
Silivri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından İl Eğitim Denetmeni ve Yönetim Uzmanı Ömer Köse’nin konuşmacılığında "Yönetimde Paradigma Değişimi” konulu seminer düzenlendi. 8 Ocak 2014 tarihinde Ertuğrul Gazi İlk ve Ortaokulu salonunda düzenlenen seminere İlçe Milli Eğitim Müdürü İkram Kayapınar, İl Eğitim Denetmenleri, okul müdürleri ve müdür yardımcıları katıldı.
İlçe Milli Eğitim Müdürü İkram Kayapınar, yaptığı açılış konuşmasında kısaca yönetimi tanımladı ve yöneticilerine, "Vebali çok olan bir işin içindesiniz, her yapılan işle herkesi memnun etmek mümkün değil, ama doğru gittiğinizde ve kararlı olduğunuzda sonucunda ortaya bir semere çıkar” şeklinde seslendi, çalışmanın hayırlara vesile olmasını dileyerek sözü Ömer Köse’ye bıraktı.
KÖSE: ELEŞTİREL YAKLAŞIYORSAK DOĞRU YAPIYORUZ DEMEKTİR
Yönetim Uzmanı Ömer Köse, sözlerine katılımdan duyduğu memnuniyeti dile getirerek çabalarından dolayı İlçe Milli Eğitim Müdürü İkram Kayapınar’ı kutlayarak başladı ve şöyle sürdürdü: "Ne bir denetim elemanı ne de bir yönetici, sizin okullarınızdaki sorunu çözemez. Böyle bir becerisi yok. Herkes kendi okulundaki sorunları çözebilir. Ancak şu olabilir, sizlerin o "mesleki körlük” diye ifade edilebilen o "kör” noktalaraışık tutulabilir. İki insan var olduğu andan itibaren yönetim var. Aslında bir insan varken de kendisini yönetmesi var, ama bizim anladığımız formel anlamdaki yönetim iki insan var olduğu günden bu yana var. Strateji geliştirme anlayışı var. Bu süreç içerisinde nelerin olup bittiğini sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
"İŞİN BAŞLANGICI SORU SORMAKTIR”
Ünlü bir düşünürün güzel bir sözü var, diyor ki; "Bu Çağ, İyi Sorusu Olanların Çağıdır. İyi yanıtları olanların değil…” İyi cevaplar veriyorsanız, gündemi başkası belirliyor demektir. Biz o gündemin parçası olmuş oraya tıkılmışız onunla meşgul oluyoruz anlamına gelir. İyi sorular soruyor, sorguluyorsak, eleştirel yaklaşıyorsak o zaman doğru yapıyoruz demektir. Dolayısıyla işin başlangıcı soru sormaktır. Doğru ve iyi sorular sormak bu işin felsefesinin başlangıcı.
SORGULANANLAR
Eğitimin kalitesini sorguluyorlar. 20 Yıl sonrasının ihtiyaç duyduğu insan tipini yetiştirebiliyor muyuz acaba? Kimine göre evet, kimine göre hayır. Dijital okur-yazar, iletişim becerisi gelişmiş, problem çözme ve düşünme becerisi olan, küresel farkındalığı yüksek, özdeğerlendirme ve işbirliği becerisi gelişmiş bireyler yetiştirebiliyor muyuz? Yani İyi insan, iyi vatandaş üreten insan yetiştirebiliyor muyuz? Bakın dikkat edin iyi doktur, iyi mühendis değil. Birey, sağlıklı olarak karar verebilen insandır, vermiş olduğu kararların da sonuçlarına katlanabilendir. Bağımsız olarak düşünebilen, ama kendisini özgürce ifade edebilen ve üretebilen insandır.
Yönetimin kalitesini sorguluyorlar, yani bizi sorguluyorlar. Yöneticilerimizin geçerli bir vizyonu var mı? Anekdot kültürü mü, yoksa kanıt kültürü mü kullanıyoruz? Soruları görüp çözüm arayışına mı giriyoruz, yoksa soruları erteleyip, kamufle edip, öteliyor muyuz? Eğer sorunları gizliyorsak, ciddi bir problemin altına imza atıyoruz. O küçük küçük artçı depremlerle savuşturabileceğiniz problemler bu yöntemi izlediğiniz zaman büyüyerek yıkıcı ve devasa bir depreme dönüşebilir.
"BİRLİKTE ÇALIŞTIĞIMIZ İNSANLAR KADAR VARIZ”
Kaynaklarımızı tanıyor, üretebiliyor ve geliştirip optimal olarak kullanıyor muyuz? Sadece madde kaynaklarını düşünmeyin; insan, ilgi, sevgi, iletişim bunlar da kaynak. Bunları doğru yönetebiliyor muyuz? Bir okul yöneticisinin, bağlama çalan öğretmenini keşfedemeyin, eğitim sürecinde onun beceri ve başarısından yararlanamadığını düşünün. Demek ki birlikte çalıştığımız insanlar kadar varız. Onları tanıyıp en optimal olarak kullanmaktan bahsediliyor.
"İŞLERİ Mİ İYİ YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ, İYİ İŞLER Mİ YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ?”
İletişim becerimiz nasıl? Rutinle mi uğraşıyoruz, yoksa yaratıcı ve başlatıcı rol oynayabiliyor muyuz? Yaratıcı rol olarak kastettiğim şey; vizyon ve misyon. İşleri mi iyi yapmaya çalışıyorsunuz, iyi işler mi yapmaya çalışıyorsunuz? Birincisinden çok vardır, bu iyi bir şeydir, ama yetmez. İyi işler yapmak başka bir şey.
"EĞİTİM FAKÜLTELERİNDE HALA FOTOKOPİ EĞİTİMİ VAR”
Öğretmenin kalitesini sorguluyorlar, diyorlar ki; İyi yetişiyor, okuyup araştırıyor mu? Eğitim fakültelerinde hala fotokopi eğitimi var. Öğretmen iyi hazırlanıp rolünü etkili olarak oynayabiliyor mu? Hizmet içi eğitim olanaklarından gönüllü olarak yararlanma düzeyi nasıl? Okullarınıza bir bakın, gönüllü olarak hizmet içi eğitim faaliyetlerine katılma oranına bir bakın.
"SIRADAN ÖĞRETMENLERLE GELİŞME SAĞLANAMAZ”
Öğretmenler ezberlenen, kanıksanan bir durumda mı? Çocuklar öğretmenlerini ezberleyebiliyor arkadaşlar. Artık biz kanıksanmış durumdayız. Çocuklar diyorlar ki, ‘Okulumuzda bir öğretmen var, manyak bir şey ya.” Eğer okullarınızda manyak kimseler varsa, onları koruyup kollayın, kıymetlerini bilin. Normallerle yani sıradan öğretmenlerle gelişme sağlanmaz, ama o farklı düşünen biraz da marjinal diye tanımlanan uç davranan öğretmenleri değerli kabul edin. Onların potansiyelini doğru yöne kanalize edip yararlanmaya çalışın.
Farkındalık yaratma düzeyi ne? Yaptığınız güzel çalışmaları paylaşamadıysanız, farkındalık yaratamamışsınız demektir.
"EĞİTİM İŞİ SADECE OKULUN DEĞİL, HEPİMİZİN İŞİ”
Aidiyet nasıl? Öğrencilerden önce öğretmenler okulu terk ediyor. Veli ise eğitim öğretimi okula ihale eden bir tutum içinde. Sigaraya 10 lira verir, ama okula 10 lira vereceği zaman bunu 50 kere düşünür ve gider 147’yi de arar. Eğitim işi sadece okulun işi değil. Belediye’nin, Sivil Toplum Örgütlerin, ailenin, hepimizin işi. Hangi okul daha başarılı olabilir, çevresiyle bütünleşen oradaki potansiyeli okula kanalize eden. ‘Bana fotokopi al, kömür al v.s’ isteklerle bir iş adamın kapısına dayanmak yerine bir proje oluşturup, onun sponsoru olma noktasında başvurmak çok daha önemli.
"ÇOCUKLARIMIZIN YAŞAMSAL ETKİNLİKLERİNİ MUTLAKA EĞİTİMSEL OLARAK DEĞERLENDİRMELİYİZ”
Eğitim, insanlarımızın yaşamında ne kadar yere sahip? Bir kişi ömür tüketiyor, emekli olup apartman alabilsin çocuğuna bırakabilsin diye. Yarısını da alamıyor. Bir de göstermelik bir önem gösterme var. Özel okula, dershaneye gönderip, istediği araç gereçlerini alıp insanlar her şeyi yaptıklarını zannediyor. 0-6 yaş grubu son derece önemli. Ailenin sosyoekonomik şartlarına da bağlı. İyi şemalar oluşmuş bir 66 aylık çocuk okula geldiğinde öğretmen için kolay oluyor, ama değilse işi zor. Çocuklarımızın yaşamsal etkinliklerini mutlaka eğitimsel olarak değerlendirmeliyiz. Yemeği yer sofradan kalkarız 15 dakika çocuklarımızla sohbet etmeyiz. Karar verme süreçlerine çocuğun katılmasını sağlamalıyız.
Öğretmen isterse kendini parçalasın toplumdaki diğer dinamitler etkinlikleri desteklemiyorsa çok kalıcı olmuyor. O, halde eğitim hepimiz için. 0-6 yaş dediğimiz sizden önceki sürece müdahale edin. Nasıl bilmiyorum. Her biriniz kendinizce bir yol bulursunuz.
"BU SÜREÇTE EN MASUM ÖĞRENCİDİR”
Öğrenciyi sorguluyoruz. Bu süreçte en masum olan odur. Yaptığımız her şey onun eğitim hakkı için. Okula gelmeden aileden yeterince besleniyor mu, okuyor ve araştırıyor mu, yaşamını planlayabiliyor mu, hedefleri ve seçimleri bilinçli mi diye sorguluyoruz. Beslenme deyince öğretmenlerinize dikkat edin, onları iyi beslemezseniz çocukları yerler. Bizim çocuğumuzun planı, test çözmek. Anne soruyor; ‘450’ye çıktın mı, o kadar soru çözdün mü bu hafta?’ Bu arada bir eleştiri yönelteyim, başarılı öğrencileri Gurur Tablomuz diye asıyorsunuz, o yüzde 10’u başarılı olarak gösteriyorsunuz da yüzde 90’ı ne oluyor? Yapılan araştırmalara göre yaratıcı çocukların yaş düzeyi yükseldikçe yaratıcılıkları azalıyor. Demek ki biz ona zarar veriyoruz.
"BİZ OKUMAYI 3 AYDA, ALMANLAR 3 YILDA ÖĞRETİYOR”
Okuma yazmayı biz 3 ayda, Almanlar 3 yılda öğretiyor. Okumak, sözcükleri seslendirmek değil, anlamak demek. Çocuklarımız sınavlarda başarısız oluyorlarsa, bilin ki okuduklarını anlayamadıklarından ve yetirince hızlı olmadıklarındandır. Elin memleketlisi sindire sindire üç yılda öğretiyor, ama okuduğunu anlıyor. Biz ise bir yarış sürecinde bir an önce sözcükleri seslendirsin okusun diye düşünüyoruz. Bu, üzerinde durmanız gereken önemli noktalarından bir tanesi. Program değişti, ‘Çocukları okutmayacaksınız oyun oynayacaklar’ dendi, ancak yine okutuyorlar.
"ÖDÜLLER AMAÇ SAPMASINA NEDEN OLUYOR”
ABD’De sınavlarda ilk 100’e giren öğrenciyi Rodayland Üniversitesi kabul etmeyince skandal olmuş. ‘Neden almadınız?’ sorusuna ‘Odasında oturup test çözmüş, sosyal sorumluluk projelerinde görev almamış, hobileri yok, asosyal” şeklinde cevap verilmiş. İş dünyası bunlara sahip birini tercih etmiyor. Sosyal zekası yüksek, problem çözme becerisi yüksek, teknolojiyi etkin kullanan, iletişim kurabilen bireyleri tercih ediyor. Gelişmiş ülkelerde on yıldır başarılı öğrencilere laptop, tatil, altın gibi ödüller verme işinden vazgeçilmiş. Okul başarısının hayat başarısına oranı %20. Ödüller amaç sapmasına neden oluyor. Çocuğa, ‘Aferin sen bunu yaptın’ dediğiniz zaman doyuma ulaştırıyorsunuz. Daha iyi yapabileceğini ortadan kaldırıyoruz. Bunun yerine olumlu pekiştirici kullanabiliriz. Şöyle; ‘Görüyorum sen bunu çok daha iyi yapmaya başladın.’
"BİZDE MÜZİK DEĞİŞTİ, DANS AYNI KALDI”
1950 yılına kadar öğretme anlayışı baskındı, 1950’den sonra öğrenmeyi öğrenme paradigması, 200’den sonra keşif paradigması gündemde. Hazreti Google var. Asıl önemli olan sağlıklı bilgiyi seçip alabilmek ve ondan yeni bilgiler üretebilmek. "Müzik değişince dans da değişir.” Bizde müzik değişti dans aynı dans.
Ölçme merkezli bir anlayışımız var. Çocukları ölçmeye çalışıyoruz. Çocuklar ölçülmekten usandı, ama biz ölçmekten usanmadık! Kendimize ölçmeye sıra gelince kaytarıyoruz. Araç olan sınavları amaç haline getirdik. Yaklaşık ’luk bir kesimi seçip alıyoruz. Diğerlerini etiketliyoruz.
Sessiz sınıfların daha başarılı olduğunu sanıyoruz. Bundan 30 yıl önce okulda öğrenilenlerin %75’ini kullanıyorken şimdi %2’sini hayat boyu kullanıyoruz.
Üstün zekalı öğrencilerin oranı %2’dir. 1,5 milyon öğrenci sınava giriyor. 30.000 üstün zekalı çocuk eder. Bu çocuklar nerede peki?
EĞİTİM SÜRESİ
Eğitim süresi Japonya’da 240, Almanya’da 220, Kore’de 220, bizde ise 180 gün. Bir yılda 1080 saat ders var, bunun sadece 300 saatini etkili kullanabiliyoruz.”
Yönetim Uzmanı Ömer Köse, sözlerine değişen okul, öğretmen ve öğrenci rolleri, eğitim öğretim hizmetleri, eğitim kurumlarının amaçları gibi birçok konuyu anlattı. Seminer soru ve cevap şeklinde sona erdi.
Renginar M.SALİ