
İBB Meclisi Mart ayı toplantısında konuşan Başkan Yılmaz, ‘Asrın Felaketi' olarak nitelendirilen depremle ilgili önemli tespitler ve değerlendirmeler yaptı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Depremi ile ilgili sorumluluktan kaçtığını dile getiren Başkan Yılmaz, “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Biz 4 yıldır söyleyeceğimiz sözleri söyledik ama artık davul da zurna da çalacak halimiz yok!” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi mart ayı toplantısının 1. oturumu gerçekleştirildi. Toplantıda grubu adına söz alan İBB Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili ve Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz, ‘Asrın Felaketi' olarak nitelendirilen ve ülkemizin birçok ilinde yıkımlara neden olan deprem ile ilgili önemli tespitler ve değerlendirmeler yaptı. Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yüzleşmek için kaybedecek bir saniyesinin dahi olmadığını ifade eden Başkan Yılmaz, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, İstanbul Depremi ile ilgili sorumluluk almaktan kaçındığını ifade etti.
“İBB BAŞKANI SORUMLULUKTAN KAÇIYOR”
Yılmaz sözlerine “Bugün İstanbul Depremi gerçeği üzerine bir hazırlık yapmıştım. İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu'nun, yönetiminin, beklenen İstanbul depremi ile ilgili yapmış olduğu çalışmalara, vaatlerine, yapamadıklarına, önerilerimize ve eleştirilerimize yer veren bir konuşmaydı lakin yapmaktan vazgeçtim. Vazgeçmemin birinci nedeni; daha 1 hafta önce deprem seferberliği ilan edip tüm medyayı ayağa kaldıran İBB Başkanımızın bu toplantıya başkanlık etmesini bekliyordum. Kendisi bu sorumluluktan kaçtığından dolayı hazırladığım konuşmanın bir bölümünü yapmaktan vazgeçtim” şeklinde başladı.
“ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ, ANLAMAYAN DAVUL ZURNA AZ”
Ve “İkinci nedeni ise bir “Anlayana sivrisinek saz, anlamayan davul zurna az” atasözü ile ifade buluyor. Biz 4 yıldır söyleyeceğimiz sözleri söyledik ama artık davul da zurna da çalacak halimiz yok!” diyerek açıklamalarını sürdürdü.
“ZORLU BİR DÖNEMDEN GEÇTİĞİMİZ HERKESİN MALUMUDUR”
Yılmaz, “Deprem ile ilgili genel değerlendirmeler ve tespitlere yer vereceğim” diyerek konuşmasını, şöyle konuştu: “Millet ve devletçe, deprem felaketinin derin etkilerini ortadan kaldırmaya çalışılan bir süreçte 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılması kararlaştırılan Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri de ülkemizin en önemli gündemi haline gelmiş bulunmakta. Bir yanda Cumhuriyet'in 100'üncü yıl dönümüne adım adım yaklaşırken, diğer yanda bu yıl dönümünü demokrasinin imkânlarıyla, milletimizin kutlu iradesiyle perçinlemenin, kudretli bir geleceğe taşımanın çabasındayız. Zorlu bir dönemden geçtiğimiz herkesin malumudur.
“YAKLAŞIK 50 BİNE YAKIN VATANDAŞIMIZ HAYATINI KAYBETMİŞTİR”
6 Şubat 2023 tarihinde Pazarcık ilçesi merkezli 7,7 büyüklüğündeki depremle, Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğündeki iki deprem yaygın bir kayba ve yıkıma yol açmıştır. Bu hazin tablo yediden yetmişe, kuzeyden güneye, doğudan batıya her vatandaşımızı, her insanımızı hüzün ve hüsranla sarsmış, yüreklere ateş düşürmüştür. 20 Şubat 2023 tarihinde de Hatay'ın Defne ilçesi merkezli 6,4 büyüklüğündeki depremin yanında Samandağ merkezli 5,8 büyüklüğündeki deprem ile Malatya'nın Yeşilyurt ilçesinde meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki deprem yine acılarımıza acı katmış, endişeleri artırmıştır. Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerimizde yaklaşık 50 bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sayıları 120 bini aşan vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu vesileyle bir kez daha depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmetler niyaz ediyor, tedavi gören vatandaşlarımıza şifalar diliyorum. Başımız sağ olsun diyorum” dedi..
“FELAKETİN AĞIR ENKAZI KARŞISINDA TÜRKİYE TEK NEFES OLMUŞTUR”
‘Asrın Felaketi' olarak nitelendirilen depremle ilgili açıklamalarını sürdüren Başkan Volkan Yılmaz, “Acılarımız çok büyük olsa da bu iyileştirecek milli ve manevi dayanışma göz kamaştıran gönül seferberliği eşliğinde kuvveden fiile geçmiştir. Felaketin ağır enkazı karşısında Türkiye tek nefes olmuştur, tek bilek haline gelmiştir. 35 gündür her insanımızın kalbi deprem bölgesinde atmaktadır. 85 milyon Türk vatandaşı aynı duygu ve duyarlılık mihverinde kenetlenmiştir. Millet gönlünü açmış, devlet kanatlarını aralamış, bu kapsamda depremden zarar gören insanlarımıza samimi ve sıcak bir hissiyatla sahip çıkılmış, aynı şekilde şefkat, merhamet ve cömertlik pınarları çağlamış coşmuştur.
Muazzam bir kardeşlik ve yardımlaşma hissiyatı deprem bölgesine el olup uzanmış, göz olup odaklanmış, gövde olup kucaklamış, köprü olup acil ihtiyaçları karşılamıştır. Devlet milletiyle bir ve beraber olmuş; felaketin derin izleri silinmeye, mağduriyetlerin geniş etkisi giderilmeye hızlı bir şekilde başlanmış, hatta şu ana kadar da çok ciddi mesafeler alınmıştır.
Depremin ilk anından itibaren devlet tüm gücüyle bölgeye intikal etmiş, kanayan yaraların sarılması, çökmüş binaların altında kalan kardeşlerimizin kurtarılması amacıyla geceli gündüzlü bir mücadele başlamış, kısa süre içinde de müessir sonuçlar alınmıştır.
“YARIM MİLYON İNSANIMIZ DEPREMZEDE KARDEŞLERİMİZİN YARDIMINA KOŞMUŞTUR”
Kamu görevlilerimiz ve gönüllülerle birlikte yarım milyon insanımız depremzede kardeşlerimizin yardımına koşmuştur. 3 milyon 320 bin insanımız deprem bölgesinden tahliye edilmiştir. 800 bin insanımız şehirlerden köylere taşınmıştır. Deprem bölgesinde mukim yaklaşık 1,5 milyon insanımız çadırlarda, 55 bine yakın insanımız konteynerlerde, 125 bine yakın insanımız da kamu tesislerinde hayatlarını sürdürmeye başlamışlardır. Yurtlarda, otellerde ve misafirhanelerde ise 300 bine yakın insanımıza barınma imkânı sunulmuştur.
“İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASI HUSUSUNDA OLAĞANÜSTÜ BİR GAYRET VE SÜRAT GÖRÜLMEKTE”
Aslı astarı olmayan tüm isnatlara, tüm ithamlara, tüm itibarsız ifadelere rağmen devlet üzerine düşen görevleri bir plan ve program çerçevesinde yerine getirmiş, buna da kararlılıkla devam etmektedir. Temel insani ihtiyaçların karşılanması hususunda olağanüstü bir gayret ve sürat görülmektedir. Birileri felaketin istismarına utanç verici şekilde tevessül ederken, devlet milletiyle el ele vermiş, hiçbir siyasi, ideolojik, etnik veya mezhebi ayrım gözetilmeksizin gereği her neyse yapılmıştır.
Bu arada sadece deprem bölgesinde değil ‘Deprem Ülkesi Olan Ülkemizin' olası depremlere karşı hazır olunmasına ilişkin, 3 Mart 2023 Cuma günü, Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde düzenlenen; jeoloji, sismoloji, şehircilik, inşaat, mimarlık ve sosyoloji gibi alanlarda uzman ve bilim insanlarının da katıldığı Ulusal Risk Kalkanı Toplantısı çok hayırlı bir adım, gelecek için umut verici bir atılım olmuştur. Umarım ki ideolojik bağnazlık ve partizanlık duyguları ile “iktidarın yaptıkları iyi de olsa karşı çıkacağız” anlayışının esiri olarak geçmişte yapıldığı gibi bir tavır takınılmaz ve “muhalefet yapıyoruz” diyerek yerel yönetimlerin bazıları alınan ve alınacak kararlara bu defa karşı çıkmazlar.
“DEPREMLERDEN ZARAR GÖREN İNSAN SAYIMIZ ÇOK FAZLA, COĞRAFİ SAHAMIZ ÇOK GENİŞTİR”
Her neviden risk ve tehditlere kalkan olacak munzam ve mutlak bir iradenin devlet politikası haline gelmesi son yüzyıllık tarihimizde ilk kez ortaya çıkan stratejik mahiyetli bir karardır. Deprem başta olmak üzere; sel, yangın, heyelan, kuraklık, salgın hastalıklar, terör, sığınmacı sorunu ve ekonomik krizler gibi ülkemizin karşı karşıya olduğu yakın tehlikelerin bütüncül bir anlayışla afet kavramı altında toplanacak olması çok doğru ve yerinde bir karardır. Deprem riskine ve yapılacak zemin etütlerine göre şehirleşmenin, bu alandaki dönüşüm çabalarının önemi tartışma götürmez bir ihtiyaçtır. Depremlerden zarar gören insan sayımız çok fazla, coğrafi sahamız çok geniştir. Bu çerçevede ister istemez bazı eksikliklerin, amaçlanan ve arzulanan hizmetlerin temininde bazı yetersizliklerin olması son derece normaldir, olağandır, beklenmelidir. Mühim olan gösterilen çok boyutlu çabalardaki samimiyet, yapılan geceli gündüzlü çalışmalardaki yoğun gayret ve sürekliliktir.” ifadelerini kullandı.
“DOĞAL AFETLERİN TESLİM ALAMADIĞI TÜRKİYE'Yİ, DOĞAL OLMAYAN ŞİDDET VE GERİLİM ATAKLARIYLA DİZ ÇÖKTÜRMEYE, ÇABALAYAN MİHRAKLARIN GAYRETLERİ BEYHUDE”
Deprem gündemine ilişkin yaptığı konuşmayı sürdüren Başkan Yılmaz, “Devletin ve siyasetin temel gündemi, Kahramanmaraş depreminin ağır ve acıklı hasarını bütünüyle kaldırıp, mağdur ve mazlum insanlarımıza analarının ak sütü gibi helalleri olan iyi ve güvenli hayat şartlarının sunulması olması gerekirken, devletimizin egemenlik ve hükümranlık haklarını, milletimizin varlık ve birlik hassasiyetini açıktan hedef alan, milli ve manevi değerlerimizin zedelemesine hizmet eden, toplumsal kaos çıkarılmasına çanak tutan sinsi bir provokasyon senaryosunun devamlı maksatlı bir şekilde körüklenmesidir.
Depremi fırsat bilen bazı çevreler Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerini sabote etmek, olay çıkarmak, kavga ortamının fitilini tutuşturmak maksadıyla tedavüldedir, teyakkuz halindedir. Ancak bilinmelidir ki; doğal afetlerin teslim alamadığı Türkiye'yi, doğal olmayan şiddet ve gerilim ataklarıyla diz çöktürmeye, pes ettirmeye, boyun eğdirmeye çabalayan mihrakların çabaları da gayretleri de beyhudedir.
Milletimiz depremin ağır enkazıyla ve feci sonuçlarıyla mücadele ederken siyasi istismara tevessül etmek, devleti ve hükümeti suçlamak, yıkıma devam etmek ilkesizliğin, hatta ihanetin alenileşmesidir. Hatay'daki bir hastanede jeneratör devreye girmediği için bütün hastaların öldüğünü, içecek suyun bulunmadığını iddia edenler ilkesizdir ve bunlar vicdansızlığın marka yüzleridir.
Kızılay'ın kan sattığını söyleyenler, AFAD'a kara çalanlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin felakete neden olduğunu ileri sürenler ilkesizliğin çukurlaşmış fertleridir. Felaketten siyasi ve ekonomik rant devşirmeye heveslenenlerin devletimizi töhmet altında bırakıp mesnetsiz şekilde karalama arayışı tek kelimeyle bozgunculuktur.
Ahlaki ve vicdani dayanışmadan mahrum zihniyetlerin açtıkları iftira cephesine devamlı yığınak yapmaları utanç verici bir ayıptır. Devleti ve hükümeti suçlayan güruh arızalıdır ve bizce art niyetlidir. Deprem kadar tehdit saçan bu taş kalpli Türkiye muhalifleri gerçekleri saptırarak neye ve kime hizmet etmek istediklerini bize alenen göstermektedir.
126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini asıl manasından koparanların ya okuma-yazma-anlama özürleri korkunç boyutlardadır ya da iflah olmaz bir gaflet ve hatta hıyanet salgınına yakalandıkları barizdir. Şu marazi ve maksatlı eleştirilere bakar mısınız?! “Deprem sonrası bölgeye yardım ulaştırmakta geç kalan iktidar inşaatlar için jet hızıyla kararname çıkarmış”. “Konutlar için mera ve ormanlar talan edilecekmiş”. “Plan ve imar onayı beklenmeyecekmiş”. “İtiraz hakkı olmadığı gibi ekolojik tehlikeler de dikkate alınmamış”.
Doğal felaket kadar zararlı bu kötürüm ve köhne anlayış sahiplerinin depremzede vatandaşlarımıza hassasiyet ve hürmet göstermemesi yenilir yutulur bir ahlaksızlık değildir. Bunlar, milletimizin derdiyle dertlenmeyen, sevinciyle sevinmeyen, acısına üzülmeyen, ülkemize yönelik tertip edilmiş beşinci kol faaliyeti içinde sıraya dizilen sevimsiz ve seciyesi bozuk çevrelerdir.
İnsanlarımıza yuva yapılmasına karşı çıkanlar, bahane üretenler, dedikodu yayanlar, akılları bulandırmak için tezgâh kuranlar milli ve manevi değerlerimize de karşı olan gayri ahlaki, gayri milli, gayri insani yüzlerdir. Merhum vatan şairimiz Akif'in aynen dediği gibi: ‘Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.' Tefrikadan beslenen, tezvirattan geçinen tıyneti ve niyeti tartışmalı olan zevat ne iyi günümüzü paylaşacak yakınlığı ne de kötü günümüzü kalbinde hissedecek duyarlılığı sergilememektedir. Organize bir kötülük maalesef gün geçtikçe etkinlik ve derinlik kazanmaktadır. Ne ara bu kadar devlet ve millet düşmanı türemiştir? Hangi ara bu kadar husumet yandaşı mevzi almıştır? Gocunanlar olabilir, ancak bu soruları sormayalım mı? Tarafımızı ve duruşumuzu belli etmeyelim mi? Sahne alan tahammülsüzlükler, seriye bağlanan önyargılar, seyrekleşen bağlılıklar, serpiştirilen nifaklar, sertleşen acımasızlıklar, afetin göbeğine siyasi istismar şantiyesi kuran seviyesizler ne kadar fırsat düşkünü olduklarını böylesi bir zamanda da açıkça tevsik ve teyit etmişlerdir. Fedakârlık, empati, kardeşlik ve kader ortaklığı bilinci bunların semtine uğramamıştır. Deprem bölgesinde tek bir çadırın olmadığını iddia etmek rezil bir siyasi saplantının, meczup ve muzır bir ideolojik savrulmanın hezimet dolu iftirasıdır. Maalesef bunlar, bir kez olsun insan olmayı denemiyorlar. Bir kez olsun acılarımızı paylaşmayı göze alamıyorlar. Bir kez olsun şerefli davranmayı, haysiyetli davranmayı, onurlu davranmayı başaramıyorlar. Muhalefet olmak, her şeye karşı olmak, felakete yandaşlık yapmak, acılardan istifade etmek değildir.
Muhalefet olmak, devleti ayağa düşürmek, milleti kötülemek ve değerlerimizi örselemek için çırpınmak hiç değildir. Türkiye'nin huzurlu geleceği, bundan sonraki yol haritası, altyapı yatırımlarının boyut ve hızı, eser ve hizmet siyasetinin devamlılığı elbette 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşecek seçimlerle yakından ilgilidir. Felaketin gölgesinde yapılacak bir seçim için geri sayım başlamıştır. Bir an evvel seçimleri yapıp ülkemizin ana sorunlarının çözülmesine eğilmek, inşa ve ihya edilmeyi bekleyen deprem bölgesine kilitlenmek asıl gayemiz olmalıdır. Türkiye'nin ve milletimizin kaybedecek bir saniyesi yoktur. Gecikmeye, oyalanmaya, ağırdan almaya hakkımız yoktur. Bizim derdimiz Türkiye'mizin kısa sürede derlenip toparlanmasıdır. Bizim meselemiz milletimizin beklentilerini bihakkın karşılamaktadır. 14 Mayıs seçimlerinin ülkemize, milletimize ve demokrasimize hayırlı olması, yaşadığımız acılar sebebiyle seçim kampanya döneminin sakin, sabırlı, anlayışlı, sağduyulu, kutuplaşmadan uzak, demokratik nezaketle ve projelerin rekabetiyle geçmesi başlıca dileğimizdir.
“ASLA KORKMAYACAĞIZ”
Ayrıca dün idrak ettiğimiz İstiklal Marşı'mızın kabul edilişinin 102'nci yıl dönümünde, asla korkmayacağımızı, hiçbir çılgının da bu aziz milleti zincire vuramayacağını haykırıyor, büyük vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmetle ve minnetle yad ediyorum.
“ELBETTE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZILMAYACAKTIR”
‘Türk'e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem' diyen Akif'e, yakın arkadaşı Elmalılı Hamdi Yazır şöyle demişti: ‘Türk'ü ikaz; Türk'ü i'la için ancak yazdın, yüce Türklük yaşadıkça yaşar elbet adın.' Elbette yaşayacak, elbette bir daha İstiklal Marşı yazılmayacaktır.” diye konuştu.