Ahmet Yücegök

SADECE YUTKUNUYORUM - 19 Ekim 2015

Elime kalem almak istemiyorum.
İnanın yanlış anlaşılmasın yazmak istemediğimden değil.
Ya da üşendiğimden değil.
Cumartesi gününden bu yana gözlediklerim ve yaşananları gördükten sonra yazmak içimden gelmiyor…
Nedeni... Bu miting İstanbul’da olsaydı ya da Ankara’ya yakın bir o BARIŞ istemi yakınında olsaydım sabahın o saatlerinde ben de oradaydım. Ya da benim gibi birçok insan…
Görüldüğü gibi bu ülkede insanların yaşamı tesadüflere bağlı…
***
Oysa olayın geçtiği yer Ankara. Ve Ankara, bu ülkenin başkenti.
Yani, güvenlik dahil devletin tüm birimlerinin Genel Merkezleri orada.
***
Irak, Pakistan Suudi Arabistan gibi Ortadoğu ülkelerinde belki olmaz ama başka herhangi bir ülkede, bu ve benzeri bir olayda, ilk olarak İÇİŞLERİ Bakanı ve BAŞBAKAN istifa eder. Sonra, diğer sorumlular. Çünkü bu sıradan bir TERÖR olayı değil...
Yani Fransa’da bir dergiyi basarak, onlarca kişinin katledildiği benzer bir olaydan farklı. Burada Anayasal bir hak kullanılıyor…
Burada mitinge kimlerin katılacağı, nerede, ne zaman toplanılacağı, Devletin ilgili kurumlarına bildirilmiş…
Bu bildirimin ne anlama geldiğini de herkes biliyor…
***
Eh… Canlı Bombaların nerede yetiştikleri ülkeden ne zaman çıktıkları, nerede eğitim aldıkları, ülkeye ne zaman girdikleri… Hepsi belli. Hatta isimleri resimlerinin yanında resimleri bile var. Ve dediğim gibi bu canilerin ne zaman nerede oldukları neredeyse anbean takip edildiği ilgili birimlerce de söyleniyorsa…
***
Unutmadan burada bırakın 100’lerce insanın öldürülmesini, bir kişinin burnu kanasa bile sorumlu Devlet’in yet-kilileridir…
Yani vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak ve kollamakla, yetkili ve sorumlu olanlardır. Çünkü her türlü yetkiye, hatta fazlasına sahip olan onlar…
Çünkü işleri bu, görevleri bu.
Çünkü bunun için para alıyorlar…
***
Neyse bu ülkede pek çok şeye tanık olduk. Bu güne kadar, iyi, kötü birçok hükümetler geldi geçti. Hiç bir hükümet bu kadar sorumsuz davranmadı. Hiçbir zaman bu kadar kötü yönetilmedi bu ülke…
***
Hatırlayın!
Bu iktidar öncesi iktidarlarda, bu gibi olaylar karşısında "Devletin baş” olan Cumhurbaşkanı, televizyon karşısına geçer, güven veren bir üslupla üzüntülerini bildirir, kimseyi suçlamadan, birlik ve beraberliğimize vurgu yapar, Cumhuru rahatlatırdı…
Bir de bu günküne bakın!
***
Ve… Başbakan… Olayın henüz dumanı tütüyor, beklenen, Başbakanın televizyon karşısına geçip vatandaşa güven vermesi gerekirken o "Ben şu muhalefet liderleri ile görüşürüm ama öteki muhalefet lideri ile görüşmem” diyebiliyor. Sanki olaydan başkası sorumluymuş gibi.
Dikkatiniz çekerim bu sözler (100) Kişinin can verdiği yüzlerce kişinin de yaralı olduğu bir olaydan sonra bir ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanının ağzından çıkıyor. Aklın alacağı şey değil. Kendi kendime "Ya kimi sorumlu tutacaklardı, Malezya Başbakanını mı?” diyorum. Ama, diyemiyorum, sadece yutkunuyorum…

AYRI BİR KONU
Bu yönetim, tam (13) yıldır, tek başına iktidarda.
Ve öyle ki bu yönetim, Devletin en uç noktasına kadar kendi adamlarını yerleştirdi. Yani, devletin kılcal damarlarına kadar nüfus etmiş bir parti (13) yıldır iktidarda…
Her ne kadar Başbakan "Bu AKP Hükümeti değil” dese de ayni iktidar devam ediyor…
***
Ortada yüzlerce ölüm ve yüzlerce yaralı olunca gayet doğal olarak ilgili Bakanlara "İstifa edecek misiniz?” diye soruluyor. Bakanlardan biri, gayet pişkin bir şekilde "Olayda kusurun olmadığı” mealinde laflar ediyor, diğeri onu da gerek duymuyor yalnızca "sırıtıyorlar”
Ve, Başbakan… Ki, bizim geleneklerimizde Başbakanlar "Harran ovasında keçisi kaybolandan ben sorumluyum” der. Ama bu Başbakan, ölümlerden sanki muhalefet sorumluymuş gibi neredeyse onları sorumlu tutarak, meydan okuyor…
Cumhuriyet Savcılarına, muhalefet liderlerini hedef gösteriyor.
Nereden, nereye…
***
Düşünebiliyor musunuz? Suudi Arabistan’da bile benzer olayın sonrasında birkaç sorumlu, sorumluluğunu kabul edip istifa etti. Ya da, görevden alındı…
Yahu… Dünyanın neresinde görülür güvenliğin niye sağlanmadığını soranlara yetkili ve sorumluların tehdit ettiği… Tam tersine. Dünyanın neresinde olursa olsun, demokratik bir ülkede böyle bir olayda muhalefetin görevi, iktidarda olanlara, olayın hesabını sormak, çünkü muhalefetin varlık nedeni budur... Hesap sormaktır görevi. Ayni, fotoğraf karesi içinde görülmesi bile, özveridir muhalefet için…
***
Muhalefet terör eylemlerine bakışında, bazılarını, uzaktan akraba sayıp, öteki terör örgütlerine gösterdiğin hassasiyeti göstermemişsen, kararlı duruşu onlara göstermemişsen, yani, toplumda o örgütü  kolladığın izlenimi doğmuşsa, diyebilir de. O hakkı da var sanırım…
Ve sonuç belli…
Sen Hükümetsin, ortada kanlı bir olay var ve onu önlemek senin görevindi, demek ki sen görevini yapmamışın…
Nokta.
***
Hem sonra… "Muhalefet, AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu, Ankara’daki Genel Merkezinde toplanarak, BARIŞ MİTİNGİNİ bombalama kararı aldı” demiyor ki.
Ya da… Bakanlar Kurulu Toplantısında, "Barış Mitingini bombalayın” diye bir karar aldınız demiyor…
Ya da muhalefet, bakanlığın kasasından şu kadar parayı Ahmet Hakan’ı dövdürmek için çıktığını söylemiyor…
Ve Muhalefet "Hükümetin, Bakanların görevlerinin yalnız, cenazeleri kaldırmak” olmadığının da farkında…
Ne diyor? "Sen görevini yapmadın arkadaş” diyor… Yalan mı?
***
Başsavcılık benzer olaylarda yaptığı gibi dosyaya kısıtlama kararı aldı. Yani, bir çeşit haber yasağı koydu… "Ney, kimden gizleniyor?”
Bu da ayrı bir KONU…

YOK HÜKMÜNDEDİR
Yüksek Seçim Kurulu AKP’nin seçimlerde kullanmayı düşündüğü bir slogan vardı. Birilerinin seçim kanununa aykırı olduğu itirazı üzerine Yüksek Seçim Kurulu "kullanamazsınız” kararı aldı. AKP yönetimine iletti. AKP Genel Başkanı ve ayni zamanda Başbakan olan Ahmet Davutoğlu bu karara yasaya göre itiraz edilemeyeceği için isyan etti "tanımıyorum” dedi…
***
Unutmadan karara tepki gösteren Cumhurbaşkanı.
Kararı "Tanımıyorum” diyen Başbakan.
Bu güne kadar Devletin en önemli kurumlarından biri olan YSK’nin kararlarına herkes saygılı oldu. Saygı gösterdi… Devletin bir Kurumu bu kararı vermişti, en başta Cumhurbaşkanı saygılı olacaktı ama ilk önce o tepkisini koydu… Ardından Başbakan.
Sayın Başbakan daha da iler giderek "yok hükmündedir” dedi. Ve yasaklanan o şeyi kullanmaya devam etti. Ve AKP yöneticileri "Kararı tanımıyoruz” dediler.
***
Bir gazetenin, bir köşesindeki, son kanlı terör olayını baz alarak Ankara Cumhuriyet Savcılığının koymuş olduğu yasağa yönelik "Koyulan yayın yasağını tanımıyoruz, yok hükmündedir” haber başlığı gözüme ilişti... Aklıma Cumhurbaşkanı ve Başbakanının ve AKP yöneticilerinin söyledikleri geldi…
GÜNE UYAN
Osmanlı Padişahlarından 4.Murat zamanında içki yasakmış.
Ve herkes biliyormuş ki Padişah 4.Murat içki içiyormuş… Durumu bilen yakınları, kendisini uyarmak istemişler. Ama 4. Murat bu uyarıya çok bozulmuş ve "Ne var bunda yasak bana değil ki, ümmetime” diye kükremiş…

BİZ DE BİLELİM
Yine, o aklımdan çıkmayan o TAPU ve ECRİMİSİL sorunu…
Eski Orman Köyü dediğimiz yerleşim birimlerindeki oturan dostlara buradan tekrar sesleniyorum…
Dostlar… Oyunuzu istemeye gelen AKP’li yetkili ve sorumlulara TAPU ve ECRİMİSİL meselesini bir sorun lütfen…
Lütfedip neden çözmediklerini söylesinler…
Çözeceklermiş de kim ellerini tutmuş.
Kimler "çözmeyin” demiş…
Biz de bilelim, değil mi?

OLACAK
O KADAR
Gürültü, patırtı içinde Levent Kırca’yı da kaybettik.
O son yazdığı mektubu televizyondan dinlediğimde inanın gözlerim doldu. Bu dizelerin sahibi bir sanatçıya olan saygımdan, inanın gözlerim doldu…
Bilhassa bıraktığı o son mektupla… "Tam yerine manzara koydu” dedim kendi kendime…
Hepimizin başı sağ olsun…

İSKİ’DEN ŞİKÂYET
Şikâyetin konusu. Silivri Merkezinin dışındaki mahallerinden çok rastladığımız olaylardan biri olan "altyapı” sorunu…
Ve sorun, İSKİ’nin görev alanı içinde…
Yani kanalizasyon sızıntısı ve onun çıkardığı o PİS koku…
Ayrıca Silivri, İSKİ’ye ulaşamama sorunu…
Ve ulaşılsa da çözülmeyen bir sorun… Ve her mahalleden gelen bir şikâyet bu...
Yani bilinen bir şey.
***
Mesela, Danamandra Mahallesi’nde sözde, kanalizasyon döşenmiş ve bir çok ev kanalizasyona bağlanmış. Kanalizasyonun aktığı yerde arıtma filan yok.
Komşu Mahallerde de ayniymiş.
Tarlalar kokuyormuş.
Dereler kokuyormuş v.s…
***
Vatandaş, en son Silivri Çevre Derneğini aramış derdini ona derdini anlatmış…
"Madem arıtma yoktu veya yapamayacaklardı neden EVLERİ kanalizasyona bağlattılar?” diyorlarmış... Benden duyurması…

KISA-KISA…
• Hafta içinde, Finlandiya Cumhurbaşkanı THY’nın tarifeli uçağı ile İstanbul’a gelmiş. Giderken de ayni şekilde gitmiş. Bu ülkenin kişi başına düşen Milli Geliri Türkiye’nin tam (4) katıymış. Ayni Cumhurbaşkanı, bizim Cumhurbaşkanımızla birlikte Ankara’daki o katliamın olduğu yere karanfil bırakmış.

YORUM YAP