Figüranın Ölümü (4) - ALPER KAYA

Figüranın Ölümü (4) - ALPER KAYA

25.08.2015 10:51:53


Komiser Tahsin’in gözleri kırpışarak açıldı. Kısa bir süreliğine açık kalan gözleriyle görebildiği tek şey "beyaz” olmuştu. Bembeyaz bir ufuk… Tekrar kapanıverdi gözleri. Bilinci de aynı şekilde…

Kendisine birkaç dakikaymış gibi gelen üç saat boyunca bilinci kapalı kalacaktı Komiser Tahsin’in fakat bunu henüz ne ekibi, ne de doğal olarak kendisi bilmiyordu… Emniyetin koridorunda fenalaşan, Dok’un tutmasıyla yere düşmekten kurtulan Komiser Tahsin hemen hastaneye kaldırılmış; kalp spazmı geçirdiği için bayıldığı kısa sürede ortaya çıkmış ve istirahata alınmıştı. Dok ile Cinayet Büro personelleri Necip ve Hale’nin tüm ısrarlarına rağmen doktorlar, Komiser Tahsin’in yanında kalmalarının ona bir faydasının olmayacağını söyleyince yapacak bir şey kalmamıştı emniyete geri dönmek dışında.
- Ama lütfen, kendine gelir gelmez bizi arayın!

Necip’in onuncu kez tekrarladığı bu talebi doktor bir kez daha olumlu manada cevaplayacaktı ki, Hale koluna girdiği mesai arkadaşını çekiştirerek uzaklaştırdı. Hastaneden dışarı çıktıklarında Necip hala şok halindeydi; dışarıdaki büfeden bir şişe su alan Hale suyu Necip’in avuçlarına döküp yüzünü ıslatmasını sağladı.
Birkaç dakika sonra soluk alışverişi normale dönen Necip, yüzüne bakan Hale’ye dikti gözlerini.
- Kendimi kaybettim, değil mi?

Hale kafasını anlayışlı bir şekilde salladı. Necip, bir şey söylemeden dudaklarını büküp büfeye yöneldi. Cebinden bir şeyler arayıp taradıktan sonra bir miktar kağıt para çıkarıp büfedeki adama uzattı ve bir sigara markasının adını söyledi. Hale’nin şaşkın bakışları arasında paketin jelatinini açıp ağzına bir dal yerleştirdi, sonrasında üstünü başını yoklayıp gülümseyerek büfeye döndü ve bir de çakmak alacağını söyledi.
En nihayetinde sigarayı yakıp birkaç nefes çektikten sonra derinden gelen bir öksürük krizine girmişti Necip. Hale, şaşkınlığını hala muhafaza etmekle beraber, arkadaşının sırtına birkaç kez vurup kendisine gelmesini beklemeye koyulmuştu. Necip kendine geldikten sonra sigaradan birkaç nefes daha alıp yere attı ve arabaya yöneldi. Hale ise şaşkınca Necip’in peşinden koşturmaya başlamaktan başka bir şey yapamamıştı.
Necip’ten birkaç saniye sonra arabaya binen Hale, soluk soluğa kalmıştı. Necip’in arabayı çalıştırmasından emniyete ulaşmalarına kadar geçen beş dakikada da bir şey söylemeyip sadece dışarıyı izlemekle yetinmişti.
Emniyetin bahçesine park eden araçtan ilk inen Necip olmuştu. Koşar adımlarla emniyete doğru giderken, Hale’nin hala araçtan inmediğini anlayınca durup dönmüş; emniyetin kapısına birkaç adımlık mesafeden aracın ön camından göz göze geldiği Hale’ye bakmıştı.
Hale, ısrarla, inmek için bir hamle yapmayınca Necip biraz soluklanıp daha sakince nefes alıp vermeye başlamıştı. Bir dakika geçmemişti ki, daha sakin adımlarla aracın yanına kadar döndü ve uzanıp Hale’nin kapısını açtı… Hale, oturduğu yerden gözlerini Necip’e dikip konuştu:
- Tamam mı, geçti mi?

Necip, bıyık altından gülümseyip yorgun bakışlarla kafasını olumlu anlamda salladı. Hale, derin bir nefes koyuverdikten sonra araçtan indi ve ikili, emniyete doğru ilerlemeye koyuldu. Emniyete girince duraksayıp koridora bakan ikiliden Necip, Hale’nin omzuna hafifçe dokunup kafasıyla laboratuarı işaret etti.
- Sen laboratuara geç, ben bir Dok’un yanına uğrayayım…
Necip’in otopsiye uğramayı hiç sevmediği halde böyle bir işbölümü yapması Hale’yi şaşırtmış olmakla beraber dosyayı çözme konusundaki ciddiyeti de, sabah olay yerinde Komiser Tahsin’le Necip’in nasıl bir diyalog yaşadıklarına dair meraka sevk etmişti.
Hale laboratuara girdiğinde Nazan’ı dışarı çıkmak üzereyken yakaladı. "Hah!” diye seslendi Nazan. Elindeki dosyaları işaret edip dışarıya doğru yürümeye devam etti.
- Ben de tam size geliyordum, bugünkü olay yeriyle ilgili bir analiz var…

Hale, kafasını olumsuz anlamda sallayıp dudağını büktü. Nazan, şaşkınca bakarak yürümesini işaret etse de Hale olduğu yerden kıpırdamamıştı. Nazan bunun üzerine merakla Hale’ye baktı.
- Cinayet Büro’da kimse yok, sen burada bana anlatabilirsin ne bulduysan…

Nazan’ın şaşkın bakışlarının sürmesi üzerine Hale, Komiser Tahsin’in başına gelenlerden kısaca bahsetti. Nazan’ın şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. "Nasıl peki şimdi? İyi mi?” diye endişeyle sorarken Hale tarafından sakinleştirildi. Laboratuardaki sebilden soğuk bir bardak su içip soluklandıktan sonra endişeli bakışlarına mukabil, elindeki dosyayı bir masanın üstünde açtı. Dosyada yer alan kağıda iliştirilmiş, şeffaf bir poşette sahte para vardı.
- Parayı analiz ettirdim, maktulden çıkan 250 adet para gibi aynı yerde basılmış; hatta hepsinin seri numarası bile aynı! Yalnız bir problem vardı; bu paralar, normal paradan biraz daha ağır ve biraz daha büyüktü… Yani bir sahtekarlık için yapılması ihtimali sıfırdan da küçüktü. Ben de mürekkebini analiz edip araştırdım…

Susup sayfayı çeviren Nazan’a merakla bakan Hale dayanamayıp "Eee?” diye sordu. Nazan, hafifçe gülümseyip eliyle önündeki kağıdı işaret etti. Kağıtta, bir basımevinin ismi ve adresi vardı. Hale dosyayı alıp çıkacakken Nazan uzanıp bileğinden usulca tuttu.
- Daha bitmedi…

Hale merakla Nazan’a baktı, tecrübeli laborant anlatmayı sürdürdü:
- Basımevini de araştırdım. Kayıtsız hiçbir işleri yok neredeyse… Ama şunu ilginç bulacaksın: Resmi kurumlara, tiyatro ve sinemalara sahte para, sahte gazete gibi objeler de basıyorlar!
(Devam Edecek)

YORUM YAP