Ahmet Yücegök

O kadar kolay mı?

Sİlİvrİ AKP İlçe yönetimi zaman, zaman Silivri Belediyesini eleştiriyor.
Gayet tabii ki eleştirecek.
Yerelde muhalefet o.
Ve görevi eleştirmek de eleştirinin de içi dolu olmalı.
Değil mi?
Mesela eleştirirkengenel iktidarda kim var?
Ve, o iktidar, her belediye için ayni davranışı sergiliyor mu?
Yani yasal hakkı olanı, zamanında ve tam olarak veriyor mu?
***
Sonra Silivri Belediyesi İstanbul Büyük Şehir Belediyesi sınırları içinde faaliyet gösteriyor, dolayısıyla ona bağlı.
Peki İBB'de hangi parti iktidarda.
Ve o İBB Genel iktidardan farklı mı davranıyor. Yani, tüm belediyelere ve-rilen kamu desteğinin aynısını Silivri Belediyesine veriyor mu?
Yetmiyor idari manada.
Yetki dağılımı nasıl?
Yerel iktidarın yetkileri ve olanakları ne kadar?
En basitinden hepimizin bildiği çarşı ortasında duran arabalardan paraları kim topluyor?
Demem Silivri Belediyesini eleştiri yağmuruna tutarken elinde bütün bunların DOĞRU cevapları olacak…
Ve yetmez örneğin, Çayırdere, Danamandra, Sayalar ve B.Çavuşlu Mahallemize gidip, oraların eksiği ne, öncelikleri ne,Silivri Belediyesi, neleri yapmış, ne kadarını yapmamış veya yapamamış onları bileceksin. Birilerinin rehberliğinde, belki de ilk defa gittiğin o mekanda eline mikrofonu alıp kuru sıkı savurmak muhalefet etmek değildir.
Muhalefet etmek “ben daha iyisini yapacağım” demektir.
Yani. Demokrasilerde.
İktidar kadar önemlidir.
O nedenle muhalefeti hafife almamak lazım. Bilmem anlatabildim mi ?.

NE DERSİNİZ?
Bu ülkenin bir yurttaşı olarak ilk defa bu kadar kötü bir dönem yaşadığımızı düşünüyorum.
Evet, kim ne derse desin içinde bulunduğum bu …
Bu durum bana o kadar kötü geliyor ki, anlatmakta zorlanıyorum.
Oysa, mecliste ezici çoğunluğu olan bir parti, tek başına iktidarda.
Sağ olsun Cumhurbaşkanımızda, o partinin genel başkanı gibi.
O zaman
Bu kötü dönemi neden yaşıyoruz.
Bu kötü günlerden sorumlu kim?
Hükümetin neyi eksik?
İyi yönetmek istiyor da nerede tökezliyor?
Veya daha ne istiyor?
Ne kadar istiyor?
***
7 Haziranda kaybettiği meclis çoğunluğunu geri almak için tekrar “tek başına iktidar” diye meydan, meydan dolaştılar. Her gittikleri yerde istikrar için mecliste çoğunluk lazım dediler. Her kötü “şeyi” kaybettikleri meclis çoğunluğuna bağladılar.
Hepimizin bildiği gibi 1 Kasım o istediklerini aldılar.
***
Geldik bu güne.
Şimdi duruma bakalım.
Ekonomideki duruma.
Siyasetteki duruma.
İsterse idari yapı da ki duruma.
Gördüğüm. “istikrar” yok.
Hatta belli bir bölgede, korkunç görüntülerde ve cenazelerde artış var.
***
Geçen hafta akademisyenlerin yayınladığı bir bildiri konusunda Cumhurbaşkanı, Başbakan ve muhalefet kanadından bazı gurupların söylemleri .
İnanılır gibi değil.
O bildiriyi okumuş değildim .
Ama Cumhurbaşkanımızın o ağır lafları sonrasında okudum. Ve, eksiği ve fazlası ile her gün tekrarlanan eylem ve söylemleri içeren bir bildiri olarak gördüm.Bu dilek ve temennileri Akademisyenlerin formüle etmesini gayet normal buldum.
Da Cumhurbaşkanı ve Başbakanın neden bu kadar kızdı, doğrusu şaşırdım...
***
Bu ülkede bizim kuşak bir çok askeri darbe gördü.
Askeri darbeler haricinde ara dönemler oldu. Yani, sıkıyönetim uygulamaları, sokağa çıkma yasakları filan. Her biri çok sıkıntılı dönemlerdi.
Ve her biri dün gibi aklımda.
Hiç aklımdan çıkmıyor. Çünkü,onlar yarattığı etki ile yaşamımda önemli nirengi noktaları oluşturdular. Bu günün, egemenlerinin, akademisyenlere sergiledikleri tavırlar ile Üniversite yönetimlerinin tavrı, ister istemez bana o günleri hatırlatıyor.
Bilim üretmesini beklediğimiz yerlerin her gün uğradıkları hakaretlere bakın ve o Akademisyenlerin, Cumhur- başkanından uğradıkları hakaretleri nedeniyle yaşadıklarını düşünün…
Bir Akademisyen, bir bilim adamı özgür değilse nasıl üretim yapacak ?.
Ve. Yaşadığı mekanlarda ki, Egemenlerin söylediklerini “Papağan” gibi tekrarlayan bir bilim adamı olur mu ?.
***
Sonuç.
“Ergenekon - Balyoz” benzeri tutuklamaların olduğu günleri yaşıyoruz gibime geliyor.
Ne dersiniz?

GERÇEK GAZETE MUHALİFTİR
Silivri, hapishane kurulduğundan bu yana özgürlüklerin ve özgür gazeteciliğin ve özgür düşüncenin hapsedildiği yer olarak anılıyor ...
Hapishane önü, her gün nöbet yeri haline geldi özgür düşünce savunucularının, özgür haberciliği savunanların .
10 Ocak günü “çalışan gazeteciler günü” idi. Ve, bu mana da yurdun değişik yerlerinde kutlandı. Bir çok yerde yapılan kutlamalarda açılan pankartlarda “çalışamayan gazeteciler” gün olarak kutlandığı anlaşılıyor.
Ayrıca yapılan yürüyüşlerin, ezici çoğunluğunda “Silivri'de yatmakta olan Can Dündar, Erdem Gül” etiketli pankartlar vardı.
Yerel anlamda, Silivri'de de anıldı.
Silivrili olmam nedeniyle ilçemin adının böyle bir ayıpla anılması tıpkı Ergenekon, Balyoz gibi davalarda olduğu gibi üzüldüm. Silivri'de tutuklu bulunan (30) küsur Gazeteci varken…
Onların neden orada olduğunu da bilindiği halde.
Ve, onların sırf işlerini çok iyi yaptıkları için ve sırf iktidardan yana tavır almadıkları için orada bulunduklarını bildiği halde.
Ve, onları içeri tıkan zihniyeti temsil eden bir siyasi yapılanmanın mekanında kahvaltıya katılıp, kameraya poz vermeleri.
Ve, yetmezmiş gibi o görevini yapanlar için ağza almaktan hicap duyduğum bazı sıfatlarla tarif etmeleri...
***
Şimdi Silivri'de tutuklu olan bazı gazeteciler bir çok meslektaşını içerde daha fazla tutulması için “bavul dolusu” evraklarını televizyonlarda izlemiştik. Hoş, sonrasını da gördük ya neyse.
Sonuç, ne olursa olsun Gazetecilik bir meslek ve mesleğini icra eden birinin yanlışı olsa bile içerde tutulmasına gönlüm razı olmuyor…
***
Efendim onlar da “muhalefet” etmeselerdi. İyi de. Basın deyince aklımıza “Havuz Medyası” mı gelsin?
“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” dahil, Silivri'de tutuklu Gazeteciler için nöbet tutanların önünde saygı ile eğiliyorum.

ÇEVRE SİYASETİ
Hafta içinde Ankara'da Çevre ile ilgili önemli bir toplantı vardı. Çevre Derneği Başkanı da oradaydı. Toplantıda ne konuşuldu? Ben biliyorum da.
Ne konuşulduğuna dair onun açıklamada bulunması daha doğru olur.
Ya da internetten Çevre Grubuna bakabilirsiniz...

ÖNEMİNE BİNAEN
Silivri Kaymakamlığının el atıp kurtardığı “sahipsiz atlar” meselesi hafta boyu konuşuldu durdu…
Müge Cesur Özmen kardeşimin haberiydi bu…
Bence o atlar sahipsiz değildir mutlaka bir sahibi vardır.
Ayrıca 10 Ocak gecesi Silivri'de bazı basın çalışanları tarafından düzenlenen “Çalışan Gazeteciler Gecesi” ve o gecede yenilen “metrelik kebap” en fazla konuşulanlar arasındaydı.

KAYNATMAYIN
Sözüm AKP'nin Silivri yöneticilerine.
Ey Hanımefendiler ve Efendiler.
Size söylüyorum!
Dilinizi mi yuttunuz…
***
Biraz, Cumhurbaşkanımızın tarzına benzedi ama olsun. Evet. Size soruyorum. “Hani seçime birkaç gün varken törenle dağıtımına başladığınız TAPU meselesi vardı ya o ne oldu?”
Hani dağıtıyordunuz.
O dağıtım niye durdu…
Ha. Bölge Milletvekilimiz Tülay Kaynarca kaza geçirdi demeyin sakın çünkü o çok yeni…Yani. “Kaynatmayın “ Lütfen.

AKLIMA TAKILAN
• Silivri Hapishanelerinde yıllarca ömür tüketenler bir gün geldi salındı. Nedeni de “kumpas” dendi. Kimin kurduğu da üç aşağı beş yukarı söylendi. Ne var ki ,kumpasın siyasi sorumlusu kim o da biliniyor.Ama, adı hala söylenmiyor…
• CHP Lideri Deniz Baykal'ın Genel Başkanlıktan istifasına yol açan telefon dinleme olayı da KUMPAS dendi. Onun da siyasi sorumlusu meydanda yok. Oysa, o günleri hatırlayanlar bilir, birileri meydanlarda “bu olay özel değil, genel, genel” diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ne oldu o bağıran kişiye? Ve, o kişi, bu gün, şimdi, ne diyor ?
• Beyazıt Öztürk, namı değer “BEYAZ ŞOW” bu günlerde zor durumda.Nedeni, bir programında canlı yayına katılan birisi kendini tanıtarak ülkenin belli bir bölgesinde her akşam, her kanalda duyduğumuz, uygulamalardan bahsetmiş “vay efendim” yayını niye kesmedin, kesmeyen sen misin? Yani, bu güne kadar “bu tür olaylarda nötr kalmış” bu adama dokunmuşlar. Hem de epey dokunmuşlar. Günah çıkarıyor ama nafile …
•Cumhurbaşkanımız, bazı akademisyenler için ağzına geleni söylüyor. Başbakanımız da bir akademisyen ama hiç kızmıyor. Neden acaba...
• Bu ay elektrik faturalarına itiraz her aydan çok,çok fazlaydı nedense. Neredeyse, kimi görsem bağırıyordu, diyebilirim. Bazılarına baktım, gördüm ki enerji bedelinin yarısı kadar DAĞITIM BEDELİ var. Ben de merak ettim. Nedir o ?. Ve, neden o kadar fazla…

İSTER İNAN / İSTER İNANMA
“…Faşizan dinbazlık neşeden değil, eğlenceden değil, eziyetten ve birilerine yönelik muhabbetten değil başkalarına karşı lanetleme ayinlerinden beslenir ….”
(Tayfun Atay-11/1/2016/Cumhuriyet)

GÜNE UYAN
“Eğer sen onu değil de o seni kullanıyorsa ona “akıllı telefon” denir. “
(ANONİM)

YORUM YAP