
Orçun’un saptığı köy yolu, yavaş yavaş görünmez bir hale geldiğinde Komiser Tahsin tek bir şeye dikkat etmişti: Uzun süredir sapa halde olduğu belli olan yolun yağmurdan ötürü çamurlaşmış kısmında taze tekerlek izleri vardı. Yakın zamanda bir araba bu yoldan geçmiş olmalıydı!
Komiser Tahsin, burnuna dolan ıslak toprak ve çimen kokularına mukabil; önünü tam göremediği için adrenalin güdüsüyle de dolmuştu. Belindeki silahına uzanıp, silahın emniyet kilidini yavaşça kaldırarak kabzasından kavradı.
Yol bitmiş, kısa bir anlığına yolu kapatmış olan çalılar da iki yana ayrılarak yolun geniş bir yere açıldığının ilk işaretini veriyordu. Komiser Tahsin, ses çıkarmamaya gayret ederek çalıların arasından geçti. Bu esnada, çalıların bir yere bağlı olmadığını fark eden Komiser Tahsin; silahını daha da sıkı kavradı. Zira, yolun ortasına birisi tarafından yolu kapatma maksadıyla konulmuş olan çalıların arkasında kendisini neyin beklediğini bilemiyordu.
Yolun açıldığı yer, ilk olarak çimenlerin kelleştiği çorak bir arazi görünümündeydi. Saklanacak, siper alınacak hemen hemen hiçbir şey bulunmuyordu alanda. Komiser Tahsin, tetikte olarak ilerlemeye devam ederken gözünün alabildiği her detayı görebilmeye çalışıyordu.
Birkaç dakika boyunca açık arazide ilerlemişti ki, ileriden bir araba sesi duyuldu. Komiser Tahsin, kontağı çevrilmiş ve gazı köklenmiş arabanın kendisinin olduğu yöne geleceğini anlamakta gecikmemişti ancak gizleneceği bir yer de yoktu!
Bunun ayırtına varır varmaz da aklına gelen ilk şeyi yaptı Komiser Tahsin ve önünde uzanan araziye karşı dimdik durarak elindeki silahla nişan aldı. Her an belirebilecek olan araca karşı parmak uçlarına kadar teyakkuz halindeydi ancak araç belirmedi. Sesin yakınlaşmış olmasına rağmen aracın görünmemesi, Komiser Tahsin’i şok etmişti. Araç uzaklaşırken, bomboş arazinin tam ortasında duran Komiser Tahsin ne yapacağını bilemez bir şekilde sağa sola gidip durdu bir müddet…
En nihayetinde, soluğunu tutup dikkatini daha da vererek ilerlemeye devam etti ancak birkaç dakika sonra karşısına çıkan viran kulübe ve kulübenin birkaç metre önünde yok olan tekerlek izleri haricinde hiçbir şey bulamamıştı Komiser Tahsin. Hayretler içinde elini beline dayamış olan Komiser Tahsin; koskoca arazide kendisini dünyada kalan son insan gibi hissederek doğruldu.
Şimdi ne yapacaktı?
***
Necip, kısa bir an Orçun’u takip eden Komiser Tahsin’i takip etmeyi düşünse de bunu iki sebepten dolayı yapmadı. Bu sebeplerin ilki, buna amirinin çok kızacak oluşuydu. İkinci sebep ise, tam bu kızgınlığı göze alıp adım atacakken belirdi ve telefonu çaldı. Arayan Hale’ydi.
Telefonu, geçiştirerek kapatma maksadıyla açan Necip; Hale’nin sözleriyle bir an önce emniyete geçmek zorunda kalmıştı. Zira genç kadın, drag yarışı sırasında patlayan aracın bagajında bulunan yanmış cesedin kimliğinin teşhis edildiğini müjdelemişti!
Bu müjdenin üstüne Necip, biraz da merakına yenilerek yolunu değiştirdi ve emniyete doğru çevirdi arabasının direksiyonunu… Yirmi dakika sonra emniyete varmış, iki dakikada da Cinayet Büro’ya geçmişti. Ancak, Cinayet Büro’da kimse yoktu! Sabırsızlıkla kafasını koridora doğru uzattı ve o an Dok’u gördü.
Tam seslenecekken; Dok’un yanında takım elbiseli, tanımadığı bir adamın yürüdüğünü ve Dok’la hararetli bir tartışmaya girdiklerini fark etti. Tartışmanın şiddeti artıyordu ki, koşarak yanlarına gitmeyi tercih etti. Eliyle ihtiyar otopsi memurunun omzuna hafifçe dokunup "Hayırdır?” diye seslendi. Bu sözü, Dok’un yalnız olmadığına dair meçhul takım elbiseliye bir mesajdı esasında…
Dok, gözlerini kırpıştırarak "Bir problem yok…” diye homurdandıysa da takım elbiseli adamın duruşu bile bir problem mesajı içeriyordu! Necip’in meraklı bakışlarına dayanamayan Dok, açıklama yapmak zorunda kaldı:
- Beyefendi, Ekonomi Bakanlığı’ndan geliyor. Bizim yanık kadın cesedine el koyacağını iddia ediyor!
Necip, şaşkınca takım elbiseli adama bakarak "Ne alaka?” diye mırıldandı. Takım elbiseli adam, cebinden bir kart çıkarıp Necip’e uzatarak konuştu:
- Bulduğunuz ceset, bakanlığımızın dış ticaret bölümünde görevli bir müsteşara ait. Otopsi tamamlanmışsa el koyacağız. Soruşturma yürütülmesi gereksiz…
Ağzını birkaç kez açıp kapatan Necip, ne diyeceğini bilememişti. Kurtulma umuduyla sağa sola bakınırken Hale’nin sesini duydu uzaktan.
(Devam
Edecek)