CHP’li vekillerden OHAL fırsatçılığına tepki

CHP’li vekillerden OHAL fırsatçılığına tepki

9.01.2018 09:57:04

CHP İstanbul Milletvekilleri Eren Erdem ve Zeynel Emre'nin katılımlarıyla Yaşar Kemal Sergi Salonu'nda “OHAL'de KHK'lar İle Türkiye Nereye Gidiyor?” konulu panel gerçekleştirildi. Emre, “OHAL'e dayanarak Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet sonlandırılıyor” derken, Erdem, “Parsel parsel satanların istifa ettirilip evlerinde oturduğu ama hayatı boyunca FETÖ'nün tedrisatının kenarından geçmemiş CHP'li belediyelerin FETÖ'cülükle itham edildiği bir ortamdan bahsedi-yoruz” şeklinde konuştu. Her iki siyasetçi de Türkiye'nin darbecilerle mücadele etmek için OHAL'e ihtiyacı olmadığına dikkat çekti. 

5 Ocak Cuma günü CHP Silivri İlçe Başkanı Suna Göçengil ve yönetiminin ev sahipliğinde kaydedilen panele Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar ve eşi Kent Konseyi Danışma Kurulu Başkanı Esma Işıklar, Başkan Yardımcısı Bora Balcıoğlu, Silivri Belediyesi CHP'li Meclis Üyeleri, CHP Çatalca İlçe Başkanı Halil Muharrem Gök, CHP Arnavutköy İlçe Başkanı Ruhi Tuncel, CHP Büyükçekmece İlçe Başkanı Hüseyin Remzi Gökbulak, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve ilçe halkı katıldı. Milletvekillerinden önce katılımcılara seslenen Göçengil ve Işıklar, kısaca ülke gündemini değerlendirdi.

GÖÇENGİL: MECLİS YOK SAYILIYOR
Açılış konuşmasında OHAL sürecini değerlendiren İlçe Başkanı Suna Göçengil, “OHAL kapsamındaki KHK'larla halkımızın özgür iradesi ile oluşan meclis yok sayılmaktadır. Bu anlayıştan demokrasi değil farklı oluşumlar çıkar, bu da ülkemizde asla kabul edilemez bir gerçektir.” dedi.

DİYANETİN EVLİLİK FETVASINA TEPKİ GÖSTERDİ
Göçengil, konuşmasının devamında Diyanet'in internet sitesinde nikâh tanımı yaparak, bulûğ çağına girmiş olanların (kızlarda 9, erkeklerde 12) dinen nikâhlanabileceğini belirtmesine sert tepki gösterdi. “Son günlerde kadınlarımıza, kızlarımıza, çocuklarımıza yöneltilen saldırılar yüzünden toplum artık nefes alamaz oldu. İslam dini ve inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işler yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmakla görevli olan Diyanet İşleri'nin asıl görevini bir kenara bırakarak, 9 yaş olarak belirlediği bluğ çağına gelmiş kız çocuklarının evlenebileceklerini açıklaması kabul edilemez. Bu söylenen aynı zamanda kurum tarafından yalanlanarak da geçiştirilemez. Çocuklarımızın üzerinden elinizi çekin. Bu düzenlemelerden ve söylemlerden derhal vazgeçilmelidir. Değerli katılımcılar, ülkemizin içinde bulunduğu zor şartlardan çıkması hukukun üstünlüğünün sağlanması ve parlamenter demokrasinin eksikliğinin giderilmesiyle mümkündür. Bu ülkenin geleceği için çabalayan insanlar var. Var oldukça da bu karanlık zihniyet asla amacına ulaşamayacak. 2018 yılının ilk haftasını yaşadığımız bu günde insanlık onuruna yaraşır, sevgi, barış ve kardeşlik içinde, aydınlık, çağdaş bir Türkiye dileğiyle yeni yılınızı kutlayarak sözü Belediye Başkanıma vermek istiyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

IŞIKLAR: BU GÜZELİM MEMLEKETTE HÜRRİYET ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK DOLAŞACAK
Baskı ve zulme dayalı birçok uygulamayla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, umut dolu açıklamalarda bulundu. Işıklar, “Değerli hemşerilerim, hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Ülkenin içinde bulunduğu durumu benden çok daha iyi anlatacak iki milletvekilimiz burada. Ben aynı süreci yerelde nasıl yaşadığımıza değinmek istiyorum. Kent çevresi tarımı çerçevesinde, üretimi ve bölgesel refahı canlandırma çalışmaları yapıyoruz. 9 yıldır yağmalatmayıp, ihanet etmediğimiz bu toprakları bir şekilde onlar yağmalamaya çalışıyorlar. Biz de bunlara direnmeye çalışıyoruz. 39 ilçenin içerisinde Silivri'nin cezaevi ve birçok risk taşıyan alanlarına rağmen hep en huzurlu ilçe olması tesadüf değil. Yıllarca burada demlendirdiğimiz kardeşlik ortamını bozmaya çalışanlara rağmen biz inadına bu kardeşlik ortamını yaşatmaya devam edeceğiz. Ve daha da kuvvetlendireceğiz. Her türlü baskıya rağmen lisemizdeki köylü çocuklarına keman çaldırmaya devam edeceğiz. Akıllı tarım yaptırmaya devam edeceğiz. Teknoparklarımızı kurarak, burasını tarım sit alanı ilan ettirerek korumaya devam ettireceğiz. Müzelerimizi kurarak bu kentin tarihi hafızalarını yaşatmaya devam edeceğiz. Komşunun güneşini kapatmadan, rüzgârını kesmeden, betona, demire, ranta teslim etmeden korumaya devam edeceğiz. Kültürü, sanatı bu kentte yaşatacağız. Nazım'ın dediği gibi elini kolunu sallayarak dolaşacak, bu güzelim memlekette özgürlük, eşitlik, kardeşlik, barış, adalet... Buna gönülden inanıyorum. Bizim Zeynel Emre, Eren Erdem gibi milletvekillerimiz var. Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir partimiz var. Onun için ben sözü fazla uzatmayacağım. Bu akşam aramızda olmanızdan dolayı ikinize de gönülden teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz.” dedi.

EMRE, YEREL YÖNETİME ÖVGÜ YAĞDIRDI
Milletvekili Zeynel Emre, selamlama konuşmasında Silivri Belediyesi'ni övgüye boğdu. Emre, “Çok kıymetli CHP'liler ve değerli Silivri halkı, öncelikle hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. Toplantı konusu, hakikaten çok önemli bir konu. Toplumun içinde yaşadığımız düzeni tam anlamıyla kavramış olması, vereceği kararlarda en baş aktörlerden biri olacak. Bizim 3. Bölge milletvekilleri olarak 13 tane ilçemiz var ama içlerinde belki de en çok gurur duyduğumuz ilçelerin başında Silivri geliyor. Tam bir cumhuriyet kenti. Çok doğru yönetiliyor. İlçe başkanımızla, belediye başkanımızla, halkın uyumu, bir sevgi ortamı olması bizim açımızdan geleceğe bakarken de büyük bir cesaret kaynağı olduğunu söylemek isterim” sözleriyle yerel yönetimin koltuklarını kabartan bir girizgah yaptı.

“FETÖ'NÜN 15 TEMMUZ GECESİ DARBE GİRİŞİMİNDE BULUNMASININ ARDINDAN ORTAK TAVIR SERGİLEYEREK BİRLİK VE BÜTÜNLÜK İÇİNDE OLDUK”
FETÖ'ye milli siyaset anlayışıyla ve topyekûn bir seferberlikle karşı durulduğunu anlatan Emre, hükümetin art arda çıkardığı KHK'lar aracılığıyla darbe fırsatçılığı yaptığını ileri sürdü. “Biliyorsunuz 2016 yılı 15 Temmuz'unda bir darbe girişimi yaşadık” diyerek sözlerine başlayan Emre, şöyle konuştu: “Bir cemaatin kadrolaşarak devleti ele geçirmeye çalıştığını, terör örgütüne döndüğünü ve edindiği kadrolarla da devlet yönetimini ele geçirmek amacıyla seçilmiş meşru iktidarı devirmek, parlamentoyu fesih etmek, meclisi bombalamak, tüm milletvekillerinin görevine son vermek yani mili iradeyi hedef alır tarzda bir darbe girişimine giriştiğini gördük. Bu bir açıdan bakıldığında hakikaten çok büyük bir terör eylemi olarak da görülebilir. Bu kısmı Türkiye'nin neredeyse tamamının üzerinde mutabık kaldığı konu. 15 Temmuz'a giden süreçte dokunulmazlık tartışmaları, meclisteki o kavgalı ortam, patlayan bombalar, Türkiye siyasetinin inanılmaz gergin atmosferi belki de bu terör örgütünü cesaretlendirdi ve bir an için muhalefetin de kendilerinden olabileceğine yönelik bir yanılgıya düştüler. Ama Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla Ankara'da bulunan milletvekillerimizin meclise gitmesiyle orada farklı bir sinerji oluştu ve hedefin milli irade olduğu ve demokrasiye her şartta sahip çıkılması gerektiğine yönelik irade ortaya çıktı. Darbe girişimini başarısızlığa uğratan ilk hamle bu oldu. En başta Türk Silahlı Kuvvetleri ve Polis Teşkilatı içerisindeki namuslu, vatansever subaylar ve sonrasında da halkın direnişiyle bu tehlike önlendi. 5-6 gün sonra Olağanüstü Hal ilan edilmek istendiğine yönelik konuşmalar başlayınca Grup Başkanvekilimiz Özgür Özel, “Bu parlamentoya nankörlük yapmayın. Bu darbe girişimini hep birlikte önledik. Toplumun da gerginlikten bıktığı bir ortamdayız. FETÖ ile mücadele konusunda ne istiyorsanız biz her türlü fedakârlığa ve mücadeleye hazırız. Meclisi bypass etmeyin” dedi. Ancak 21 Temmuz'da OHAL ilan edildi.

“OHAL KEYFİ BİR YÖNETİME DÖNÜŞTÜRÜLDÜ"
İlan edilirken, çok kısa bir süre sadece belli düzenlemeler yapılıp asayişin tekrar sağlanması ile birlikte OHAL'in kalkacağı söylenmişti. Anayasanın 120. maddesi OHAL'in hangi şartlar altında ilan edilebileceğini karara bağlamıştır. Büyük asayiş olayları ortaya çıktığında, terör saldırıları olduğunda başvurulacak bir yöntem olarak konulmuş. Ancak devamında 121. madde de OHAL süresince OHAL'in gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler çıkarabileceğini söylemiştir. İşte tam da burada kırılma noktaları yaşanıyor. Özellikle CHP'nin demokrasiye bağlılığı AKP tarafından halka başka şekilde yansıtılıyor. Çünkü FETÖ ile mücadele konusunda çıkartılan KHK'lara kimsenin çok da itirazı olmadı. Burada önemli olan nokta meclisin tamamen devre dışı bırakılması, yaşanan darbe girişiminin bütün yönleriyle araştırılmasının engellenmesi, kurulan komisyonun çalıştırılmaması, darbe girişiminin o kadar şehidin, gazinin olmasına rağmen bir Allah'ın lütfu olarak görülmesi ve peşinden şaibeli bir referandumla anayasa değişikliği yapılması, ki OHAL altında anayasa değişikliğinin yapılmamasına yönelik de onlarca ülke uygulaması defalarca tarafımızdan anlatılmasına rağmen özellikle son çıkan KHK'larla birlikte en sonuncusunda 105 tane madde olmak üzere çok sayıda değişiklik yapıldığını görüyoruz. Bu değişikliler içerisinde kış lastiğine ilişkin düzenlemeler var. Yerel yönetimleri ilgilendiren düzenlemeler de var. Taşerona ilişkin düzenlemeler de var. Ceza Yasasına ilişkin düzenlemeler de var. Tek bir elden, iktidar partisi milletvekillerinin dahi haberi olmadan değişiklik yapıldığını görüyoruz.

“DEVLET KHK'LARLA SIFIRDAN İNŞA EDİLİYOR”
Ben size en yalın haliyle yasa nasıl yapılır onu anlatayım. Hükümet tarafından Bakanlar Kurulu imzası ile bir teklif gelir meclise, kanun tasarısı ve teklifleri, TBMM Başkanlığı'nca doğrudan ilgili komisyona gönderilir. Tasarı ve teklif üzerindeki görüşmeler yapılır, her bir madde defalarca konuşulur. Medyaya açıktır. Müzakereler sonucunda alt komisyona gidilmesi kararlaştırılırsa alt komisyona gider. Alt komisyonda değerlendirilir, birçok değişiklik olur, tekrar ana komisyona gelir. Orada geçer. Daha sonra muhalefet, muhalefet şerhini yazar. Meclis Genel Kurulu'na gider. Mecliste bir kez daha elde geçer, hatta medyaya yansıdığı için kamuoyu oluşur, bu kadar şeffaf bir ortamda bu yasa değişikliği geçer. Milletvekillerinin oy çokluğu ile kabul edilen yasa daha sonra cumhurbaşkanının onayına sunulur. Kabul edilirse resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe girer. Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmez ise tekrar TBMM'ye gönderilir. Resmi Gazete'de yayınlandıktan sonra ana muhalefet partisinin anayasa mahkemesine götürme imkânı vardır ya da mecliste belli sayıda milletvekilinin imzası ile anayasa mahkemesine gider. Bu böyle çetrefilli bir şey olsun diye yapılmış bir şey değildir. Çeşitli tecrübeler sonucunda devlet en sağlıklı nasıl işler üzerine ülkelerin kendi örf, adet, gelenek, yasal mevzuat doğrultunda oluşan uygulamalarıdır. Şimdi bunların hiçbir olmuyor arkadaşlar. Kimler tarafından hazırlandığı belli olmayan, birkaç bürokratın sarayda hazırladığı ve gece yarısı internetten ilan edildiği bir ortamda emin olun iktidar partisi milletvekillerinin de interneti açıp acaba hangi yasa geçmiş dediği bir duruma geldik. Bu durum bizi nereye götürür? İşte Türkiye nereye gidiyor dediğimiz nokta aslında tam olarak da bu. Bu kısmı halka doğru anlatmamız gerekiyor. Çünkü “FETÖ ile mücadeleye muhalefet karşı çıkıyor, şu anda biz terör örgütleriyle mücadele ediyoruz, bunu yapmamız lazım” deniyor. Değerli arkadaşlar, şu anda biz fragmanı izliyoruz, 2019'dan sonra bu ülkede inşa etmek istedikleri rejimin temel taşlarını döşemek istiyorlar. Neden “Hedef 2023” diyorlar? Neden, “100 yıllık reklam arası” diyorlar? Cumhuriyete son vermek ve hedefledikleri sistemi kurmak istiyorlar. Cumhuriyetin kurulması 1919'da Atanın Samsun'a çıkmasıyla başladı. İşte onun için bizde hedefimiz 2019 diyoruz. 2019'da bunları tarihin çöplüğüne göndermemiz lazım. Biz medyayı belli oranda kullanabiliyoruz. Sizlere çok iş düşüyor. Doğru bir argümanla halkı ikna etmemiz lazım. Ortada bir milli irade var. Milli irade öyle %50'nin falan değil %100'ün temsil edildiği yerdir. Şu anda halkın iradesine hipotek koyan bir saray rejimi var. Olan biten budur. Türkiye OHAL altında sağlıklı bir seçim atmosferine de gidemez. OHAL'in bir an önce kalkması lazım.

“BUGÜNE KADAR OHAL İLE İLGİSİ OLMAYAN ONLARCA DÜZENLEME, OHAL KHK´LARI YOLUYLA YAPILMIŞTIR”
OHAL ilan edilmesi gerekçesiyle zerre kadar ilgisi olmayan, onlarca kanun üzerinde değişiklik yapıldı. Mesela çok çarpıcı bir örnektir, "Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu'nda Değişiklik” de OHAL altında yapıldı. Ortada bir düşman algısı ve o düşmanla mücadele ettiğini söyleyen bir siyasi irade var, tüm Türkiye'de bu gerekçeyle halk iradesini ipotek altına almış. Anayasa mahkemesi de içinde bulunduğumuz korku ortamı nedeniyle gerekli denetimi yapamadı.
Anayasa hukukçuları, “OHAL tıpkı bir hastanın komaya girmesi gibidir” der. Nasıl ki hastanın komadan çıkış süreci uzadığı müddetçe hayat fonksiyonlarına kavuşması bir o kadar güçleşirse, OHAL altında yönetilen ülkelerde de bu süre ne kadar uzarsa normal bir demokrasiye kavuşma süresi ve bırakacağı tahribatta o kadar artar. Sonuçta uygulama yönüyle bir içtihat yaratılıyor. OHAL uzadıkça cumhuriyete ve demokrasiye verilen tahribatta o kadar artacaktır.

“BUNLARI İSTANBUL'UN TARİHİ ÇÖPLÜĞÜNE GÖNDERELİM”
Atalarımızın Cumhuriyeti kurduğu güç şartlardan daha zor durumda değiliz. Yapmamız gereken bunları İstanbul'un tarihi çöplüğüne göndermek, Türkiye'yi hak ettiği iktidara kavuşturmak, ülkemizi, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak olmalı.”

ERDEM'DEN İLÇE ÖRGÜTÜ'NE VE SİLİVRİ BELEDİYESİ'NE ÖVGÜ YAĞMURU
Emre sözü CHP Milletvekili Eren Erdem'e bıraktı. Erdem, CHP Silivri İlçe Örgütü ve Silivri Belediyesi hakkında övgü dolu cümleler kullandı. Genç milletvekili, “Biz cumhuriyet tarihinin en şanslı ve en şanssız milletvekilleriyiz. Yaklaşık 2,5 yıllık milletvekili oluşumuz içinde bir darbe girişimi, bir erken seçim, bir referandum, iki genel seçim gibi bir süreç yaşadık. Dolayısıyla 95 yıllık tarihimizin bütün makûs hadiselerinin prototipi mahiyetinde her şeyi gördük. 95 yaşındayız şu anda, o derece bir tecrübe kazandık. Zeynel Bey de bizim onurumuz, gururumuzdur. 3. Bölge'den Darbe Komisyonu'na girmiş olması ayrıca bu bölgenin milletvekili ve örgütü olarak sizlerin de onurudur. Kimlik mücadelesinin bu kadar derinleştiği bir dönemde, kadın kimliğinin bu kadar hiçleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde, siyasette duruşuyla ve mücadelesiyle var olan İlçe Başkanım ve dünyada yediğim en güzel kuru fasulyeyi yememe vesile olan Çatalca İlçe Başkanım, Kadın Kolları Başkanım ve Gençlik Kolları Başkanım buradalar. Değerli arkadaşlar belediyecilik sadece peyzaj yapma işi değildir. Belediyecilik kent modelleri yaratma işidir. Bu bağlamda İstanbul gibi bir metropolün hududu içinde ekolojik tarımsal bir kent modellemesi üretilebileceğini müstesna bir örnek olarak gösteren Belediye Başkanımız da burada. Ona da teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.

“İŞİNE GELMEYEN HERKESİ FETÖ'CÜ OLMAKLA SUÇLUYOR”
İktidarın kendileri gibi düşünmeyen, muhalif söylemi olan herkesi FETÖ'cü ilan ettiğini dile getiren Erdem, panel konusuna şöyle giriş yaptı: “Zeynel Bey çok detaylı ve teknik yönleri doğru bir analiz yaptı. Ben ona katkı olması açısından farklı bir açıdan yaklaşacağım. AKP, bizde söylüyoruz bunu FETÖ'ye “Siz darbecisiniz” diyor. FETÖ, AKP'ye “Siz hırsızsınız” diyor. Biz ikinizde haklısınız diyoruz. Genel Başkanımıza dâhil FETÖ'cü deme noktasına geldiler. Operasyon Ergenekon kitabını yazan bir zatı muhteremin halen parlamentoda milletvekili olarak oturduğu bir ortamda FETÖ ile mücadele edildiği söyleniyor. Parsel parsel satanların istifa ettirilip evlerinde oturduğu ama hayatı boyunca FETÖ'nün tedrisatının kenarından geçmemiş CHP'li belediyelerin FETÖ'cülükle itham edildiği bir ortamdan bahsediyoruz. FETÖ davalarına para karşılığı ayarlanan gizli tanıklar dahil ediliyor. Bir ifade veriyor, verdiği ifade neticesinde yargılanıyorsunuz. Burada en çok mustarip olan Belediye Başkanları. Niye? Belediye Başkanı içinde bulunduğu ilçede iktidar. Bir muhalefeti var. Muhalefetinden biri gidiyor, “Belediye Başkanı FETÖ'cü” diyor. Kimi söylediğinin bir önemi yok. İstediği ifade bu. Delil yok, belge yok, evrak yok. Derdi hukukun işlemesi değil, iktidar olamadığı alanları ele geçirmek. Nasıl ele geçirecek? Zorla. Biz önümüzdeki ilk seçimlerde bu arkadaşların kati suretle İstanbul başta bütün büyük şehirleri kaybedeceğini göreceğiz.
Bugün bir olay yaşandı, onu anlatmak istiyorum size. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Paris'te görüştüğü Macron ile ortak basın toplantısı düzenledi. Bir gazeteci Erdoğan'a, “MİT tırlarıyla terör örgütüne destek verdiniz mi?” diye sordu. Bir cumhurbaşkanı, devlet adamı bu soruya nasıl cevap verir? Erdoğan ne dedi biliyor musunuz? “FETÖ'cüsün sen” dedi. Adam “Ben Fransız bir gazeteciyim” dedi. Erdoğan, “Ama FETÖ ağızıyla konuşuyorsun” dedi. Yarın bütün Avrupa bunu konuşacak. Yazık değil mi, bu ülkenin itibarını zedeliyorsun. Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir sokak kabadayısı ağızıyla idare edilecek bir devlet mi? Biz devlet liderlerinin Mustafa Kemal Atatürk'ün önünde ceketini iliklerken elinin titrediği bir devlet olduk. Şimdi sen böyle bir devlet adamının mirasının üzerine çıkıp da Fransa da bir gazeteciyle ağız dalaşı mı yapıyorsun? Yakışır mı bu? Kendine güveniyorsan, böyle bir kabahat işlemediysen, suçun yoksa verirsin cevabını ve Türkiye'nin itibarını zayıflatmazsın. Biz ülkemizin itibarının zarar görmesini istemiyoruz.”

“CUMHURİYETİ ORTADAN KALDIRMA TELAŞLARI VAR”
Türkiye'nin darbecilerle mücadele etmek için OHAL'e ihtiyacı olmadığını söyleyen Erdem, “Bir şey söylediğimiz zaman “Terörle mücadele için OHAL çıkartıldı” diyorlar. Ama terörle mücadeleyle alakalı uygulamalardan çok daha fazla terörle mücadele dışındaki uygulamalarla karşı karşıyayız. Tek partilerin iktidarda olduğu ortamlarda hükümetlerin koalisyon hükümeti olmadığı için terörle mücadele konusunda OHAL yetkililerine ihtiyacı yoktur. Neden? Fikir ayrılığı yok çünkü. Kabine tek bir partinin kabilesi. Muhalefet terörle mücadele konusunda hükümete her türlü desteği ve yetkiyi vermiş. Yapılan iş, rejimi değiştirmeye dönük bir iştir. Bu işin toplumda yarattığı infialden dolayı da işte KHK'larla taşeronu kaldırma gibi süslemeler yaparak toplumdaki öfkeyi azaltmaya çalışıyorlar.” dedi.

“MECLİSİN İÇİNİ BOŞALTTILAR”
TBMM'nin parmak kaldır-indir arenasına dönüştüğünün altını çizen Erdem, meclisin zayıflatıldığı iddiasını çarpıcı bir örnekle anlattı, akabinde partililere önemli mesajlar verdi: “Parlamentoda bir arkadaş vardı. İsmi Osman Aşkın Bak. Şu anda Spor Bakanı. Yaptığı tek bir iş vardır arkadaşlar. CHP'den konuşma yapmak için kürsüye çıkan biri olursa, en öne oturur, derdini tam anlatamasın diye ona bağırır. Bazen bağırdığı şeyin ne olduğunu kendi de bilmez, avvv-uvv diye abuk subuk sesler çıkarır. Bu arkadaş sadece bağırarak Bakan oldu. Kavgalarda en öndedir. En çok o yumruk atar. Güreşçiydi kendisi zaten. Biz araştırma önergesi getiririz. Örneğin, çocuk evliliklerinin araştırılması önergesi. Çıkar Zeynel Bey konuşma yapar. İktidar partisi milletvekillerinin ne yapması lazım? Ne anlatıyor, bir dinleyelim demeleri gerekir. Zeynel Bey konuşurken içerdeki milletvekillerinin sayısı 5-6 falandır. Oylamaya 3 dakika kala biri çıkar çan çalar! Böyle dereden tepeden boşalır yerlerine otururlar, hayır oyu verirler, tekrar çıkar giderler kulislerinde ihale kovalamaya. Zaten bu sistem, parlamentoyu işlevsizleştirmiş bir sistemdir. AKP bunu yaptı zaten.

“ANCAK ÖRGÜTLÜ GÜCÜMÜZLE VAR OLABİLİR VE İKTİDARA YÜRÜYEBİLİRİZ”
Buradan çıkışın bir tek yolu var. Bizim yarından tezi yok hem örgütlü hem de bireysel mecramızda kapı kapı, kahve kahve, esnaf esnaf dolaşmamız, insanları Erdoğan karşıtlığı ya da benzer klişelerle değil, samimi bir uslüpla ikna çalışmalarına başlamamız gerekiyor. Bunu aksatmadan yapmamız lazım. Bizim televizyonumuz, medyamız yok. Ancak örgütlü gücümüzle var olabilir ve iktidara yürüyebiliriz. Bu bağlamda 2019'da veya ondan öncesinde bilemeyiz oluşabilecek her türlü seçime kararlı bir şekilde, mücadele azmiyle hazırlanmamız gerektiğini ve bu kararlılığımızı alanlarda göstermemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum. Anketlerde görüyoruz ki durumları çok kötü. Bu durumu tersine çevirmeleri zor görünüyor. Biz İstanbul'u alacağız. İstanbul'da çok fazla ilçe alacağız. Ankara'yı da alacağız. Balıkesir'i de alacağız göreceksiniz. Antalya'yı alacağız. Arkasından da yerellerden aldığımız güçle Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağız. O yüzden şu dönem iki şeyi yapmamamız gerekiyor. Birincisi örgütlerimizi yıpratmayacağız. Onlar en çok yerel yönetimlerimize saldırıyor. İkincisi de yerel yönetimlerimizi yıpratmayacağız. Bütün tartışmalarımıza son vereceğiz. Örgütümüze ve yerel yönetimimize sonuna kadar sahip çıkacağız. Aslanlar gibi arkalarında duracağız. Kongrelerimiz yapıldı, kongrelerimizde bütün tartışmalar bitti. Hedefe kilitlenerek yoldaşlık ruhuyla adım adım amacımıza yürüyeceğiz. Sizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.”

Panelin son bölümünde konuşmacılara soru yöneltmek isteyen katılımcılara söz verildi.
Hazal BAŞARAN

  • ETİKETLER
PAYLAŞ
« Önceki Seymen çöplük olmasın!
Sonraki » Hak, hukuk, adalet...

YORUM YAP