Referandum arifesinde Hayır mesajı

Referandum arifesinde Hayır mesajı

04.04.2017 15:14:33

Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Silivri Şubesi ve Alevi Kültür Dernekleri Silivri Şubesinin ortaklaşa düzenlediği, moderatörlüğünü Silivri eski Belediye Başkanı Selami Değirmenci'nin üstlendiği, CHP İstanbul Milletvekili Op. Dr. Ali Şeker, CHP Tekirdağ Milletvekili Parti Meclis Üyesi Dr. Candan Yüceer, Araştırmacı-Yazar Necdet Saraç'ın konuşmacı olarak katıldığı referandum panelinde, Yeni Anayasa Teklifi konusu kapsamlı bir şekilde değerlendirildi.

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Silivri Şube Başkanı Abdullah Kaya ve Alevi Kültür Dernekleri Silivri Şube Başkanı Coşkun Aksoy, Türkiye'nin 16 Nisan'da oylayacağı, Başkanlık Sistemini de içeren 18 maddelik Anayasa Değişikliği Paketini halka açık bir toplantı ile tartışmaya açtı. Programın moderatörlüğünü Silivri eski Belediye Başkanı Selami Değirmenci üstlenirken CHP İstanbul Milletvekili Op. Dr. Ali Şeker, CHP Tekirdağ Milletvekili Parti Meclis Üyesi Dr. Candan Yüceer ve Araştırmacı-Yazar Necdet Saraç panelist olarak katılarak referandum sürecini farklı yönleriyle ele aldı. 20'şer dakikalık süre içerisinde, “Cepheleşmeyi, kutuplaşmayı, ötekileşmeyi, ayrışmayı aşarak tüm farklılıklarımızla ortak bir yaşam kurmayı başarmamız, halkın iradesinin tek bir kişiye teslim edilmek istendiği düzende mümkün müdür?” sorusuna cevap arayan panelistler, Türkiye'de eşit yurttaşlık, hak ve özgürlüklerin geldiği noktayı eleştirdi. Evet ayrıştırıyor, Hayır birleştiriyor vurgusunda bulunuldu. 31 Mart Cuma günü, saat 20.00'da, Ünsal Düğün Salonunda gerçekleştirilen panele Silivri Belediyesi CHP'li Meclis Üyeleri Mümin Koçoğlu ve Figen Yıldız, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile referandumun neticesini Hayır olarak değiştirmek isteyen gönüllü çok sayıda vatandaş katılım sağladı.

KAYA, REFERANDUMDA HAYIR DİYECEKLERİNİ AÇIKLADI
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın ardından açılış konuşmasını yapan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Silivri Şube Başkanı Abdullah Kaya, “Ülkemizin içinde bulunduğu süreç hepimizce bilinmektedir. Bu duruma kayıtsız kalmamalıyız. Tek adamlığa, parlamentonun yetkisizleştirilmesine, büyük mücadeleler sonucu kazandığımız hakların yok edilmesine Hayır diyoruz. Hayır'da Hayır vardır.” dedi.

AKSOY: REFERANDUMUN ZAMANLAMASINI YANLIŞ BULUYORUM
Kaya'nın ardından söz verilen Alevi Kültür Dernekleri Silivri Şube Başkanı Coşkun Aksoy, “Birileri birilerinin hatırına, “Yurtta Harp, Cihanda Harp” derken biz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hatırına, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyoruz. Doğruya doğru, eğriye eğri demeyi ilke edinmişler olarak milli birlik beraberliğimiz tehlikedeyse, hiç kimse kusura bakmasın, düşman oyunlarını bozmak bizim hem dini hem de insani görevimizdir. Ülkemizin içinden geçtiği durumu biliyoruz. Şu anda Avrupa'nın ve Ortadoğu'nun durumu ortadayken, birlik ve beraberliğe ihtiyaç varken ülkemizin böyle bir referandum süreci içine sokulması, hele de 2019'da devreye girmesi planlanan bu durumun 2017 yılı içinde böylesi karışık bir ortamda dayatılması eminim herkesi rahatsız etmiştir. Bizler Alevi toplumu olarak demokrasiden, barıştan, sevgiden ve kardeşlikten yana olan tavrımızı hiçbir zaman değiştirmedik. 17 Nisan sabahı hepimiz için Hayır'lı sonuçlarla baş başa kalacağımıza kuşkumuz yok. Kerbela'dan Dersim'e, Maraş'tan Çorum'a, Sivas'tan Malatya'ya onurlu duruşları ile canını siper edip bedel ödeyenleri Hünkâr ve Hz. Ali'nin hoşgörüsü, Pir Sultan Abdal'ın direnci ile sizleri sevgiyle selamlıyorum. Bugün burada bizlerle beraber olduğunuz için hepinize çok teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

DEĞİRMENCİ: DEĞİŞİKLİKLER HİÇBİR FAYDA GETİRMİYOR
Silivri eski Belediye Başkanı aynı zamanda Moderatör Selami Değirmenci, referandumla ilgili düşüncelerini şöyle açıkladı: “Öncelikle hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum. Sevgili dostlar, 13 asırdır aydınlanmanın yüz akı Hacı Bektaşi Veli, “Hararet nardadır, sacda değildir. Keramet baştadır, tacda değildir. Her ne ararsan kendinde ara. Kudüs'te Mekke'de Hac'ta değildir” derken, 21. yüzyılda harareti öfke, kin ve nefreti ile kerameti sarayında, kurtuluşu ise Avrupa'ya kaçmakta gören Ortadoğu insanının terk ettiği yurdunda devam ettireceğini sandığı zihniyetin bizi sürüklediği 16 Nisan referandumunun hayatımıza nasıl prangalar vuracağını konuşmak için toplandık. Biz çağdaş bir ülkede kardeşçe yaşamak istiyoruz. İnsanların ırk ve mezhep ayrımcılığı ile karşı karşıya gelmemelerini, eşit yurttaş anlayışının vücut bulmasını arzu ediyoruz. Ayrımcılığın devlet yöneticileri tarafından yapılmamasını diliyoruz. Devletin tepesinde oturanların 80 milyonun Cumhurbaşkanı olmasını arzu ediyoruz. Parlamentoyu fesih etme yetkisinin bir kişinin iki dudağı arasında olmamasını istiyoruz. Suç işleyen Cumhurbaşkanı ve yardımcılarının da yargılanabilir olmasını istiyoruz. Hukuk ve adalete güvenmek istiyoruz. Hakim ve savcıların atamasının tek kişinin iki dudağı arasında olmamasını istiyoruz. Dayatılan bu 18 maddelik değişikliğin hayatımızın hiçbir alanına olumlu katkı yapmayacağına inandığımız için kabul etmiyoruz. Cumhuriyetimizle, Atatürk'ümüzle hesaplaşma zihniyetinde olanlara fırsat vermeyeceğiz.”

ŞEKER: EGEMENLİĞİ SARAYA TAŞIMAYA KİMSE TEVESSÜL ETMESİN
Getirilen değişiklik önerileri ile TBMM'nin tamamen göstermelik bir kurum haline getirildiğini söyleyen CHP İstanbul Milletvekili Op. Dr. Ali Şeker, inşa edilmek istenen mutlak ve kontrolsüz güç sahibi tek adam rejiminin tehlikesine dikkat çekti. Şeker'in konuşmasından dikkat çeken satırbaşları şu şekilde; “15 yıl içerisinde isteyip de geçiremedikleri tek şey çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesiyle ilgili olan yasal düzenlemedir. Onun için mi bu referandumu önümüze koydunuz?
Bir adamın iki dudağı arasından çıkan kanun olsun istiyorlar. Bu ancak firavunluklarda, krallıklar da olabilecek bir şey. Biz Kurtuluş Savaşı ile iktidarı saraydan aldık, halka verdik tekrardan saraya vermeyeceğiz. Biz, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal'in evlatlarıyız. “Biat et, rahat et” diyen FETÖ'nün, Binali'nin evlatları değiliz! Biz bir arada renkliliğimizle yarınlarımızı kuralım diyoruz ama bu getirilen düzenleme, “Bir kişi nasıl istiyorsa öyle yaşayın” diyor. Tek adamların insanlara yaşattığı acılar gözümüzün önündeyken biz bunları niye bir daha yaşayalım?

“BU DÜZENLEME ERDOĞAN VE BAHÇELİ'NİN”
Anayasa OHAL dönemlerinde hazırlanmaz ancak refah dönemlerinde uzlaşmayı ileri taşımak için yapılır. Bu Recep Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli'nin düzenlemesi. AK Parti ile MHP'nin düzenlemesi bile değil. Bu anayasanın sahibi yok. Kimin yazdığı belli değil. Burhan Kuzu diye bir profesör var, yazdığı kitapları inkâr ediyor. Anayasa Komisyonunda hiçbir şeyi savunamadılar. Halk görmesin diye ajansları sokmadılar oraya sadece TRT'yi soktular.

“YENİ SADDAM'LAR YARATMAYA KİMSENİN HAKKI YOK”
Futbol federasyonu başkanı, hakem, kulüp başkanı, merkez disiplin başkanı tek kişi olsun eğer ki o başkanı takımı şampiyon olmazsa meclis fesih edilsin diyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bütün yetkilerin tek elde toplandığı sistemlerin adı diktatörlüktür. Diktatör, halkını birbirine düşman eder. Yeni Saddam'lar yaratmaya kimsenin hakkı yok. Özgürlüklerimizi kimseye ipotek etmeyeceğiz.”

SARAÇ: ÜLKENİN İTİBARININ YERLERDESÜRÜKLENMESİNDEN İKTİDAR SORUMLUDUR
Pir Sultan Abdal'ın, “Bozuk düzende sağlam çark olmaz” sözüne atıfta bulunarak konuşmasına başlayan Araştırmacı-Yazar Necdet Saraç, devamında düşüncelerini şu şekilde dile getirdi: “Bütün yasal uygulamaları Recep Tayyip Erdoğan'a göre şekillendiriyorlar. AKP'nin bize dayattığı işi 16 Nisan'da tümüyle reddetmek lazım. Türkiye'de insanlar etnik köken ve inançları nedeniyle ötekileştirilmiş durumda. Ekonomi baş aşağı gidiyor. İnanılmaz derecede itibarsızlaştırılmış bir Türkiye tablosu var. Bugün bu ülkenin Dışişleri Bakanı Londra ve New York'a uçamayacak duruma geldi. Bu ülkenin en önemli bürokratlarından Halkbank'ın Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Reza Zarrab davasıyla ilgili Amerika'da tutuklandı. Bu aslında bütün süreci özetliyor. Ülkenin itibarı yerlerde sürükleniyorsa valla 15 yıldır iktidarı kim yönetiyorsa sorumlu odur.

“EVET ÜLKEYİ AYRIŞTIRIYOR”
Bir dönem kapanıyor. Yolun sonu gözüktü. Sokak Hayır diyor. Bu ülkede 16 Nisan'da yeni bir tarih yazılacak. 16 Nisan akşamı sandıklardan Hayır çıkacak çünkü AKP 15 yıldır elinde tuttuğu psikolojik üstünlüğü kaybetti. Bu ülkede güçlü olanlar biziz. Bu ülkede bütün sorunları çözecek olanlar Hayır'cılardır. Bu ülkede aydınlığa bakanların yüzü kendisini Hayır'cılarda ifade ediyor. Evet ülkeyi ayrıştırıyor. Evet tavrı ülkeyi diktatörlüğe taşıyor. Hayır birleştiriyor.

“ÇOK GENİŞ BİR HAYIR'CI BLOK VAR”
Yalnızca CHP, yalnızca HDP Hayır demiyor. Devlet Bahçeli'ye rağmen MHP'nin önemli bir kesimi Hayır diyor. AKP içinde ciddi sayılabilecek bir Hayır var. Milli görüşçüler Hayır diyor. Çok geniş bir Hayır'cı blok var. Bu Türkiye'yi normalleştirecek tavırdır. İnsanlar kavga etmeden konuşabilecekse, türküler rahat söylenebilecekse, düşüncelerinden dolayı insanlar tutuklanmayacaksa, yoksulluk ve işsizlik çözülmek zorunda ise 16 Nisan'da Hayır'ın çıkması lazım.

“GERİCİLERİN ÇİZGİSİ VAHDETTİN'DE, İLERİCİLERİN ÇİZGİSİ ATATÜRK'TE BULUŞUYOR”
İlerici ve gericilerin mücadelesi bu topraklarda tam bin yıldır sürüyor. Süren mücadelenin birisi kendisini akılda, diğeri nakilde ifade ediyor. Kendisini nakille ifade eden o çizgi Yavuz Selim'le buluşuyor. Anadolu'nun bütün demokratik yapısını değiştiriyor. Düşmanlık tohumlarını ifade ediyor. Kendisini II. Mahmut'la buluşturuyor. Kurtuluş Savaşı verilirken kendisini mandacılarda, Vahdettin'de, Abdülhamit'te ifade ediyor. O çizgi 1950'lerde kendisini Menderes'te ifade ediyor. Bugün de Erdoğan'da ifade ediyor. Bu kadar net!
Diğer çizgi o kadar parlak bir çizgi ki… O çizgi 13. yüzyılda Hacı Bektaş'ı anlatıyor. Yunus Emre'yi, Mevlana'yı anlatıyor. 16. yüzyılda Pir Sultan'la buluşuyor. 19. yüzyılda Bektaşilerle buluşuyor. Jön Türklerle, Türkiye'nin reformcu kanadı ile buluşuyor. Türkiye'nin belki de en gelişmiş meclislerinden bir tanesi Meclis-i Mebusan'la buluşuyor. 1919'da Mustafa Kemal'le buluşuyor. Bu çizgi Nazım'la buluşuyor. 1950 sonrası o çizgi Yaşar Kemal'lerle, Uğur Mumcu'larla buluşuyor. Bu ülkede değişimi, ilericiliği, yan yana yaşama kültürünü temsil eden bizleriz.

“SUNİ GÜNDEMLER YARATIYORLAR”
Onların anayasa profesörü olarak Burhan Kuzu'su, bizim İbrahim Kaboğlu'muz var. Onların ekonomi adına Nihat Zeybekçi'leri var, bizim 82 yaşında Cebeci önünde direnen Prof. Dr. Korkut Boratav'ımız var. Onları gençlik adına Bilal'leri var, bizim Ali İsmail Korkmaz'larımız var. Onlar kendilerini bile ifade edemiyorlar. Onların erkek olup kadın adı kullanan Yeliz TV'leri var, bizim Şeker TV'miz var. AKP'nin bu ülkenin yarınlarına dair söyleyecek şeyleri kalmamıştır. O yüzden dikkat edin önce, “Bütün Hayır'cılar teröristtir” dediler. Baktılar tutmadı, ikinci hamleyi yaptılar. Avrupa'ya savaş açmaya kalktılar. Hilal ve Haçlı tartışması yarattılar. Hollanda, Almanya ve benzeri ülkelerle yaşananlar tümüyle AKP'nin yarattığı suni bir gündemdi. Bu da tutmadı. Siyasal İslamcılar düşman yaratmadan büyüyemezler. Mutlaka karşıtlık yaratması gerekiyor. Fransa'da Le Pen'le Türkiye'de Erdoğan'ın davranış kalıpları aynı. Kendisine benzemeyeni düşmanlaştırıyor. Bu nedenle dün bir arada yürüdüğü Fethullah Gülen'i birden bire hain ilan ettiler. Bu ülkede bugün hukuk normal işliyor olsa Fethullah Gülen'e yardım ve yataklıktan birinci derecede yargılanması gereken isim belli değil mi arkadaşlar?

“TÜRKİYE'Yİ ANCAK SOLCULAR NORMALLEŞTİREBİLİR”
Sosyal devletin yeniden ayakları üzerinde durduğu, demokratik modellerin öne çıktığı çözüm arayışlarını, bütün inançların eşit koşullarda yan yana yaşadığı bir Türkiye'yi ancak solcular, sosyal demokratlar, devrimciler kurar. Bu ülkede savaşa ve dine ayrılan paraları eğitime ayırmadığımız sürece bu ülke normalleşmez. 400 milyar dolar savaşa para ayrılmış. 11 Bakanlıktan daha büyük bütçesi olan Diyanet'le bu ülke normalleşmez. Avrupa'da şu anda Diyanet'in imamları casusluktan yargılanmaya başladı. Tesadüf değil. Asıl işlerini yapmıyorlar. Bu ülkede bölücülük tartışmasını herkesi eşit gören bir iktidar ortadan kaldırır. Bu ülkenin normalleşmesinin yolu Alevi-Sünni, Kürt-Türk tartışmasının ortadan kalkmasıdır. Bunu bu iktidar yapamaz. Televizyon izliyorsunuzdur, ben bunlar mı Türkiye'yi temsil ediyor diye düşünüyorum. Bu ülkeyi yönetmeyi hak etmiyorlar. Hak eden biziz. 17 Nisan sabahı bu işin adımını atalım.”

YÜCEER: ALEVİLER HIZIR'LARA HEP BAŞI DİK DİRENMİŞTİR
Referandum hakkında son değerlendirmeyi CHP Tekirdağ Milletvekili Parti Meclis Üyesi Dr. Candan Yüceer yaptı. Yapılmak istenen anayasal değişimin toplumsal barış ve demokrasi açısından son derece tehlikeli olduğunun altını çizen Yüceer, ülkemizin içinde bulunduğu süreci şöyle yorumladı: “Onurlu ve hakça bir yaşamı savunan bir kültürün mirasçıları, her zaman zalime karşı gelip mazlumun yanında olanlara, insanları severek bir araya gelenlere, vicdan ve merhamet diyenlere, sır yolunda can verenlere, barış deyince dili tatlananlara selam olsun diyorum. Hayatın yanında olmak zalimin kimliğine bakmadan hep mazlumun yanında olmaktır, zamana ve zemine göre değişmeyen hakikatin yanında olmaktır, insan onuruna yaraşır bir ahlakın yanında olmaktır, eşitlikçi, paylaşımcı, dayanışmacı bir mücadelenin yanında olmaktır. İşte Alevi toplumu ve bu inanca sahip olan herkes bugüne kadar hayatın yanında olmuştur. Bunu olurken öteki olmuştur, dışlanmıştır, yok sayılmıştır ama hep direnmiştir. Kuyucu Murat Paşa''lara, Hızır'lara, Yavuz Sultan Selim'lere direnmiştir ama asla boynunu uzatarak değil. Her zaman başı dik direnmiştir. İşte bugünde insan haklarını, kimliğimizi yok sayanlara, faşistlere, darbecilere direnmektedir.

“BU BİR YAŞAM SANDIĞI”
Mesele memleket meselesi dedik, yola çıktık. Mesele Türkiye'de yarın çocuklarımıza nasıl bir ülke bırakacağımız. Bu bir seçim sandığı değil, bu bir rejim sandığı, bu bir yaşam sandığı. Görüyoruz ki bunu varlık yokluk mücadelesine adeta bir kan davasına dönüştürmek isteyenler var. Toplumu gerdikçe oy kazandığını düşünenler var. Hayır'lar çoğaldıkça saldırının, şiddetin, sindirmenin de arttığını görüyoruz. Buna rağmen Hayır'lar dalga dalga büyüyor.

“YENİ ANAYASANIN İÇİNDE TEK BİR KİŞİNİN İHTİRASI VAR!”
Bu Hayır'sız anayasada bir kere toplumsal uzlaşı yok. Türkiye'nin sorunlarına çözüm getirmiyor. İçinde kadınlar, gençler, ötekileştirilenler, emekçiler yok. İçinde tek bir kişinin ihtirası var. Bu sürece OHAL sürecinde gidiyoruz. Kanun hükmünde kararnamelerle maalesef insanlar suçlu suçsuz, ilintili ilintisiz aynı torbanın içine tıkılıyor. Yüzbinlerce ihraç mağdurları var. Başarısız darbe girişimine, “Allah'ın bir lütfu” diyerek adeta freni boşalmış kamyon gibi tüm muhalifleri ezerek giden bir iktidar var.

“ASIL MİLLETTEN KORKAN SİZLERSİNİZ!”
Anayasa teklifi hırla gürle komisyondan geçirildi. Biz sesimizi duyuramadık bile. Amacımız gerçekleri halka duyurmaktı. Bize, “Siz milletten korkuyorsunuz” derler hep. Kardeşim asıl milletten korkan sizsiniz. Niye halkın doğruları bilmesine engel oluyorsun? Niye konuşma sürelerimizi kısıtlıyorsun? Niye yayın yasağı getiriyorsun? Niye gizli kullanması gereken oyu milletvekillerine, bakanlarına göstere göstere kullandırıyorsun? Anayasamız, tüzüğümüz bizatihi bu hükümetin bakanları, milletvekilleri tarafından ihlal edildi. Tarih milletin iradesine sahip çıkıp bu gerçekleri duyurmaya çalışanları yazacaktır. Tarih milletin iradesini pazara çıkaranları, daha düne kadar Başkanlığa karşı olup şimdi buna koltuk değneği olanları da yazacaktır. Orada yaptıkları yanlışı siz asiller referandumda düzelteceksiniz.

“PARTİLİ CUMHURBAŞKANI ULUSAL BİRLİĞİMİZİ TEMSİL EDEMEZ”
Şimdi yapılmaya çalışılan egemenliğin halktan alınıp saraya verilmesi. Meclisin denetim, temsil, yasaları yapma, bütçeyi yapma en önemlisi meclis başkanı ile Cumhurbaşkanına vekâlet etme yetkisini ortadan kaldırıyorlar Yani bu toplumun %100'ünü temsil eden meclis tamamen seyirlik! Tüm yetki tek bir kişide. Artık mecliste, hükümette, yürüten de yargı da o! Hem de Partili Cumhurbaşkanı oluyor. Cumhurbaşkanı ulusal birliğimizi temsil etmez mi? Partili Cumhurbaşkanı olursa ulusal birliğimizi nasıl temsil edebilir? Partisinin Genel Başkanı olarak partisinin çıkarlarını savunacak. O zaman bu toplumda ayrışma olacak. İnsanlar parlamento dışı kalacak. Burada huzur, birlik ve beraberlik olmaz.

“KONTROLSÜZ GÜÇ DİKTATÖRLÜK DOĞURUR”
Birisi, “Kuvvetler ayrılığı ayak bağıdır, demokrasi bir araçtır” diyor. O yüzden bütün yetkileri tek elde toplamak istiyor. Yargının, yasamanın, yürütmenin tek elde olursa o kuvvetlerin hiçbir anlamı ve önemi kalmaz. Kontrolsüz bir güçtür bu. Allah'a emanettir. Onu ne sayısal ne siyasal anlamda denetleyecek hiçbir kurum yok. Bu kontrolsüz güç hatalara, istismara sebep olabilir. Bu kadar gücü eline almış birisini kim denetleyebilir? Hangimiz durdurabiliriz? Demokrasi olabilir mi bu? Kuvvet kuvvetle dengelenir. Devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları devlet yönetim modeli olan kuvvetler ayrılığı o yüzden çok önemlidir.

“SONUMUZ TIPKI IRAK GİBİ OLACAK”
İşte bu şartlarda bir tek kişi meclisi anında fesih edebiliyor. Nerede kaldı milli irade? Bir tek kişinin aklı 80 milyonun aklından daha mı fazla? Biz o yüzden ortak akıl diyoruz. Yasama, yürütme, yargı bağımsızlığı diyoruz. O parlamentoda hepimizin temsil edilmeye ihtiyacı var. Orada bizler olmayınca bu sefer ötekileştirmeler olacak. Tıpkı bugün yapılmaya çalışıldığı gibi. Sonumuz tek adamların yönetimindeki ülküler gibi olacak. Sonumuz tıpkı Irak gibi olacak. Suriye olacağız. Libya, Mısır, Tunus olacağız.

“NE YAPMAK İSTEDİNİZ DE YAPAMADINIZ?”
Uzun zamandır, istikrar sürsün, Türkiye büyüsün, koalisyonlar olmasın diye sürekli bir tehdit var. Dünyada kriz vardı koalisyon hükümetlerinde de oldu ama bakıldığında Türkiye'nin büyümesi ve insan hakları adına demokratikleşme adımlarının bu koalisyon hükümetleri dönemlerinde atıldığını görüyoruz. Kıbrıs Harekâtı, Bülent Ecevit tarafından kurulan koalisyon hükümeti döneminde yapılmıştır. Bugünün Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarına baktığınızda büyük bir zaferdir. Bunları yok sayanlar ülkeyi getirdikleri durumu görmüyorlar. 15 yıllık iktidarınızda ne istediniz de yapamadınız? İstedikleri atamayı, istedikleri özelleştirmeyi yaptılar. İstediklerine istedikleri ihaleyi verdiler. İstedikleri yerlere yerleştirdiler. Hakim yaptılar, savcı yaptılar, komutan yaptılar, emniyet müdürü yaptılar… “Ne istediniz de vermedik?” diyecek kadar aymazlık içinde yerleştirdiler.

“CUMHURİYETİ YIKIP SULTANLIK KURMAK İSTİYORLAR”
Dış politikada istedikleri gibi davrandılar. Tüm uyarılarımıza rağmen maalesef Türkiye'yi terör yuvasına döndürdüler.
Türkiye ola ola Ortadoğu oldu. Bunda kimin suçu var derseniz kendi halklarına demokrasiyi, özgürlüğü, laikliği çok gören tek adamların, diktatörlerin suçu var. Cumhuriyet, eşit yurttaşlık hayaliydi. Eşit yurttaşlığın sayesinde bu Müslüman coğrafyada hala bu kadar soruna, kötü yönetim ve yöneticilere, darbelere rağmen hala 80 milyon yurttaşımızla ayakta kalabiliyoruz. Bunu Cumhuriyete borçluyuz. Bunu eşit yurttaşlık hayaline borçluyuz. Bizi bu coğrafyada rol model yapan bu. Ama şimdi bu Cumhuriyeti yıkıp yeniden bir sultanlık kurmak istiyorlar. Bunu yaparken yeri gelince güvercin olup barış, yeri gelince şahin olup savaş diyorlar. Uluslararası politikalara hiç düşünmeden Ey nidaları atıyorlar. Sonuç? Sonuç Türkiye Cumhuriyetinin Bakanları sınırlardan geri gönderiliyor. İlk önce Dışişleri Bakanını uçakla gönderdiler. Onu kabul etmeyip geri gönderince bu sefer erkek olmadı kadın bakan verelim, hava yoluyla olmadı kara yoluyla sokalım dendi. Böyle bir şey olabilir mi? Politikaları maalesef gündelik çıkarlara dayalı. Ey Hollanda dersem oylarımı artırabilir miyim, Ey İsrail dersem kendi tabanımı konsolide edebilir miyim diye hareket ediyorlar.

“BU FAŞİST DÜZENE ASLA İZİN VERMEYİZ”
Hayır'larımızı çoğaltmamız lazım. Bunun için elin oğlu, elin kızı gelmeyecek. Bunu bu salonu dolduran sizler yapacaksınız. Çünkü bizler Cumhuriyetin nimetlerini paylaşmış, onun değerlerine alışmış, yaşamış, bu ülkenin aydınlık insanları, gülen yüzleriyiz. Gülümsememizin çalınmasına, birlik beraberliğimizin bozulmasına, ortak geleceğimize, demokrasimize, özgürlüklerimize darbe vurulmasına bu faşist düzene asla izin vermeyiz. Birilerini biz Ortaçağ karanlığına götürmesine izin verebilir miyiz? Bugünlerimizden geriye düşebilir miyiz? Biz daha fazla demokrasi, özgürlük, eşit yurttaşlık diyoruz. Birileri tek adam diyor. Bu çağda tek adam olmaz. O yüzden sandığa gitmek zorundayız. Lütfen sandıklardan ıslak imzalı tutanaklarımızı alalım, ondan sonra da daha demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti'ni hep beraber inşa edelim diyorum.”

Konuşmaların ardından katılımcılara söz hakkı tanınarak görüş, soru ve önerileri dinlendi.
Hazal BAŞARAN

YORUM YAP