
"CHP KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİLDİR”
İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Partinin şeklen "yeni" fakat kemalist kimliğimle uzun yıllardır (birçok şekli üyeden daha fazla) "fikren ve ruhen" doğal bir üyesi olarak CHP ile ilgili bir değerlendirme yapma hakkımı kendimde görmekte, bunu bir görev ve sorumluluk saymaktayım. Üstelik CHP, hiç kimsenin kişisel mülkiyetinde ya da tekelinde olmayıp, Atatürk'ün kurduğu ve en büyük iki eserinden biri olduğunu dile getirdiği siyasal bir mirastır. CHP'ye oy versin vermesin, tüm yurtseverlerin bu mirasta hissesi vardır. Bu anlamda kendimi, doğru bildiğim hususları dile getirmek bakımından herhangi bir makam veya kişiden izin, onay veya icazet almak zorunda hissetmiyorum. Benim için aslolan vicdanımın sesidir.
"BAŞARISIZ OLUNDU”
Gelinen durumun, ideolojik-düşünsel boyutları, temelleri bir yana bırakılarak, kişiler ve genel başkanlığa "adaylık” üzerinden çözümlenmeye çalışılmasını doğru bulmamaktayım. İnancım odur ki; bir fikre, kadroya, tabana, örgüte, halka dayanmayan, kişisel hırsların ve pazarlıkların, delege hesaplarının üzerinde gerçekleşecek bir hareketin başarılı olma şansı bulunmadığı gibi, benim de böyle bir yapıda yerim yoktur. CHP, bir seçimi daha kaybetmiş, başarısız olmuş, iktidar alternatifi yaratamayarak iktidarın başarısında etken olmuştur. Üstelik ülkenin kaderi ile ilgili bir seçimde... Daha vahimi bu tür seçim yenilgileri beklenir ve olağan hale gelerek toplumsal bir karamsarlık duygusu yaratmış, umutsuzluk ve yılgınlığa yol açmıştır. Bundan büyük bir üzüntü, acı ve endişe duyuyorum. Ancak bu olumsuz tablo gelecekte benzer yenilgiler tatmamak adına bazı gerçekleri söylemeye de engel olmamalı, derin bir umutsuzluk ve travma da yaratmamalı fakat gerekli dersler ve sonuçlar çıkarılmalıdır.
"SEÇİMLERİN OLAĞAN KAYBEDENİ HALİNE GELDİ”
CHP’nin barajı geçmesi, meclise girmesi, göreceli olarak oyunu bir miktar artırması, ülkenin böylesine olumsuz koşullarda bulunduğu bir ortamda %25'lere sıkışması, bir başarı olarak görülemez, gösterilemez. Bu hem kendisini hem de toplumu yanıltmaktan öte bir sonuç doğurmaz. Üstelik bu, köklü ve büyük bir partinin kendisine de haksızlık olur. Cumhuriyeti ve devleti kuran partinin, %25'lere, ülkenin sahillerine sıkışması, 35 ilde milletvekili çıkaramaması, iktidar alternatifi olamaması, seçimlerin "olağan ikincisi" ve "olağan kaybedeni" haline gelmesi, kabul edilemez ve bir başarı olarak sunulamaz.
"CHP’NİN SİYASAL HAFIZASINI GERİ KAZANMAYA İHTİYACI VAR”
Fakat alınan bu seçim yenilgisinin; öncelikle ideolojik ve düşünsel, ardından siyasal, yapısal, sosyolojik temellerine inilmeksizin, sadece kişiler üzerinden tartışılması, yapısal sorunların geçiştirilmesi ve kişiselleştirilmesi, buna bağlı olarak "gidecek" ve "gelecek" kişilere odaklanılması son derece hatalı olup sorunların üzerini örtmekten ve günü kurtarmaktan öteye geçemez. CHP’nin sorunu öncelikle kişiler olmayıp, düşünsel, ideolojik ve yapısaldır. Dolayısıyla CHP’nin, belli kişi veya kişilere, "kurtarıcılara" değil, öncelikle ideolojik bir netliğe, doğrultu tutarlılığına, yön duygusunu yeniden kazanmaya, yitirdiği kurumsal, siyasal hafızasını geri kazanmaya, zengin tarihinden, köklerinden kuvvet alacak fikri bir tazelenmeye ihtiyacı vardır.
"ÖZÜNE DÖNMEZSE BAŞARILI OLAMAYACAKTIR”
Bunun ise; özünü ve temel ilkelerini değiştirmeksizin (aksine bunlara kararlılıkla sahip çıkarak) günümüz koşullarına uyarlanıp uygulanacak kurucu ilkelerine, tüm halkı kucaklayacak şekilde doğal toprağı olan antiemperyalist, Cumhuriyetçi, Devrimci, Halkçı, Milli çizgisine dönmesiyle, bunların somut ifadesi olan Altı Ok’a taviz vermeden ve kararlılıkla sahip çıkmasıyla olabileceği açıktır. Kimlik sorunu olan, oy almak adına başka partilere benzemeye çalışan, neo-liberal rüzgârlara kapılarak özünden ve benliğinden uzaklaşan, kendisini belirli bir yerde konumlandıramayan, her yerde olmaya çalışıp hiç bir yerde olamayan, özetle kendisi olamayan bir partinin başarılı olma şansı yoktur. Zira aslı varken surete yönelmeyi beklemek hayaldir. Önemli olan aradaki yapay engelleri kaldırarak Cumhuriyeti ve CHP’yi tekrar halk ile buluşturmaktır.
"ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE ATATÜRK TARTIŞILAMAZ”
Atatürk'ün partisinde Atatürk tartışılamaz. Cumhuriyeti kuran partide Cumhuriyet ve onun kurucu, temel ilkeleri sorgulanamaz, çeşitli yollarla esnetilip bükülemez. Ülkenin kurucu partisinde kurucu değerlerin somut ifadesi olan "Altı Ok" da tartışılamaz, sadece güne ne şekilde uygulanabileceği ve uyarlanabileceği konuşulabilir. Altı ok bu ülkenin varlığının ve birliğinin teminatı, ülkenin harcıdır, sorunların çözümüdür. Nihayet Cumhuriyeti kuran partide, devrimler, üniter yapı, Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesi de tartışmaya açılamaz. Bu, hukuken de, siyaseten de, ahlaken de kabul edilemez. CHP; bir avuç neo-liberal ve gayrı milli akıl hocalarının ve ne yazık ki aynı düşünceye sahip bir kısım mensuplarının da itelemesiyle özünden, Atatürk'ten, ilkelerinden, altı oktan uzaklaştıkça, örgütü dışlayıp dar bir kadronun ilkelere dayanmayan, kimlik siyaseti üzerinde yükselen, günlük ve konjonktürel politikalarına hapsoldukça, tarihine ve düşünsel birikimine yapılan saldırılara, psikolojik harekata karşı duramayıp boynunu büktükçe, daha vahimi "özürler" sıraladıkça kan kaybetmekte, küçülmekte, kimliksizleşmekte, silikleşip sıradanlaşmaktadır. Köklü CHP çınarının iklimi Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerleri; doğal toprağı ise altı oktur. Bu doğal toprağından ve ikliminden koparılıp, kendisine yabancı, doğal olmayan, hormonlu bir toprağa dikildiğinde ise kuruması kaçınılmazdır. Kuruluşu ve varlığı Cumhuriyet ile yaşıt olan bir partiye "yeni" nitelemesi yapmak, partinin varlığını, ilkelerini, tarihini inkar ve imha etmek anlamına gelir.
"CHP’NİN REHBERİ ATATÜRK VE ALTI OK’TUR”
Görüldüğü gibi CHP’nin öncelikle inanmış, kenetlenmiş, ideolojik netliğe sahip, Cumhuriyete, tam bağımsızlığa, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, emeğin kutsallığına inanan, Atatürk'ü ve Altı Ok’u rehber edinen, ülkenin ve ulusun çıkarlarını her şeyin önünde tutan, dürüst, bilgili, liyakat sahibi kişilere ve kadrolara, heyecana, umuda, büyük bir aile olma duygusuna ihtiyacı vardır.
"YENİ CHP ÖNERİLECEK BİR KAVRAM OLAMAZ!”
Cumhuriyetle yaşıt, ilkeleri belli bu köklü parti için önerilecek kavram asla "Yeni CHP" olamaz. Bu açıdan kullanılabilecek olan ifade; kimliğini, özünü, kuruluş değerlerini koruyarak günün şartlarına göre kendisini uyarlayacak, hafızasını ve birikimli, emektar kadrolarını yitirmeden yeni yüzlerle ve gençlerle tazelenecek "Yenilenmiş", "Tazelenmiş" CHP"dir. Altı ok arasında yer alan "devrimcilik" ilkesi dahi, doğru okunduğunda tüm bunları sağlamaya yeterlidir.
"TARTIŞMANIN KİŞİLER ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLMESİ YENİ YENİLGİLERİN BAŞLANGICI OLACAKTIR”
Kişiler aday olur, gelir ve giderler, zamanı geldiğinde de gitmelidirler. Kalıcı ve esas olan fikirler ve bu fikirler üzerinde yükselen partilerdir. Başarısızlıkta etken olan ve partinin mevcut fikri yapısı, doğrultusu, ideolojisi tartışılmaksızın, bu hususta fikri ve ilkesel bir muhasebe, gerekirse hesaplaşma yapılmaksızın tartışmanın kişiler üzerinden yürütülmesi, korkarım ki gelecek yeni yenilgilerin başlangıcı olacaktır. Kanaatim odur ki, bu yapılmaksızın kurultayın "olağan" veya "olağanüstü" olmasının, fazlaca bir önemi de bulunmamaktadır, çünkü her iki durumda da mevcut tabloyu fazlaca değiştirmeyecek "durağan" bir kurultay olması kaçınılmazdır. Tabanın ve örgütün bunu çok iyi irdelemesi gerektiğine inanmaktayım. Bu ağır ve tarihsel bir görevdir ve herkes vicdanı ile baş başadır.
"KÖKTEN BENCİLİK AŞILMALI”
Bu hususlar üzerinde tartışılıp gereği yapılmadan, bu konularda görüşler açıkça ortaya konulmadan, mevcut yapıyı ve anlayışı koruyacak şekilde sadece kişilerin değişmesi fazlaca bir anlam ifade etmeyecektir. Üstelik ülkenin varlığı bakımından "açık, ağır ve yakın tehlike" hali dikkate alındığında, kişisel hırs ve fantezilerle yitirilecek zaman bulunmamaktadır. Bu anlamda Cumhuriyete görünürde değil, fikren, ruhen ve kalben bağlı olan herkesin kişisel beklentilerini bir yana bırakarak bir araya gelmesi kaçınılmazdır. Artık "kökten-bencilik" aşılmalıdır. Ben CHP’ye, mevcut haline uyup dönüşmek, bir makam elde etmek için değil, elimden gelen mücadeleyi vererek onun aslına, kimliğine, özüne dönmesine, uyuyan devin uyanmasına katkı sağlamak için üye oldum. Ülkeme olan borcumun, kendime olan saygımın bir gereği olarak... Kendimi kimseye bir şey kanıtlamak zorunda da hissetmiyorum. Geceleri rahat uyumak bana yetmektedir.
"KİŞİLERE BAĞLI BİR HAREKETİN İÇİNDE YER ALMAYACAĞIM”
Bu çerçevede, mevcut zihniyet ve yapının korunacağı, belirttiğim ilkelerin tartışılmadığı, bunları tam olarak ve açıkça içermeyen, bunları hayata geçirmeye yönelmeyen, kim olursa olsun, sadece kişi veya kişilere bağlı hiç bir hareketin içinde yer almayacağımı, destek vermeyeceğimi, bu bağlamda bir takım delege hesapları ve pazarlıkları ile başkaca pazarlıklar ve buna bağlı ittifaklar içerisinde de bulunmadığımı ve bulunmayacağımı; buna karşılık, bu ilkeler etrafında oluşacak her türlü hareketi ve bunları temsil edip egemen kılmaya çalışacak olanları büyük bir heyecanla ve kuvvetle destekleyeceğimi; her durumda bu ülkeye olan sevgim ve kendime olan saygım gereği, fikir ve ilkelerimden asla ödün vermeksizin bulunduğum her alanda mücadeleyi sürdüreceğimi, kamuoyuna açıkça beyan etmekteyim. Takdir ve karar, tarihi bir değerlendirme ile karşı karşıya olan, ülkenin geleceği açısından ağır bir sorumluluk altında olan örgütün ve delegelerindir. Bu değerlendirmelerimi kamuoyuna, partimizin örgüt ve üyelerine saygılarımla sunarım.”
Hazal BAŞARAN