İbrahim Çeşmecioğlu

Epivates Bigados

Geçen yıldan beri geleceğim diyorum ama bir aralık bulup gidemiyorum Serbay Koçoğlu'na.
Beş kilometre uzağımda hâlbuki!
Bu sabah apar topar elimi yüzümü yıkayıp, gecikmiş ziyaretimi yapmak üzere aradım kendisini.
Müsaitsen geleceğim dedim.
Uğraşını incelikle yerine getiren insanların rengi yayıldı sesine:
“Bekliyorum abi evim derneğe üç dakika, Selimpaşa'ya girişte ara hemen gelirim” dedi.
Birbirini örten, sevindiren iki hesapsız, iki dost ses karşılıklı telefonu kapatıp buluşmak üzere yola koyulduk.
Epivates Bigados Derneği'nin önüne geldiğimde oda park etmek üzereydi aracını.
Selamlaşıp kısa tarih turumuza başlamadan önce, hep aklımda kalan derneğin denizi gören terasında kahve içme keyfini kaçırmak fena üzerdi beni.
Hemen sohbete başlayıp Marmara'nın koyu mavi yansımasına karşı yudum yudum tarih, efil efil anılar, dolu dolu dostluklar içtik kahve kokusu ve lezzetinde!
Lodos kuvvetli, inatçı; yosun, hüzün taşıyor kabul etmeye teşne gönlümüze..
Çocukluğumda babamla birlikte Ortaköy'den Selimpaşa'ya saatlerce araç bekleyerek geldiğimiz Topatan Festivalleri geldi aklıma.
Malum o yıllarda çok az kimsede özel araç vardı ve koskoca köyde bir veya iki midibüs çalışıyordu. Biri Silivri, diğeri Selimpaşa güzergâhında.
Ama ne gam!
İlk defa denizi gördüğüm yıllar işte o festivallerde oldu. Bu ölçüde büyük su kütlesine karşı şaşkın hayran saatlerce bakakalmıştım.
Şimdi bu kadar uzun zaman gelip görmediğim tarihi buluntular ile çocukluğumda hem çok geç hem de hayranlıkla izlediğim Marmara içimi burktu doğrusu.
O yaşlarda farkında olmadığım ancak bugünlerde pek çok şeyden fazla değer verdiğim saklı geçmişiyle medeniyetleri çevresinde toplayan iç deniz… Marmara;
Çocukluğumun şaşkınlık ve hayranlık deryası.
Geçmiş, lodos ve kahve kokusuna karışan iyot yosun kokusu; yürüyenler, çiftçiler, fotoğraf çektiren yeni evli çift ile arkadaşları..!
Ve biz dahil hepsini çevresinde toplayan Epivates Bigados emeği, ruhu...
Serbay bir garip adam…
Geçmiş zaman denizcisi, şövalyesi; azizlerin aziz dostu, azizelerin ise kutsal ruhu gibidir!
Serbay rum bağcıların toprağına duyduğu aşk, asmaların altın renkli kınalı yapıncağı...
Kadim zamanların mermer yontucusudur…
Meryem'in mermer hüznü, beyaz güzelliği…
Azize Paraskeyeva'nın yurduna özlemi, etinden soyunan kemiklerinin derin sızısı.
Adına yapılan, şimdi sadece resmi kalan kilisenin hala denizin üstünde asılı duran dualarıdır...
Serbay geçmiş değil, hiç geçmeyecek zaman...
Binyılları içine sığdıran bir deli adam...
İsa'nın adalet arayan sesi, eski zaman tuğla ustasıdır.
İşte böyle.
Serbay Koçoğlu çıkarsız, çekincesiz, beklentisiz taş taş, tuğla tuğla, masal destan tarih toplayan bir garip adam.
Cervantes'in kolpalara kafa tutan, kılıç sallayan Donkişot'u!
Mazlum, mahzun ve unutulmuş zamanların mahpusu, çilekeşi!
Sevgili kardeşim, sevgiyi tarih diye biriktiren, saklayan ve geleceğe devreden dostumdur.
Serbay bir garip adam; kimseyi iplemeden eskiyi, güzeli, unutulmaya terk edileni, unutturmadan gözümüze gönlümüze sokan adamdır…
Hiç unutulmayacak vefalı, sevgili dosttur O!
Sana, derneğinin yönetimine ve varlığını duyumsattığın değerli yaşanmışlıklara selam olsun.
Teşekkür ve sevgilerimle…

YORUM YAP