“Bağışı yapmaktan vazgeçtim”

“Bağışı yapmaktan vazgeçtim”

07.06.2015 10:51:01

Edanur Şefkat Evi'nin kurucusu Silivri'nin tanınmış hayırsever iş adamlarından Şevket Kotil, Ağustos ayı içerisinde kaybettiği eşi Nebahat Yılmaz Kotil’in isminin verileceği parkın açılışını ölüm yıldönümüne yetiştirmek istedi. Söz konusu park düzenlemesi ile ilgili 09.01.2015 tarih ve 14 Karar Nolu Meclis kararında Kotil’in bu isteği şartlı bağış olarak kabul edildi ve belediyece yapılacak bildirim tarihinden itibaren 6 ay içinde tamamlanması şartıyla komisyon tarafından uygun görüldü. Ne var ki; beyan edilen tarihten bu yana kendisine gereksiz yere zorluklar çıkartıldığını söyleyen Kotil’in proje üzerine planladığı lavabo ve wc yapılması isteğinin ret edilmesi sabırları taşıran son damla oldu. "Fazla naz âşık usandırır” sözünün karşılık bulduğu bu durumda Kotil, bedelini karşılayıp Selimpaşalılara hediye edeceği park alanını yaptırmaktan vazgeçti.

"CAMİ YAPILMASIN DİYE ELİNDEN GELENİ YAPTI”
Gazetemize özel açıklamalarda bulunan hayırsever işadamı Şevket Kotil, süreci geçmişte yaşadığı çıkarımlar üzerinden anlattı. Kotil, şunları söyledi: "Emine Kotil Cami’nin yapılışında ömrümü tükettiler. Rize’ye gidip gelirdim, dikkatimi çekerdi; TEM yolunda Adapazarı’ndan bu tarafa kadar bir tek sosyal tesis yoktu. Genel Müdürlüğe de Bakanlığa da bu konuda yazı göndermiştim. Yol üzerinde gelirken benzini biten, yolda kalan, çocuğunun tuvalet ihtiyacını yaptıramayan otobüsler sıralanırdı. İşte buraya bir sosyal tesis yapmak oradan aklıma gelmişti. Benzin istasyonu ve benzeri tesisler yaptılar ama 10 sene sonra. O vatandaşlar ne ibadetini yapabildi, ne namazını kılabildiler, ne de (affedersiniz) tuvalet ihtiyacını karşılayabildiler. Sosyal tesis olmalıydı; buradan geçen isterse arabasının suyunu koyar, bahçede piknik yapar, lavaboyu kullanır, namazını kılar. O dönemin Belediye Başkanı buna asla müsaade etmedi. Büyük bir mücadele gösterdi, mani olmak için her şeyi yaptı.

"BANA VE MÜHENDİSİME YÜKLÜ BİR MİKTARDA PARA CEZASI VERDİ”
İmar Müdürlüğünde çalışan Serpil Hanım’a her zaman dua ediyorum. Bana, "Bu insandan böyle bir ruhsat alamazsın. İmam Hatip Okullarına bile müsaade etmiyor. Projenin üstüne dört omuz bir çatı atalım, harcını mesken olarak öde, ruhsatını alalım”  dedi ve ancak öyle yapabildik. Mesela minaresini projede döner merdiven yaptık. Ne zaman ki görünürde camiye benzedi durumlar karıştı. İstanbul’daydım bir telefon geldi; "Cami’yi yıkmaya geldiler” dediler. Ben evimi de camiye çeviririm. İçinde namaz kılın diyemez miyim? En sonunda o dönemin Belediye Başkanı bana ve mühendisime çok ciddi bir ceza yazdı. Çünkü konu değişti, eline bir fırsat geçti. Gittim ve ona; "Siz Belediye Başkanısınız, topluma hizmet etmekle görevlisiniz. Muhakkak sizin de paraya ihtiyacınız var ama benim mühendisime bu projeden aldığından daha çok para cezası yazdınız. Bu değişikliği ben yaptım, onun hatası değil.” dedim. Hem kendi cezamı hem de mühendisime biçilen cezayı ödedim. "Ne için mani oluyorsun? Yer benim, para benim. Vatandaştan bir şey de toplamıyorum” dedim. "Benim paraya ihtiyacım yok” dedi. Başkan madem paraya ihtiyacın yok, niye yaptın bunu? Cuma günüydü, tam namaz saatiydi; "Başkan, senin seçmenlerinin arasında da namaz kılan, ibadet yapan çok değerli insanlar var (az da olsa)” dedim. "Benim namazdan, cemaatten daha önemli işlerim var” dedi. Yakasından tuttum, "Bir gün hiç olacaksın, bir gün Silivri’de elini uzatacak adam bulamayacaksın!” dedim.

"TALEBİM BAKAN VE PARTİ MECLİS BAŞKANIYLA KARŞILAŞINCA GÜVENCEYE GİRDİ”
Tesadüfe bakın; bir düğün töreninde Baykal’la karşılaştık, Beşiktaş Belediye Başkanı da oradaydı. İkisi de aynı partinin mensubu. Bizim aile dostluğumuz vardı. Özel hayatımı bilmez, siyasi düşüncem zaten yok. Dövizlerin bulunmadığı dönemde Maliye Bakanlığına gidiyordum. O zaman döviz getirisi yapan bir gemi yaptırıyordum tersanede. Enflasyon, devalüasyon oluyor; banka elden yazı gönderiyor, paranın çıkmasını istemiyordu. Döviz serbest değildi ancak devlet tahsil ediyordu. Maliye Bakanlığına gittim, orada beklerken yine aynı partinin Meclis Başkanı, Güven Bey diye bir zat, onu ziyarete geliyor. Karşılaştık, ne için oraya geldiğimi anlattım ve beraber gittik. Ne oldu? Benim talebim biraz daha güvence altına girdi, değil mi? Partinin Meclis Başkanıyla beraber Bakanın odasına gireceğim, durdum; "Sayın Başkan, ben sizden değilim. Aile toplantılarından tanışığız ama ben sizin partinizi desteklemiyorum” dedim. "O zaman biz sizin işinizi yapacağız. Sizi başka nasıl kazanırız?” dedi. Siyaset insan kazanma sanatıdır diyenleri haklı çıkartan bir adımdı.

"ORADAN OY ALAMIYOR DİYE YAPTIRILAN YOLU KAZITTI!”
Ufak tefek parsel alan zavallı işçiler güneşin altında yanarak tek katlı evler yapıyor. Orada barınıyorlar, çocuklarını okula gönderiyorlar. Bir bölümü benim çalışan ustalarım. Çocukların çizmesi çamurda kalıyordu. O dönemin yetkilisi ilgilenmiyor! Niye bakmıyor? Çünkü oradan oy alamıyor. Bir başka hayırsever belediye kamyonları dolgu malzemesiyle dolduruyor ve oraya gönderip yola serdiriyor. O dönemin Belediye Başkanı, ‘benim mıntıkama başkası malzeme dökemez’ diyerek serilen dolgu malzemesini kazıtıp, depoya götürüyor. Gariban Sivaslı, Karslı kardeşlerimiz oturup bakakalıyor. Bu insanların meydana çıkıp bir daha ‘hizmet edeceğim’ demesinde bir anormallik yok mu?

"GEREKSİZ YERLERDEN BİNLERCE MASRAF YAPTIRDILAR”
Bu çocukları biz burada yetiştiriyoruz. Annelerinin babalarının işi gücü olduğu ve yeterli ilgi verilemediği için burada bir prenses gibi yaşıyorlar. Ben bu binaya 320 milyon lira gereksiz harç ödedim. Bin bir tane engelle karşılaştım, eski Belediye Başkanı gibi. Ama bir türlü yolların önünden çakılı kaldırmıyorlar. "Bu yoldan geçersen gidersin” diyorlar. Ben o yoldan hiç gitmedim, hiç kimse de beni bu yoldan götüremez!  Ama öteki yola da tel çekilmiş oradan da geçemiyoruz. Bazı kabadayılar var, tehdit ediyorlar. Ama bütün bunları seçimden sonra aşacağım çünkü ben bir acı kahvenin hatırını 40 sene unutmam. "Benim üzerime çok geliyorsun” diyor. Üzerine geliyorsam toplarsın ekibini, ben de belgelerimi getiririm eğer oradan bir tanesi çıkıp da başımdaki konuyu savunabilirse ben sizin elinizi öpeceğim! Ama burada yapılan yanlışlıklar sizi bağlar. Buranın sorumlusu sizsiniz. Beni gereksiz yerlerden binlerce masraf ettirdiniz. Onlar doğmadan ben inşaat sektöründe yöneticiydim.

"BENİM LİDERLİĞİMDE HERKES YİYECEK, İÇECEK, YATACAK!”
Bugün Türkiye’de herkes ahkâm kesiyor. Kalkıyor, "Ey vatandaşlar, ben sizin asgari ücretinizi 5 bine çıkartacağım” diyor. Bende şöyle diyorum; seçimden sonra bir parti kuracağım, siyasete döneceğim! Bugünden vaat ediyorum; bütün kadınlara 10 bin TL ücretsiz para dağıtacağım. Asgari ücreti 15 bin TL’ye çıkaracağım. Artık vatandaşın çalışmasına gerek yok. Benim liderliğimde herkes yiyecek, içecek, yatacak, çalışmayacak. Birçok tesis yapacağım ama tuvalet yapmayacağım çünkü tuvalet uygun değil. Adem babamızın zamanında tuvalet mi vardı? Bu cami açıldığı zaman yüzlerce vatandaş bir mücadeleyle tuvaletlere dolardı. Kapasiteyi büyütmeyi düşündüm çünkü Adapazarı’ndan buraya kadar vatandaşın kullanabileceği bir yer yoktu.

"BEDELİNİ KARŞILADIĞIMI BİLDİKLERİ HALDE MALİYET LİSTESİ YOLLADILAR”
Ben rahmetli olan bir yakınım için burada bir çocuk parkı yapmak istedim. Müracaat ettim. Planlar projeler yapıldı. Yakınımın ölüm yıldönümünde açılışını yapmak istediğimi söyledim. "Tamam” dediler, yazıma onay cevabı geldi. O zaman önümü açın. Başlamak istiyorum bir türlü başlayamıyorum; "Acelen etme daha zaman var”, "Hava soğuk, hava sıcak!” mazeretleriyle geri döndüm. Oraya betoniyer harç karma makinesi, kamyonlarla kereste getirdim. Hazırlık yaptım. Ama bana hep bir yazı geliyor; beton parkesi, oyuncağı, güneş enerjili ledli aydınlatma sistemine varıncaya kadar kalem kalem maliyet hesabına ilişkin. Bu bir gönül, hayır işidir. Ben, belediyeye bunun taahhüdünü vermiştim. Bir taraftan halka hizmet edeceğiz diyoruz, bir taraftan sevgili halkımıza yapılacak hayırlara engel oluyoruz?!

"DEĞERLİ KOMŞULARIM ŞEVKET KOTİL’İ AFFETSİN; VAZGEÇTİM…”
Çevre villa sakinleri, değerli hanımefendiler bu parkın yapılmasını çok istiyordu. Çocuklarının oyunlar oynayıp eğlenmesini ve gün yaparken misafirlerini açık havada piknik atmosferinde ağırlamak istiyorlardı. Bugüne kadar önüm açılmadı. Bu kocaman yerin projesinde her şey var istedim ki bir de bayan ve erkek tuvaleti olsun. Eğer yine külfeti sorulacaksa; foseptik çukurunu ben yapacağım, vâkıfın emrinde orası bedeli ödenecek. Buna ne kadar ihtiyaç olduğunu yaşadım gördüm. Yeniden karar almışlar, bize orada tuvalet yaptırmıyorlar! 2 dönüm yere bir tuvalet sığdırılamaz mıydı? Ben de sizin vasıtanızla, taahhüt ettiğim, onların bana 208.008,94 TL maliyet çıkardığı parkı yapmaktan vazgeçtim! Değerli komşularım, Şevket Kotil’i affetsin. Onlardan özür diliyorum.   

"BURANIN YEŞİLİ KARADENİZLİNİN ESERİDİR”
Trakya’yı ve Trakyalı insanları seviyorum. 1974 senesinde Büyükçekmece’de bir yer satılıyordu. Gittim, 900 bin lira istiyordu. Ekilebilir tarlaya karşılık alacağı parayı ne yapacağını sorduğumda, "Oğluma kamyon alacağım” dedi. Ona, "Zamanında atalarına bedava verilmiş bu tarla, şayet sen kazansaydın 33 bin dönüm yeri bir kamyona feda etmezdin. Yarın o kamyon sana iki dönüm yer almaz” dedim. Aldık. Üzerine 900 tane selvi, 350 tane meyve ağacı diktirdim. Su kuyuları yaptım, elektrik getirdim. Karşımızda Trakyalılar karpuz, kavun ekiyordu ama bir tek ağaçları yoktu. Güneşin altında yemek yiyorlardı. Karpuz getirip meyve istiyorlardı, su da alıyorlardı ama meyve vermezdim. Niye mi? Ben Rize’den geldim, 1000 tane ağaç diktim. Neden 10 tane ağaç dikmediniz hiç olmazsa gölgesinin altında otururdunuz? Trakyalı kardeşlerimiz tembel ama dürüsttü. Ama ne oldu bu insanlara bugün ne hale geldik? Siyasete girenler oldu hatta öyle oldu ki içinden kabadayılar çıktı. Silivri halkını seviyorum fakat tembellikten vazgeçsinler, ağaç diksinler. Burada nerede bir yeşillik varsa dışarıdan gelen Karadenizlinin eseridir. Örnek alsınlar.

"KOLTUKLAR GELİR GEÇER; İNSANLIK VE İTİBAR KALIR!”
Bu özel vakfı rahmetli kızımın adına kurdum. "Dışarıdan bu vâkfa yardım yapılamaz” ibaresini koydurdum. Çünkü ölümümden sonra kim bilir ne yaparlar? Öyle vakıflar var ki ismi vakıf ama ne yaptığı belli değil. Ölümlü dünya, çok şeyimi kaybettim. Hizmet etmek istedim. Başkanlara, milletvekili adaylarına sesleniyorum; her mevki geçer ama itibar ve insanlık bitmez. Her canlı ölümü tadacaktır sonra dönüp de ben neden taraf tuttum diye pişman olma hakkı yoktur.”
Haber:
Hazal BAŞARAN

YORUM YAP