
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla;
1. O korkunç ses!
2. O ne dehşetli ses!
3. O korku salan sesin ne olduğunu bilir misin?
4. O gün insanlar sağa sola dağılmış kelebekler gibi olur.
5. Dağlar da atılmış renkli yüne dönüşür.
6. O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse.
7. İşte o, mutlu bir yaşayış içinde olur.
8. Amelleri hafif olana gelince.
9. İşte onu kucaklayacak olan (yeri, yurdu) Hâviye'dir.
10. Nedir o (Hâviye) bilir misin?
11.Yakıp kavuran bir ateş!
Kıyamet dehşet verici halleriyle kalplere korku saldığı ve o günde suçlular cezaya çarptırıldığı için kıyamete Karia denmiştir. Bu ayetler gerek üslup gerekse anlam bakımından kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi kıyametin ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir.
İnsanların kıyamet gününde kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmiş ve o anda insanların korku ve dehşet içinde dağınık bir halde bulunacağı hatırlatılarak Allah onları sağa sola dağılmış kelebeklere benzetmiştir.
Yine bir kıyamet manzarası olan dağların yok oluş safhalarından birine değinilerek, parça parça olan dağların, akıp giden kum yığını haline geleceği ve atılmış renkli yüne dönüşeceği gözler önüne serilmiştir. Daha sonra ise dağların serap haline geleceği ifade edilmektedir. Bütün bu olaylar kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olayların nasıl bir sarsıntıya vesile olacağını bizlere haber vermektedir.
Yüce Allah bunları bizlere ifade ederken hemen arkasından, bu dehşetli günde üzülmeyecek insan grubuna işaret etmektedir. Surenin 6 numaralı ayetinde: "O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse” diyerek her şeyi şekillendirecek asıl meselenin biz insanların dünya hayatında iradesini, aklını hangi amaçlar doğrultusunda kullandığımıza bağlı olduğunu ifade etmektedir. Bu mevzuyu özetleyen ders verici bir kıssayı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Hâlbuki kendisi Allah dostlarındandır. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül Dana hazretleri daima Harun Reşid'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hâsıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu: - Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun? - Cehennemden geliyorum ey hükümdar. - Ne işin vardı cehennemde? - Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim. - Peki, getirdin mi bari? - Hayır, efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler. İşte bütün mesele budur. "Amelleri hafif olana gelince” ayetinde de ifade edildiği gibi ahiret hayatındaki yaşam biçimimizi bizlerin burada ortaya koyduğu performans belirleyecektir.
Yani amellerin ağır ya da hafif gelmesi tamamen bizim çabamıza, gayretimize bağlı bulunmaktadır. Genel olarak iyi ya da kötü insan olmak bizim tercihimize bağlıdır. İnsanoğlu iyiliğe ve kötülüğe meyilli bir varlıktır. Ama bizi iyi yapacak olan, güzel insan olmamızı sağlayacak olan bizim iyilikleri tercih etmemiz olacaktır. Güzel insan olmak ve ahiret hayatında mutlu olmak bizim davranışlarımıza bağlıdır. Ne dersiniz ebedi hayattaki huzur ve mutluluğumuz için bu geçici, fani, boş dünya hayatının aldatıcı, anlık haz ve zevklerinden uzak durmaya ve bunları terk etmeye değmez mi? Allah’ın yasakladığı günahları terk etmeye değmez mi?
Behlül Dana’nın dediği gibi cehenneme ateşi biz buradan götüreceğiz. Güzel insan olmak ümidi ve duasıyla Cumanız mübarek olsun… Selam ve dua ile…