
Daha önce görev yaptığı Diyarbakır’dan Silivri’ye gelir gelmez düzenlediği öğrenciler arası ses yarışmaları, öğrenci ve öğretmenler koroları ve bir dizi müzik konserleriyle tanıdığımız Müzik Öğretmeni Volkan Yaran’la bir söyleşi gerçekleştirdik. Aşık olduğu müziği, hazırladığı etkinlikler ve icra ettiği mesleği sayesinde başta öğrencilere, meslektaşları ve topluma aşılamayı, sevdirmeyi, daha anlaşılır hale getirmeyi, bununla birlikte kültürümüzü yaşatmayı hedefleyen Volkan Yaran, çalışmalarını istikarlı bir şekilde sürdürüyor. Önce 200, daha sonra 300 kişilik Öğrenci Korosu, Öğretmenler Korosu, Popüler Müzik Konseri, Hicaz Şarkılar Konseri, Rumeli Türküleri, Yunus Emre, Neşet Ertaş Anma Konseri, Türk Sanat Müziği, Piyano-Şan Konseri, Keman-Piyano Konseri ve bir dizi amatör ses yarışmaları organizasyonlarına imza atan Volkan Yaran, şimdi de koleksiyonunu yaptığı enstrumanları sergilemeye hazırlanıyor. Öncelikle Yaran’ı hep birlikte biraz daha yakından tanıyalım.
"TENEKE KUTULARINI TERS ÇEVİRİP "BATERİ” ÇALARDIK”
Renginar Sali: Müziğe ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Enstruman çalmayı ne zaman öğrendiniz?
Volkan Yaran: Müzikle tanışmam şöyle oldu; yıl, 1987... Çocuktum ve müzik o dönemlerde mahalle düğünlerinde duyduğum bir şeydi. Onu ne internet, ne telefon, ne de bilgisayardan duyardık. Ya radyodan ya da TV den, TRT’den… Ama müzikle ilk, düğünlerde tanıştım. Yazın, hafta sonlarını heyecanla beklerdim. "Ne zaman düğün olacak” diye… Çünkü, merakla beklediğim orkestracı abiler gelecekti, kuracaklardı orkestralarını ve sonra ben heyecanla onları izleyecektim ... Yaz mevsiminde, düğünler genellikle hafta sonu olurdu. Bu düğünlerde özendiğimiz "bateri” yi, abim ve kuzenimle tenekelerden yapardık. Onlar, tenekeleri ters çevirip tahta çubuklarla çalardı. Ben de uzun bir ip bağladığım küçük bir tahta çubuğu mikrofon yapar, türkü söylerdim. Bu heves, beni eski bir kasetçalara, öğrendiğim bir kaç türküyü ses kaydı yapmaya kadar götürdü. Sonra bir arkadaşımın bana küçük bir "org” getirip " Volkan, sen bunu çalarsın, senin müzik kulağın iyi” dediği o gün, gerçek bir müzik aleti ile tanıştım.
HACI BEKTAŞİ VELİ KÜLTÜR DERNEĞİ’NDE BAĞLAMA DERSLERİ...
Bir süre sonra, biraz daha büyük bir org edinmiştim ve orgta birçok şarkı çalar olmuştum. Fakat org , elektronik sesler ürettiğinden beni pek mutlu eden bir şey değildi. Türkülerde duyduğum, sıkça dinlediğim "bağlama” yı öğrenmek istiyordum. Lise 1. sınıftaydım. Hacı Bektaşi Veli Kültür Derneği’nde "Saz kurslarına” kayıt oldum ve orada yaklaşık 6-7 ay eğitim aldım.
"LİSEDE, TİYATRO PROVALARINDA "SESİMİN BEĞENİLMESİ” İLE TÜRKÜ SÖYLEMEYE BAŞLADIM”
Bağlama çalıyordum. Yeni yeni ve çalabildiğim türküleri çekinerek söylemeye çalışıyordum. O dönem katıldığım "Haykırış Tiyatro Topluluğu” nda, dostlukları bugüne dek süren iyi arkadaşlarım olmuştu. Provalara sazımı getirmemi isterlerdi. Ben çalardım ve hep beraber türküler söylerdik. Arkadaşlarımın bana, her defasında sesimi beğendiklerini söylemeleri, kendime ve müziğe olan inancımı artırıyordu gittikçe… Daha çok dinliyor, çalışıyor ve yeni türküler öğreniyordum.
"KONSERVATUAR OKUMA İSTEĞİM HAYKIRIŞ KÜLTÜR SANAT MERKEZİ’NDE DOĞDU”
Ve daha sonraları tiyatro ekibimizi ve bizi çalıştıran öğretmenimizle kurduğumuz Haykırış Kültür Sanat Merkezi’nde müzikle tanışmaya devam ettim. Orada müzik dinletileri, sinema gösterimleri, tiyatro, halk oyunları gibi etkinliklerle geçirdiğim 2 yıl, bende müziğe dair olumlu fikirler geliştirdi. Artık ben ‘Konservatuar okumalıyım, müzik okumalıyım’ diyordum. Çok geçmeden araştırıp yetenek sınavlarına hazırlandım. İlk girişimde olmasa da 2. yıl iyi bir şekilde hazırlanarak amacıma ulaştım. Balıkesir Üniversitesi Müzik Öğretmenliği bölümünü kazandım. Burada 4 yıl "Klasik Batı Müziği” ağırlıklı bir eğitim aldım. Keman ve piyano çalıyordum.
"TÜRKÜLER, BANA TOPRAKTAN, ÖZDEN GELİYOR”
Ama bu topraklarda doğmuş, büyümüş biri olarak Klasik Müzik icra etmekten çok mutlu olamıyordum. Evet, tarihi gelişimi, dönemleri ve müzikolojik açıdan çokça önem taşıyan bu müziği sadece notalarla tanımak, icra etmek, o kültürü yaşamamış biri olarak güç oluyordu. Çocukluğumda, evde dinlediğim, mahalle düğünlerinde sürekli söylenen o türküler hep bir başka geliyordu bana. Topraktan, özden geliyor.
"MAHALLEDEKİ "YÖRE DÜĞÜNLERİ” İLK MÜZİK OKULUM OLDU DİYEBİLİRİM”
Çocukluğumun geçtiği İzmir –Gültepe’de genellikle Kars ve Erzrum’dan göç almış insanlar yaşardı. Dedelerim de göç etmişlerdi asıl memleketim olan Erzurum –Şenkaya’dan, buralara, İzmir’e...
Her ne kadar büyük şehir de olsa, sonuçta insanlar bulundukları yerlerde kültürleri ile yaşıyorlar. Kültür, varolabildiğince mutlaka yaşıyor. Çocuktum. Yazın mahalle düğünleri olurdu hep. Babamın mesleği gereği ışıklandırma taktığımız düğün meydanında, hemen orkestradaki müzisyen abilerin yanına gider, onları büyük bir keyifle izlerdim. Hazırlıklarını yaparken yardımcı olurdum. Hatta yemek için mola verdiklerinde orkestrayı bana teslim etmelerini heyecanla beklerdim. Çünkü bilirdim ki beni bırakacaklardı orksestranın başına ve ben bateriye oturup adını sonradan öğrendiğim "baget” lerle küçük ritm oyunlarıyla müziği tadacaktım. Sonra başlayacaktı müzik ve ben büyük bir merakla izleyecek, söylenen uzun havaları, halayları, türküleri dinleyecektim... Sonrasında nereden bilecektim ki, bu türküleri, yıllar sonra, bu düğünlerde benim de söyleyeceğimi, çalacağımı? Üniversitede okurken yazın çalıştığım düğünlerde, bu yöresel müzikleri, 2008 yılına kadar davul, zurna, bağlama ve iki yöre ses sanatçısıyla 3-4 yıl orkestralarda meşk ettim. Bu orkestralar, bu yöre düğünleri adeta, benim ilk müzik okulum oldu...
"İLK BESTEMİN ALBÜMDE SESLENDİRİLMESİ MÜZİĞE OLAN İNANCIMI ARTTIRDI”
Renginar Sali: İlk beste deneyiminiz nasıl gerçekleşti?
Volkan Yaran: Üniversite son sınıftaydım. Bir gün, okul camında asılı bir duyuru gördüm. "Yunus Emre Şiirleri Halk Müziği Beste Yarışması”… Bu Kültür Bakanlığı destekli bir yarışmaydı. Eskişehir Odunpazarı Belediyesi’nin düzenlediği bu yarışmaya, Yunus’un beş şiirini besteleyerek katıldım. Yarışmada "Mansiyon Ödülü” kazandığım bir bestemin, "Selam Olsun” isimli bir albümde seslendirilmesi ile müziğe olan inancım iyice artırmıştı. Artık, Karacaoğlan, Pir Sultan, Yunus Emre gibi halk edebiyatı şair –ozanların şiirlerine ilgi duyuyordum. Halen, Karacaoğlan, Yunus Emre, Gevheri, Pir Sultan Abdal gibi ozanların şiirleri üzerine zaman zaman "beste ” yapmaktayım.
"BENİM BESTELERİM” DEMEYİ DOĞRU BULMUYORUM”
‘Benim bestelerim’ demeyi pek doğru bulmuyorum. Çünkü; bu sesler tarih boyunca hep vardı. Ben ya da bir başkası oluşturmadı sonuçta. Bence bestecilik, bu "varolan” seslerin bazı zamanlarda, çeşitli kültürel unsurlarla, duygularla bir araya gelmesi, getirilmesidir.
"HERŞEY PAYLAŞTIKÇA GÜZELLEŞİR; MÜZİK DE ÖYLE...”
Renginar Sali: Öğretmenlik yönünüz nasıl?
Volkan Yaran: Öğrenmeyi, bilgiyi paylaşmayı çokça severim. Öğretmen; büyük bir arzuyla bilgisini, yaşamını paylaşandır bence. Herşey, paylaştıkça güzelleşir. Müzik de öyle... Müziği anlamaya çalışan bir öğretmenim ben. Sanatın paylaşarak, birebir yaşayarak daha çok insana ulaşması gerektiğine inananlardım. Doğu hizmetini yaptığım Diyarbakır’da, bir yatılı okulda bunu öğrencilerimle uzunca vakitler müzik çalışarak, paylaşarak birebir gördüm.
"MÜZİK; DUYULANDAN ÖTE BİRŞEY...”
Müzik, dinlediğimiz seslerden öte bir varlık... O seslerde var olan kültür, o seslerde var olan tarih, o seslerde var olan gelenek... Dinlediğimiz, 3-4 dakikaya sığdırmaya çalıştığımız bir ezgi, aslında öylesine bir kültürel süreçle oluşuyor, vücut buluyor ki, biz sadece dinlediğimiz, hissettiğimiz kadarıyla mutlu oluyor, onu anlamaya çalışıyoruz… Müzik; bir kültür ürünü ve onu var eden bir gelenek, tarihsel bir süreç var sonuçta. Bir ozan’ın yaktığı türkünün köyden –kente ulaşana dek bulunduğu sosyal yaşamın farklılıkları değişim gösterebiliyor. İşte müzik, bir kültür ürünü olarak adeta yaşamın bir parçası haline gelmiş ve bu tarihsel süreçlerle bizlere ulaşmış. Müzik, kültürlerle yaşayan bir varlık. Ona "Nerelisin? Ne’sin?” gibi sorular yöneltmeden, onu anlamaya çalışarak dinlemeli, söylemeli sanki... Çünkü; müzik; bir şeyler anlatıyor bize. Mesela "kültür” gibi …
DİYARBAKIR’DA CELAL GÜZELSES, SİLİVRİ’ DE AŞIK VEYSEL …
Öğrencilerimize Halk Müziğini, ozanlarımızı tanıtmak, sevdirmek ve onları müziğe yönlendirmek adına düzenliyorum bu etkinliği. Gelenekselleşen bu etkinliğin ilkini Diyarbakır’da, Celal Güzelses, 2012 yılında Aşık Veysel, 2013’te Mahsuni Şerif ve bu yıl da Neşet Ertaş adına düzenliyorum. Bu şekilde, her yıl bir ozanın adını yaşatarak çocuklarımızı türkülerle tanıştırmayı, yeteneklerini geliştirmeyi amaçlıyorum. Ayrıca bu yıl 3. sünü gerçekleştireceğimiz "Minik Şarkıcılar Amatör Ses Yarışması” ile okul öncesi dönemde öğrenim gören anasınıfı öğrencilerimizi şarkı söylemeye yöneltmeye çalışıyorum. Müzik zevklerinin bu şekilde gelişeceğini düşünüyorum.
Renginar Sali: Yorumculuk, bestekarlık derken, çalgılara da çok özel bir ilginiz var. Büyük bir koleksiyona sahipsiniz.
Volkan Yaran: Sergide 15 yıldır biriktirdiğim Dünyada ve ülkemizdeki farklı kültürlere ait çalgılar yer alacak. Bunların bazıları şöyle; Kopuz (Orta Asya), Santur (İran) / Ocarina (İtalya) / Ağız Komuzu (Orta Asya) / Afgan Domrası (Afganistan), Tırnak Kemençesi (Türk Müziği), Kavala (Mısır ), Türkmen Dutarı (Türkmenistan), Çerkez Mızıkası ve ülkemizeki birçok kültüre ait halk müziği çalgıları.
SERGİYE DAVET
"Musiki Güldeste” Volkan Yaran Etnik Çalgılar Sergimizin açılışı 15 Mayıs Perşembe günü saat 17.30’da Silivri Belediyesi Nikah ve Sergi Salonu’nda gerçekleştirilecek. Koleksiyonumda yer alan ülkemizin dört bir köşesinden ve dünyanın çeşitli yerlerine ait yaklaşık 120 adet çalgı 102 tanesi sergilenecek. 17 Mayıs Cumartesi günü saat 19.30’da kapanışı konserle yapacağız. Tüm müzikseverleri bekleriz.