
Feyizoğlu'na göre açılım MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin iddia ettiği gibi ABD destekli!
Silivri'de Kitap Kültür ve Sanat Günleri Söyleşi ve İmza Günü etkinlikleri Araştırmacı Yazarlar Faik Bulut, Ömer Yağcı ve Turhan Feyizoğlu'nun katılımları ve ülke gündeminin ateşli konusu Kürt Açılımı ile devam etti.
YAZARLAR SİLİVRİ'DE KÜRT AÇILIMINI TARTIŞTI
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Ömer Yağcı, şöyle konuştu: "Kitap ve kültür günlerinin Silivri'de yeni düşüncelere, görüşlere yelken açan ve ülkemizde gerçekten çok büyük gereksinimimiz olan özgür düşünmenin yolunu açmaya bir damla bile olsa katkıda bulunması dileğiyle arkadaşlarım adına da hoş geldiniz diyorum.
Böyle kültür ve kitap günleri ile şenlenen bir Silivri'nin geleceğinde daha başka aydın, yazar, edebiyatçı, sanatçı dostlarımızla bir araya gelmenin sürdürülmesi dileğimi iletiyorum.
Bugün gündemimizde gerçekten ülkemizin yaşamsal bir sorunu olan ve tüm medyada tartışılan bir konuyu burada ele alacağız. ABD'nin Ortadoğu politikaları ışığında Türkiye'de AKP' nin Kürt açılımı ne demektir? Ne anlama gelmektedir? Bu konuda insanlar düşüncelerini nerede yoğunlaştırmalıdır ve bu yoğunlaşan düşünceler ışığında acaba bu açılım bizi birtakım karanlık mı, aydınlık yerlere mi götürüyor. Bu soruların yanıtını burada birlikte tartışacağız.
Ben Ömer Yağcı edebiyatçı yazarım.
Faik Bulut araştırmacı yazar kimliğiyle, günümüzü gündemimizi dünyayı açımlayan kitaplarıyla ünlenen bir isim.
Turan Feyzoğlu bizden daha genç olmasına karşın yakın tarihimizle ilgili araştırmalarıyla özellikle Türkiye'de devrimci bir atılım olan kuşağının karanlıkta kalan noktalarını aydınlatma çalışmalarıyla kendini var eden bir araştırmacı yazar.İlk sözü Turan Feyzoğlu'na veriyorum."
FEYİZOĞLU: AÇILIM ABD DESTEKLİ!
Turan Feyizoğlu, şunları söyledi: "Bu tür etkinlikleri düzenleyen ve sorumluluk alan herkese sevgi ve selamlarımı iletiyorum çok teşekkür ediyorum. Herkes kendi uzmanlık alanında konuşma yaparsa çok daha doğru olacağını düşünüyorum. Ben sıradan bir T.C vatandaşı olarak kendi bildiklerimi anlatmaya çalışacağım ve bugünkü konumuzu uzaman arkadaşlara bırakacağım.
"Demokrasi açılımı" diyordular demokrasi açılımını biz 2003 yılında Irak'ta gördük. Türkiye'de de bu demokrasi açılımını yapmaya çalışıyorlar. Son günlerde büyük tartışmalar yaşandı. En son Başbakan bir açıklama yaptı; "Bu açılım ABD desteklidir" diyen MHP'ye şu şekilde cevap verdi "Eğer ABD kaynaklıysa bunu açıkla, açıklamayan şerefsizdir."
Bunu açıklayıp belgeleyeceğiz burada.
6 Nisan 2009 tarihinde Türkiye'ye ABD Başkanı geldi ve TBMM'de konuşma yaptı. Orada var olan iktidardan şunu istedi; "Kürt meselesini çözün!" İşte buyurun açıklama…”
"ERGENEKON OPERASYONLARI
OLMASAYDI, AÇILIM BU KADAR
RAHAT OLAMAZDI!"
Önce şöyle bir saptamayla başlamak istiyorum. Ergenekon operasyonları bitti. Sonu belli olmayan bir soruşturmaydı. 14. dalgaya kadar gelmişti. Ergenekon operasyonlarının neden yapılmış olduğu önce Kürt açılımı sonra demokratik açılım dedikleri şeyle belli oldu. Operasyon muradına erdi çünkü bu operasyonu gerçekleştirmemiş olsalardı bu açılımı bu kadar rahat gerçekleştiremeyeceklerdi.
Bir ülkede demokrasinin gerçekleşmesi için insanların birilerinin kulu kölesi olmaktan kurtarılıp özgür yaşama katılması gerekir. Feodalizmin tasfiye edilmesi gerekir. En son 1946'da Toprak Reformu nedeniyle Demokrat Parti'nin kurulup muhalefete geçmesiyle ve 1950 seçimleriyle iktidara gelmiş olması gibi yakın tarih gerçeğimiz var. Ben bu seçim, siyasal partiler yasasını değiştiriyorum, milletvekili dokunulmazlığı kalkacak gibi gerçekten insanların özgür iradelerini içeren bir paket açılırsa, demokrasi paketi içinde bu varsa desteklememek olanaksız.
"AÇILIMIN İÇİNDE NE VAR BİLMEDEN,
DESTEK BEKLENMESİN!"
Asıl olan şu; Kürt açılımının ne demek olduğu kimse tarafından açıklanmıyor. Açılımın içinde ne olduğunu bilmeyen insanlardan bunu desteklemeleri beklenemez. Demokrasi açılımı denen şeyin arkasında gerçek bir demokrasinin özelliklerini içeren hiçbir şey olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü böyle bir şey olsa açıkça söylerler; "Biz insanları özgür insan konumundan uzaklaştıran tarikatların siyaset üzerindeki etkisini kaldıracağız" derler. Gerçek demokrasi açılımı budur! Özellikle dinin, tarikatların, inanışların ya da toprak ağalarının egemen olduğu bölgelerde insanlar bireysel düşüncelerine göre oy kullanamıyor. Egemen baskının altında eziliyor. Türkiye'de demokrasi açılımının gelmesinin nedeni ise 1930'lara baktığımız zaman, çağdaşlığın merkezi batı Avrupa'ydı. İngiliz emperyalizmi en büyük emperyalizmdi fakat yavaş yavaş gücünü kaybetmeye başlamıştı. ABD, İngiliz Emperyalizmin yerini alarak en büyük imparatorluk olmaya aday olduğunu ilan etmişti.
"2. DÜNYA SAVAŞI'DAN
SONRA TÜRKİYE, AMERİKA'NIN
YANINDA YER ALDI"
1933'te Almanya'da iş başına gelen Hitler adlı bir bela 1939, 1 Eylül'ünden itibaren Dünya'yı kana bulayan 2. Dünya Savaşı'nı başlattı. Hitler'i güçlü kılan en önemli silahı medyaydı. O günün en önemli medya aracı ise radyo. Hitler radyoyu çok anlamlı ve doğru kullanarak kitleleri peşine takmayı başarmıştı. "Almanya'yı Dünyanın en büyük ülkesi yapacağım" propagandasıyla Hitler 2. Dünya Savaşı'nı başlattı. Savaştan sonra ise Fransa küçüldü, İngiltere zaten eskiyen emperyalizmdi, Almanya yenildiği için güçlü bir devlet değildi. Avrupa'da çağdaş uygarlığın simgesi olan bir imparatorluk adayı kalmamıştı. Amerika başkanı o zaman " Dünyanın yeni düzenini ben organize edeceğim "dedi. Kendi kurallarını koydu. "İlkelerime uymayanları yok edeceğim" dedi. Onun ilkeleriyle Türkiye'de bir iktidar değişikliği yaşandı ve Türkiye, Amerika'nın yanında yer aldı.
Türkiye'de özgür düşüncenin önüne geçmek için her şey yapıldı. Bütün yaşananlar bu Amerikan politikasının yayılmasından kaynaklandı.
"ÜLKEMİZDE YÜRÜTÜLENİN
AMERİKA'NIN POLİTİKALARININ
DEVAMI OLDUĞUNU GÖRMEMEK İÇİN
İNSAN OLMAMAK GEREKİR"
Toparlayacak olursak; "1990 'lardan sonra yeşil kuşak bitti" dediler. "Biz büyüttük ama bunlar başımıza bela oldu, biz bunları biraz ılımlaştıralım" dediler. Bütün bu ülkelerde ılımlı İslamcıları iktidara getirmek için politikalara başladılar. Afganistan bunun için bombalandı, Irak bunun için işgal edildi, Türkiye'de bunun için AKP iktidara getirildi. Ülkemizde şuanda yürüyen politikaların Amerika'nın politikalarının devamı olduğunu görmemek için insan olmamak gerekir demek yeterlidir diye düşünüyorum."
FEYZOĞLU: KÜRT MESELESİ
200 YILLIK BİR OLAYDIR
Turhan Feyzoğlu, söz alarak şöyle konuştu: "Konunun başlığı Kürt açılımı olduğu için tarihten bazı örnekler vereyim. Kürt meseldi denen şey yaklaşık 150-200 yıllık bir meseledir. Bugünün meselesi değildir. Ama Türkiye'de esas olarak 1908'de ilk Türk isyanını temel alırsanız işte 100 senelik bir mesele. Dolayısıyla Türkiye'nin tarihinde bu mesele hep önüne çıkmıştır. Türk-Kürt tarihte bahsedeceksek, Alparslan Malazgirt'e geldiğinde genel olarak Kürtlerle ittifak halinde Bizansları yenmişti, o zamanki Kürt aşiretleri birliği sayesinde başarılı oldu.
Akkoyunlulara baktığınızda yine bir Kürt- Türk federasyonudur bu birlikteliğe vurgu yapmak için söylüyorum. Karakoyunlu devleti olsun Akkoyunlulara da bakarsanız yine öyle. Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey'in eşi de Kürt'tür. 2. Kürt-Türk birliği genel olarak yani devlet açısından sağlam taşları yerine koymak açısından, Yavuz Sultan Selim zamanında olmuştur. Kürt temsilcisi aşiretlerini birleştirmiştir Osmanlı ile birlikte özerk bölge kurmuşlardır. Türkçe'nin parçalanma dönemi yani Anadolu'nun işgali İngilizlerin, Emperyalistlerin, sömürgecilerin Anadolu'yu parçalanma döneminde de genelde sadece bir Kürt meselesi değil, Ermeni meselesi başka meselelerde ortaya çıkmıştır. Ama burada da Mustafa Kemal çok ciddi bir atak yaparak, zeki bir taktik ve strateji uygulayarak Kürtlerle hem Amasya'da hem Erzurum'da ortak genelgelerle Lazların, Çerkezlerin yani Müslüman unsurları ön plana çıkartıyor.
TÜRKİYE'NİN NATO'YA GİRİŞ ŞARTLARI
1921 Anayasasına özellikle bütün Anayasa bugünkü bizim tartıştığımız AKP'nin de demagojik biçimde üstünde durmaya çalıştığı şey de tamamen bir vatandaşlık temelinde eşit haklar söz konusudur. Kültürel haklar, eşit haklar söz konusudur. 24 Anayasasında bu değişmiştir çünkü Ulus, Devlet kurulmak üzeredir. Mustafa Kemal 1922'de meşhur İzmit Konferansı'nda gazeteye demeç veriyor, orada Kürtlere özerklik de vaat ediyor. Bugün Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeler değil hani bizim Doğu yada Güneydoğu diye tabir ettiğimiz yerler değil. Cihanbeyli gibi yerlere de belki gerekirse özerklik vermekten yana olduğunu söylüyor. Bu fırsatlar kaçırıldı neden kaçırıldı o yörenin siyasetin icabı Ulus devlet kurulma üzeredir. Ulus devlet kurulunca da ister istemez tek millete doğru gidiyor. 1924'ten 1950'lilere kadar tamamen Kürt meselesi her halükarda yenildiği için tamamen unutulmuş değildir. Kök kimliğinin önüne, Alevi kimliği de ön plana çıkmasın diye daha doğrusu demokrasi ön plana çıkmasın diye, batılılar bize Cinciliği, Siyasal İslam, Tarikatçılığı dayatmışlardır çok ilginçtir. NATO'ya girişimizi gizli maddelerden birisi Türkiye'de dini kurumları itina etmek ama dincilik anlamında söylüyorum dikkat edin, Ramazan ayıdır kimsenin inancıyla oynamak istemem, Siyasal İslam'ın bir başka şeklini tarikatçılığı da dayatan " Şeyhl-ü İslamlığınız olması gerekir eğer NATO'ya girmek istiyorsanız" diyenler yine Batılılaradır.
"12 EYLÜL, KÜRT MESELESİNİ YARATTI"
Keza 1950 ve 60'lar hemen hızla geliyorum. 50 ve 60'lar yine Türkiye'deki demokratikleşmenin önüne hep dini damgaları, Türk-İslam sentezi ama aynı zamanda dini, Tarikatçı dalgaları getirmişledir. Hatırlıyorum Nurcular Süleyman Demirel'e gidiyorlar diyorlar ki; "Bizim Nur hareketinden bir iki tane adamımız olsun hükümette" Süleyman Demirel de "Ben varım ya, ben sizin adamınızım işte" diyor. 1960'da 27 Mayıs sonrası kurulan Milli Birilik Komitesi'nde oradaki ilerici demokrat subaylar kendi içlerinde bir proje yaratıyorlar diyorlar ki; Irak'ta bir Kürt radyosu var, İran'da bir Kürt radyosu var, bunlar hep Amerika’nın göz önünde olan şeyler. Sovyet Rusya'da da bir radyo Kürtçe yayın yapıyor. Biz de bir Kürtçe radyo, açalım. Bu da maalesef o dönemin Amerikancı güçleri tarafından gerek subay, gerek sivil, gerek askeri bürokratlar tarafından kesinlikle engellenmiştir. Yani eğer o günlerin demokrasisi, 1961 yasasının ruhuna uygun olsaydı bugün belki bu mesel böyle olmazdı bunu özellikle belirtmeye çalışıyorum. 1980'li yıllarda özellikle 12 Eylül'ün bizim faşist cunta dediğimiz şey Kürt meselesi yaratan kafaya sahip olmuştur. Kürtçe yasaklandı, Kürtçe konuşanlar cezalandırıldı, Kürtçe konuşanları hapislere attı. Dışardan hiçbir güç bile bu kadar Kürt meselesini destekleseydi bugüne getiremezdi. Kenan Evren'in kendiside son itiraflarında Fikret Bila'ya konuşmalarında "Biz bunları yasaklayarak hata etmişiz" demekte. O dönemim Özal Hükümetleri PKK örgütleri dağa çıktığında sırf bunun önünü alabilmek için başka yöntemler kullanacaklarına, yani daha demokratik daha siyasi yöntemler yerine dini kullandılar, önce havadan cihat bildirileri attılar. Bütün camileri Hizbullah'a teslim ettiler. Hizbullah belası camilerden çıktı devletin bir kısmının desteği ile. Bunu CHP gördü, CHP gördüğü için o dönemde 1990'da ilk defa Kürt raporu hazırladı. O dönemin en iyileri raporu yazdı Türkiye'nin önüne getirdi. Kürt realitesini kabul ettiler.
"KÜRT MESELEMİZ VAR"
Bugün evet Kürt meselemiz var, istediğiniz kadar yok deyiniz. Benim açımdan yok denilemez. Peki niçin AKP durdu bir gecede Kürt açılımı diye bir şey ortaya koydu? Amerika bunu istiyor, Avrupa bunu istiyor. Türkiye açısından da bitirilmesi gereken bir mesele bu. Bu açılımın sonunda bir yerde tıkanıp Türkiye'ye yeni bir sorun getireceğinde ki kuşku bu yöndedir."
Söyleşi soru cevap şeklinde devam etti.
ETKİNLİKLER SÜRECEK
Silivri'de Kitap Kültür ve Sanat Günleri Söyleşi ve İmza Günü etkinlikleri 28-29 Ağustos 2009 tarihlerinde Ümit Zileli, Mehmet Faraç ve Hikmet Çetinkaya'nın katılımlarıyla devam edecek.
Cemile KAYAR