“Eğitim, AKP’ye oy devşirecek mekanizmaya dönüştü”

“Eğitim, AKP’ye oy devşirecek mekanizmaya dönüştü”

02.10.2014 10:47:36

Eğitim-İş Silivri Temsilciliği üyeleri, Sanlı Taşkın Şube Başkanlığında dün iş bırakma eylemlerini gerçekleştirdiler. Eğitim-İş Silivri sendikasına bağlı eğitimciler, sendika merkezlerinde toplanarak Silivri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne kadar yürüyüş yaptılar. Burada sendikanın Silivri Şube Başkanı Sanlı Taşkın, basın açıklamasını yaptı.

"CUMHURİYETİN EĞİTİM İSTEMİ YOK EDİLMEK İSTENİYOR”
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:  "Eğitim öğretim yılı 12 yıldır olduğu gibi bu yıl da büyük sorunlarla başladı. Siyasal iktidar cumhuriyetin eğitim sistemini yok etmek için yeni adımlar attı, piyasacı ve gerici eğitim modelini topluma dayattı.
Tamamen yandaşlarını kayırma amacını taşıyan, değerlendirme kriterleri belli olmayan bir mülakat yöntemiyle yöneticiler kıyıma uğratıldı. İktidarın taşeronluğunu yapan Hükümet-Sen kendi kadrolarına yer açabilmek için bu kıyımda etkin rol aldı.
AKP'nin bu yandaş kadro merakı, yalnızca yöneticilerle sınırlı değil. Yeni torba yasayla yandaş öğretmen dönemi de başlatıldı. Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi tutulacak ve sonra da şaibeli bir "mülakattan" sonra kadro güvencesi kazanabileceklerdir. Mülakatta aranacak temel ölçüt de yandaşlık olacak. Böylece AKP torba yasalarla devlet memurlarının iş güvencelerini ortadan kaldırmaya, kapitalizmin en acımasız emek sömürüsü olan taşeronluk sisteminin içerisine eğitim emekçilerini de almaya çalışmaktadır.
Sürgün siyasetinin bir uzantısı olarak bugün öğretmenlerimiz "rotasyon tehdidiyle" karşı karşıyadır. Yaşamlarını zor koşullara rağmen sürdürmekte olan öğretmenlerimizi yerlerinden ve okullarından koparacak yeni bir düzenleme getirilmektedir. Bu aynı zamanda AKP’nin kendisi gibi düşünmeyenleri emekliliğe zorlayarak yerlerine kendi yandaşlarını alma girişimidir.
Öğretmenlerle ve yöneticilerle ilgili bu kıyım süreci devam ederken çocuklarımız da siyasal iktidarın muhafazakar bir toplum ve tek tip insan yaratma anlayışından payına düşeni almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın elinde "ortaöğretime geçiş sistemi" son 12 yılda 12 değişiklikle tam bir kaosa dönüştürülmüştür. Öğrencilerimizi yetenek ve başarı düzeyine göre yönlendirebilen bir sisteme geçilememiş, tersine TEOG sınavlarıyla öğrencilerimiz bir kargaşanın içine sokulmuştur. Zoraki bir imam-hatipleştirme, ortaöğretim sisteminin sonucu haline gelmiştir. Tercih yapma özgürlüğü ortadan kaldırıldığı gibi ekonomik ve ulaşım olanakları hiçe sayılarak öğrenci yerleştirmesi yapılmış, nakiller şansa bırakılarak adeta bir "Nakil Toto” oynatılmıştır.
Devlet anayasal görevlerini bir kenara bırakarak kamu okullarına ödenek ayırmazken, öğrenci başına 3500 TL ödenerek özel okullara devlet kasasından kıyak çekilmektedir. Anayasal ve evrensel bir hak olan eğitim, parayla satılan bir meta konumuna indirgenmektedir. Kamusal ve eşit düzeyde sunulması gereken eğitim hizmeti paralı hale getirilmektedir. Hiçbir ödenek ayrılmayan devlet okulları sahipsiz ve çaresiz bırakılırken özel okullara 600 milyon TL gibi bir rakamın ödenmesi iktidarın artık devlet okullarını gözden çıkardığı anlamına gelmektedir.
Okullarda AKP'nin anladığı bir "inanç öğretisi" egemen kılınmaktadır. İnanç önce siyasallaşmış şimdi eğitim sistemini etkisi altına almıştır. İnanç özgürlüğünü sağlayan laiklik, fiili durum oluşturularak ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Laik ve bilimsel eğitim kaldırılmış, yerine "AKP öğretisi" konmuştur.
Kapitalizm öğretmenlerimize ve öğrencilerimize azgınca saldırmaktadır. Eğitim sistemi bir taraftan gericileştirilmekte bir taraftan da sınıfsal sömürünün merkezi haline getirilmektedir. Sömürü ilişkileri eğitim yoluyla sürdürülmek istenmekte ve yoksul halk çocuklarının geleceğine karşı umursamaz davranılmaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsiz yapı ve Türkiye'nin sınıfsal yapısındaki çarpıklık eğitim sistemiyle sürdürülmeye ve kurumsal hale getirilmeye çalışılmaktadır.

"EĞİTİM SİSTEMİ, AKP’YE OY VE SEÇMEN DEVŞİRECEK MEKANİZMAYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”
Hiç bir iktidar döneminde eğitim sistemi bu kadar siyasileşmemiş ve böylesine bir kadrolaşmaya sahne olmamıştır. Eğitim sistemi aklın, bilimin ve sanatın ışığında değil, dogma, hurafe ve dayatmalar içinde yönetilmektedir. Siyasal iktidarın elinde bir oyuncak haline gelen eğitim sistemi, AKP'ye oy ve seçmen devşirilecek bir mekanizmaya dönüştürülmüştür.
Cumhuriyetin kazanımları gözlerimizin önünde yok edilirken, Eğitim-İş'in buna sessiz kalması düşünülemez. Eğitim-İş, dün olduğu gibi bugün de hem eğitimin gericileşmesine karşı çıkmakta ve hem de kapitalist sistemin saldırılarına karşı ülkeye siper olmaktadır.
Eğitim-İş eğitim emekçilerini ve çocuklarımızı ilgilendiren düzenlemelere karşı bütün eğitim çalışanlarını "Birleşerek kazanacağız” şiarıyla ortak mücadeleye çağırmıştır. Ancak eğitim gündeminin gerçek sorunlarını dile getirmek yerine, etnik temelli taleplerle emekçilerin ortak mücadele zemini yok edilmiştir. Biz Eğitim-İş olarak, emeğimize ve ülkemizin temellerine yönelen gerici ve sermayeci yönetime karşı olan tepkimizi ortak mücadele anlayışı ile göstereceğimizi ifade ettik. Emekten ve cumhuriyetten yana tavrımızda asla yalpalamadık.
Aslında özelleştirmenin ta kendisi olan eğitimin yerelleştirilmesi ve anadilde eğitim talebiyle birçok okulumuzun yakılmak istendiği ve Atatürk büstlerine saldırıların yapıldığı bir ortamda, eğitim emekçilerinin gerçek temsilcisi olan Eğitim-İş ulusal, laik, bilimsel, demokratik ve nitelikli kamusal eğitim talebini seslendirmek, yönetici kıyımına, TEOG Kargaşasına, rotasyon uygulamalarına karşı çıkmak için alanlardaki yerini almıştır.
Ayrıştırıcı bir talep olan anadilde eğitim için cumhuriyetin okulları yakılmakta, bayrağımıza, Atatürk anıtlarına saldırılar yapılmaktayken, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının sesi çıkmamaktadır. Ülkemizi etnik temelden parçalama projesinin asıl mimarı olan sömürgeci güçlere taşeronluk yapan iktidar, bölücü taleplerin sahipleriyle yaptığı anlaşmayı kamuoyuna açıklamalıdır.
Bugün eğitim emekçilerinin, velilerin ve öğrencilerin yaşadığı sorunlar çığ gibi büyümüş, siyasi kadrolaşma en alt birimlere kadar inmiştir. Okullar, devletin halkına hizmet birimleri olmaktan çıkmış, AKP’nin eğitim büroları haline getirilmiştir. AKP hükümeti yandaş yönetici atamalarıyla başlayıp, aday öğretmenlerin mülakatla atanmasıyla devam eden uygulamalarıyla Cumhuriyeti tehdit eden bir kadrolaşma atağına girişmiştir.
Siyasal iktidarın kendisi gibi düşünmeyen hiçbir emekçiyi devlet kurumlarında istemediği açıktır. Müdürler üzerinden başlayan performans ölçme sisteminin yakın zamanda öğretmenlere ve diğer eğitim çalışanlarına da uygulanacağı, bu performans kriterlerinin tüm eğitim çalışanlarının iş güvencelerinin ellerinden alınacağı bir süreç açıkça yaşanmaktadır. Eğitim bilim işkolunda örgütlü sendikaların öncelikli görevi bu tehlikeyi görerek daha büyük ve etkin eylemleri örmek olmalıdır.

"BOYUN EĞEMEYECEĞİZ”
Eğitim-İş, 24 Eylül İş Bırakma Eyleminde yaptığı öncülüğü bundan sonraki eylemliliklerde de gösterecektir. Ancak hiçbir sendikal yapının haklı taleplerle yapılan eylemleri meşru olmayan zeminlere çekerek emek cephesini bölmeye hakkı yoktur.
Öyle görülüyor ki, AKP’nin emekçilere ve ulusa karşı saldırıları devam edecektir. Emekçiler için de bu yıl eylem yılı olacaktır. Boyun eğeceğimizi düşünenler yanıldıklarını göreceklerdir.”
Okunan basın açıklaması sırasında; "Yandaş müdür istemiyoruz”, "Hükümet yasanı al başına çal”, "TEOG dediler, çocukları yediler”, "Çocuk imam istemiyoruz”, "Hırsıza değil, eğitime bütçe”, "Eğitim hakkı satılamaz” şeklinde sloganlar atıldı. Basın açıklamasının ardından hükümetin uygulamaları alkışlarla protesto edilerek, grup sessizce dağıldı.                           
Renginar SALİ


Türkiye genelinde Eğitim-İş ve Türk Eğitim-Sen gibi Eğitim-Sen de dün iş bırakma eylemine katıldı. Eğitim Sen Silivri Temsilciliği’ne bağlı üyeler, dün sendika merkezinde Uğur Mumcu Meydanı’na kadar sloganlar eşliğinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Meydanda önce halay çekildi, ardından basın açıklaması  sendikanın yönetim kurulu üyelerinden Asuman Erarslan tarafından okundu.

"UYGULAMALAR SADECE EĞİTİMİ DEĞİL, ÇOCUKLARIMIZIN, VELİLERİMİZİN VE TOPLUMUN GELECEĞİNİ İPOTEK ALTINA ALMAKTA”
Açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Ortadoğu`nun IŞİD gibi çetelerce gerçekleştirilen katliamlarla kan gölüne çevrildiği, Türkiye`yi yönetenlerin iç ve dış politikadaki tutumlarından dolayı sorunların ağırlaştığı, eğitim alanında çok yönlü saldırıların ve dayatmaların arttığı bir dönemde sesimizi duyurmak ve sorunlarımıza kalıcı çözümler üretilmesi için bir kez daha alanlardayız.
Toplumun farklı kesimlerinin giderek artan ve acil çözüm bekleyen sorunları sürekli geri plana itilirken, eğitim sistemi üzeriden tüm toplum iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmek istenmektedir. Eğitimde ve yükseköğretim alanında bugüne kadar yapılan bütün yasal düzenlemeler, hayata geçirilen fiili uygulamalar sadece eğitim sistemini değil, çocuklarımızın, velilerimizin ve bütün toplumun geleceğini ipotek altına almaktadır.
Yıllardır eğitim sistemine yönelik olarak atılan her adım, yapılan her yasal düzenleme ve fiili uygulama, okulöncesinden yükseköğretime kadar eğitimin bütün kademelerinde piyasalaştırma ve ticarileştirme uygulamalarını arttırmış, kamu kaynakları özel okullara aktarılırken, devlet okulları kendi kaderine terk edilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı eğitimde yıllardır acil çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakıp, eğitim sistemi üzerinden toplum içinde yeni ayrışmalar ve kutuplaşmalar yaratacak uygulamaları hayata geçirmeyi sürdürmektedir. Özellikle eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında, eğitime yönelik doğrudan siyasi müdahaleler artmıştır. Eğitim müfredatının içeriğine dini söylem ve ifadeler yerleştirilmiş, okul dönüşümleri sürecinde imam hatiplere ayrıcalık tanınmış, öğrenciler öğretmen yokluğu gerekçe gösterilerek dini içerikli dersleri seçmeye yönlendirilmiştir.
Türkiye`nin her yerinde imam hatip okullarına yeterli talep olmamasına rağmen normal ortaokullar içinde imam hatip sınıfları açılmış, bazı okullar tel örgü ve duvarlarla bölünerek öğrenciler mağdur edilmiştir. Doğrudan inanç istismarı şeklinde gündeme getirilen her lisede ibadethane (mescit) açılmasının zorunlu hale getirilmesi ve son olarak kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılan değişiklikle bütün okullarda başörtüsünün serbest bırakılması, okullarda velileri ve öğrencileri karşı karşıya getirecek uygulamalar olarak dikkat çekmektedir. İktidarın bir sonraki hedefi, karma eğitimi tamamen ortadan kaldırmaktır. Yıllardır toplumda yaratılan kutuplaşmanın bir benzeri okullarda, hatta sınıflarda yaratılmaya çalışılmaktadır. AKP iktidarı, her alanda olduğu gibi, eğitim alanındaki siyasal hedeflerine ulaşmak için halkın dini duygularını istismar etmekten çekinmemektedir. 
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, bu yıl da anadilinde eğitim hakkı talepleri yok sayılmış, anadilinde eğitim almak isteyen çocuklar ve aileleri yine karşılarında devletin güvenlik güçlerini bulmuşlardır. Eğitimde ayrımcı ve dayatmacı olmayan, farklı kimliklerin, dillerin ve inançların yok sayılmadığı bir eğitim sistemi için herkesin anadilinde eğitim alma hakkına saygı gösterilmesi gerektiği açıktır. Türkiye laik eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusunda da geleneksel reflekslerini sürdürmektedir. Eğitim Sen, laik eğitim ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesini sürdürme konusunda kararlıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı, var olan sorunları derinleştiren ve her yıl yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamalarıyla attığı her adımda başta eğitim emekçileri olmak üzere, öğrenci ve velileri mağdur etmeyi sürdürmektedir. Öğrencilerin özel liselere, meslek liselerine, imam hatip liselerine ve açık liselere yönlendirilme süreci TEOG ile resmen bir zorunluluğa dönüşmüştür. 134 bin öğrenci meslek liselerine ve imam hatiplere zorla kaydedilirken, bugüne kadar açıklanan boş kontenjan sayısı sadece 52 bin 167`dir. Bugünkü verilere göre 82 bin öğrenci zorunlu olarak meslek lisesine ve imam hatibe devam edecektir. 

"EĞİTİM-SEN ÜYESİ OKUL MÜDÜRLERİNİN YÜZDE 96’SI TASFİYE EDİLDİ”
Okullarda siyasi iktidar çizgisinde olmayan tek bir yöneticinin bile görev almaması için düğmeye basılmış ve bütün okullarda tarihin en kapsamlı sendikal-siyasal kadrolaşma ve tasfiye operasyonu gerçekleştirilmiştir. MEB, eğitimde yıllardır farklı kimlik, dil ve kültürleri yok sayan, din ve inanç istismarına dayanan, doğrudan dayatmacı politikalarının okullarda istediği gibi uygulanması için okul müdürlerinin tamamına yakınını kendi siyasal kadroları arasından belirlemiş, Eğitim Sen üyesi okul müdürlerinin yaklaşık yüzde 96`sı tasfiye edilmiştir.
Bugüne kadar kamu emekçilerinin hakları çıkarılan torba yasalarla sürekli tırpanlanmıştır.  Angarya çalışma, performans değerlendirme, mülakat ya da sözlü sınav uygulamaları ile iş güvencemiz elimizden alınmak istenmektedir. Eğitimde bir taraftan yoğun bir siyasal kadrolaşma yaşanırken, son çıkan torba yasa ile öğretmenlere sürgün anlamına gelen zorunlu rotasyon uygulaması yasal hale getirilmiştir. Türkiye çapında görev yapan yüz binlerce öğretmen kendi istekleri dışında zorla rotasyona tabi tutulacak, tarihin en büyük ve en kitlesel sürgünü hayata geçirilecektir. Zorunlu rotasyon dayatmasıyla birlikte aday öğretmenlere sözlü sınav getirilmesi iş güvencemizin aday öğretmenlik sürecinden başlayarak adım adım kaldırılmak istendiğini göstermektedir.
Öğretmen atamalarında, özür grubu, il içi ve il dışı tayinlerde yaşanan sorunlar sürmektedir. Öğretmen açığının 140 bin olduğu bir dönemde sadece 40 bin öğretmenin atanması yapılmış, yıllardır atama bekleyen işsiz öğretmenler bir kez daha hayal kırıklığına uğratılmıştır. Okullarda yardımcı hizmetli ve memur açıkları ile angarya çalıştırma uygulamaları sürmektedir.  Öğretmen açıkları her yıl olduğu gibi bu yıl da ücretli öğretmenlerle kapatılacak, okulöncesinde ikili eğitime geçildiği için eğitimde güvencesiz istihdam uygulamaları artarak devam edecektir.
Eğitimin bütün alanlarında olduğu gibi üniversitelerde yaşanan sorunlar da katlanarak artmaktadır. Üniversitelerde üyelerimize yönelik baskılar, mobbing uygulamaları, soruşturma, sürgün ve görevden almalar devam etmektedir. Üniversite yönetimlerinin anti-demokratik ve baskıcı uygulamaları artarken, haksız gerekçelerle hakkında soruşturma açılan, akademik faaliyetleri engellenen, hatta işten atılan Eğitim Sen üyeleri ancak yargı kararları ile görevlerine geri dönebilmektedir. 
Milli Eğitim Bakanlığı`nın sadece son birkaç ay içinde gündeme getirdiği konular, siyasal kadrolaşma girişimleri, yapılan yasa ve yönetmelik değişiklikleri ile attığı tehlikeli adımlar, 2014-2015 eğitim öğretim yılının eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler açısından son derece zorlu ve çetin mücadelelere gebe olduğunu göstermektedir. Bu anlamıyla bugün yaptığımız grev, önümüzdeki dönem eğitim alanında yürüteceğimiz mücadele açısından önemli bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir. 
Siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı şunu çok iyi bilmelidir ki, eğitim ve bilim emekçileri eğitim üzerinden oynanmak istenen oyunun ve boyunlarına geçirilmek istenen zincirin farkındadır. Eğitim ve bilim emekçileri olarak ne bize ne de çocuklarımıza, siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine kurban edilmesine asla izin vermeyecek, siyasi iktidarın eğitimi ve toplumu kendi çıkarları doğrultusunda "tek tip"leştirme yönündeki girişim ve uygulamalarına bütün gücümüzle karşı duracağız.
Eğitim Sen olarak, attığı her adımda tekçi, baskıcı ve dayatmacı uygulamaları ile eğitim ve bilim emekçilerini, öğrencileri ve velileri mağdur eden Milli Eğitim Bakanlığı`nı bir kez daha uyarıyor, taleplerimize kulak verilmesini, eğitimde yaşanan sorunların kalıcı olarak çözülmesini istiyoruz.  

TALEPLERİMİZ:
- Kamusal, demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.
- Eğitimin bütün kademelerinde dini kurallara göre değil, bilimsel kurallara göre eğitim yapılmalı, siyasal-ideolojik çıkarlar için okullarda din ve inanç istismarı anlamına gelen uygulamalardan derhal vazgeçmelidir. Laik eğitim gerçek anlamıyla yaşama geçirilmelidir.
- MEB, öğrencileri özel okullara, meslek lisesi, imam hatip ya da açık liseye yönlendirmekten vazgeçmeli, TEOG yerleştirmeleri sürecinde yaşanan sorunlar en kısa sürede çözülmelidir. 
- Eğitimde siyasi kadrolaşmaya, zorunlu rotasyon girişimlerine, angarya çalışma ve performans uygulamalarına derhal son verilmelidir.
- Öğretmen ve yardımcı hizmetli açıkları kapatılmalı, okullarda ve üniversitelerde angarya çalışma uygulamalarına, Eğitim Sen üyelerine yönelik soruşturma, sürgün ve görevden almalara son verilmelidir.
- Memur Sen`in imzaladığı ihanet sözleşmesi nedeniyle oluşan enflasyon kayıplarımız karşılanmalı, maaşlarımıza 2014 enflasyon farkı kadar "ek zam" yapılmalıdır.
- Kamu kaynakları özel okullara değil; devlet okullarına aktarılmalı, eğitime yeterli bütçe, okullarımıza ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır.
Yıllardır sesimizi duymayanlara, taleplerimizi görmezden gelenlere inat, haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğimiz bilinmelidir. Siyasi iktidarın ve MEB`in gerek toplumsal yaşamda gerekse eğitim sisteminde hayata geçirmeye çalıştığı politika ve uygulamalar karşısında bütün eğitim ve bilim emekçilerini, velilerimizi ve öğrencilerimizi örgütlenmeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.”
Eğitim Sen Silivri’nin eylemine CHP İlçe Başkanı Mümin Tuğlu, CHP Belediye Meclis Üyeleri Süheyl Kırkıcı ve Cengiz Aksu, CHP Kadın Kolları Başkanı Elif Yılmazer, da destek verenler arasındaydı.
Renginar SALİ

YORUM YAP