın içimi acıtıyor.
Ve, şu kadarını söyleyeyim, bu güne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı hakkında böyle düşünmemiştim, inanın. En çok kızdığım anda bile, hep "ne olursa olsun o makamda bulunan kişi benim Cumhurbaşkanım, ben Cumhur isem, bu makamı işgal eden yani, Cumhurun başı  olacaktır, ki, o insan da kim olursa olsun, bu ülkenin en tepesinde ki temsilcidir” demişimdir.
Dostumun mekanı olduğu için söyleyemiyorum ama kanal değiştirmesini dört gözle bekliyorum. Çünkü, izlerken geriliyorum.
Nasıl gerilmeyeyim ki !.
Kendisi (13) yıldır bu ülkeyi yöneten bir partinin Genel Başkanı bu sürenin neredeyse tamamından sorumlu biri, sorumluluk üstlenmesi  gereken biri.
Bu gün hala Anayasa, Yasa ve etik değerleri hiçe sayıp "üst akıl” olarak yöneten biri.
Bu gün şikayet ettiği ne varsa hepsinden birinci derece sorumluluk sahibi ama üzerine aldığı yok. Hiç çekinmeden, gayet rahat bir biçimde başkalarını  suçluyor.
***
Efendim. "O halkın oyu ile gelmişmiş, o nedenle kendinden önceki Cumhurbaşkanlarına benzemiyormuş.”
İyi de Anayasa ve Yasalar, ondan önceki Cumhurbaşkanları gibi davranmasını emrediyor.
Yani. Her vatandaşın uyduğu o Anayasa ve Yasalara, en başta Cumhurbaşkanı uyacak, diyor.
Neyse dostumun çayını içemeden müsaade istiyorum.
***
Sahildeyim ve, çayımı yudumluyorum.
Burada da. Televizyon açık .
O ne! Kulağıma biraz önceki ses geliyor.
Yine HDP yetkili ve sorumlularına verip veriştiriyor. Ağız dolusu, bu güne kadar yapılan "çözüm” görüşmelerini istismar ettiklerini söylüyor. Ve, hepimizin gözüyle gördüğü, kulağıyla işittiği o Dolmabahçe mutabakatını "yok öyle bir şey” diyerek kabul etmiyor.
Ve hızını alamıyor. "Barış süreci, çözüm süreci”  adına ne dersek diyelim "benim eserim” diye başlayıp "bu süreç için” "baldıran” laflarını unutup, sorunun 1990’lı yıllarda kullanılan yöntemlerle çözüleceğinin vurgusunu yapıyor.
Gerçekten şaşırıyorum. Evet. Çılgınlık.
Hatta."Evlere şenlik” bir durum …

SADECE ÜZGÜNÜM
Haftanın bir başka günü. Evdeki televizyonun Haber kanalları açık. Cumhurbaşkanımızın, Çin Halk Cumhuriyeti’ne giderken, söylediklerini veriyor. Yurdu terk etmeden önce, ayaküstü, sanki, HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması emrini veriyor. Hemen 1990’lı yıllar gözümün önüne geliyor. O milletvekillerinin Meclisten alınıp, polislerin "kafasını bastırarak”  arabaya sıkıştırmaları ve hapishaneye götürülüşlerini unutabilir miyim ?.
Ayrıca Cumhurbaşkanımızın, Başbakana ve bakanlara yapmış olduğu bu konuşması bana (12) Eylül Cuntasının en tepesindeki Kenan Evren’in darbe günlerinde yapmış olduğu konuşmayı hatırlattı. Tıpkı onun gibi konuşuyor. Yanılıyor muyum acaba!. Ne dersiniz ?
***
Gel gör ki. Seçim yeni yapıldı.
İşine geldiğinde yere göğe koyamadığı sandıkların henüz tozları silinmedi.
Bu şu demek Cumhurbaşkanımızın, zaman, zaman kutsadığı Milli irade yeni tecelli etti.
Ve… Ortada taptaze  sonuçlar var  
Ve, hedefindeki HDP’nin Mecliste (80) Milletvekili var. Düşünebiliyor musunuz … Bu laflar Cumhurbaşkanımızın  ağzından çıkıyor.
Ayni Cumhurbaşkanı bu gün "terör örgütü uzantısı” diye suçladığı o parti aracılığı ile "terör örgütü” ile  görüşüyordu. Ama, heyetler aracılığı, ama Devletin Görevlileri aracılığı ile sonuçta görüşüyordu.
***
Cumhurbaşkanımız yine döktürmüş.
Bu defa Malezya’dan ...     
"Tek derdimiz İslam,İslam,İslam”
"Müslüman olduğunu söyleyen, fakat farklı mezhepten olduğu için ülkemde terör mücadelesinde ateistleri dahi savunanlar var. Bunlara karşı uyanık olmalıyız.”
 Cumhurbaşkanımızın en yeni sözleri bunlar.
Düşünebiliyor musunuz ?
Hukuk Devleti olduğumuzu kabul etmişiz, Laik bir devlet olduğumuzu kabul etmişiz, Demokrasi demişiz, hedefimiz muasır medeniyet demişiz de, bir Cumhurbaşkanının söylediklerine bakar mısınız ?
Bu laflar, bırakın çağdaş bir ülkenin Cumhurbaşkanını, Irak Cumhurbaşkanının, hatta, Ürdün Kralının ağzından çıkmaz. Onlar bile böyle laf etmezler. İnanın.   
Yalnızca.
Üzgünüm...

YORUM YAP