
Dünya ekonomisi son yıllarda dev bir iflas dalgasıyla boğuşuyor. Jeopolitik gerilimler, pandeminin hala devam eden etkileri, sıkılaşan para politikaları ve artan enflasyonun etkisiyle dünya genelindeki şirketleri adeta darboğaza sürüklüyor. Bu sürüklemenin de etkisiyle şirketler faaliyetlerini durdurmak zorunda kalıyor. Bu küresel ekonomik çalkantı başta ülkemiz olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde etkisini giderek arttırıyor.
Küresel İflas Dalgası ve Etkileri
Şirketler tek tek iflas bayrağını çekiyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin yanı sıra dev firmalarının da iflasa sürüklendiğini görmekteyiz. En çok etkilenen sektörlerse perakende, inşaat ve teknoloji sektörü. Yaşanan bu iflaslar sadece şirketleri etkilemekle kalmıyor aynı zamanda binlerce çalışanı ve tedarikçisini beraberinde sürükleyerek devasa bir domino etkisi yapıyor.
İflasları Hızlandıran
Finansal Baskılar
Artan girdi maliyetleri, yüksek enflasyon, döviz kurundaki oynaklık ve kredi faizlerinin yükselişi firmaların finans bütçelerini ciddi oranda tehdit ederek iflas süreçlerini hızlandırmış oluyor. 2024 yılında Türkiye'de iflas eden ve konkordato ilan eden şirket sayısında bir önceki yıla kıyasla gözle görülür bir artış yaşandığını görmekteyiz. Resmi istatistiklere göre 2024 yılında %23'lük bir artışla şirket iflasları rekor seviyeye ulaşmış durumda.
Toplumsal Boyutu: Bir Travma Hali
Aslına bakarsanız bu durum finansal bir sürecin ve sonucun ötesinde toplumsal bir travma yaratıyor. Öyle ki aileler dağılıyor, çalışanlar işsiz kalıyor ve aynı zamanda iflas eden şirketlerin tedarikçileri zincirleme bir reaksiyonla zor duruma düşüyor.
Hükümetlerin Sorumluluğu
ve Çözüm Önerileri
Küresel ve yerel düzeyde yaşanan bu iflas dalgası, hükümetlerin ekonomi politikalarını yöneten kadrolarınaysa büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu kapsamda yapılması gerekense şirketlerin finansal sürdürülebilirliği sağlanmalı ve ekonomiyi canlandırmaya yönelik en acil şekilde önlemler alınmalı.
Firmaların kredilere erişimi kolaylaştırılmalı, vergi avantajları sağlanmalı ve bürokratik engeller azaltılmalıdır. Hukuki süreçlerin şeffaflığının artırılmasıysa işin diğer boyutu.
Bunun yanı sıra şirketlerin kriz yönetimlerindeki kapasiteleri güçlendirilirse şayet daha fazla insanın hayatının kararmasının ve ceplerimizin daha fazla etkilenmesinin önüne geçilebilir. Diğer taraftan şirketlerin dijitalleşmeye yatırım yapması ve esnek iş modelleri geliştirmesi de çok önemli.
Bu adımlar atılırsa şayet hem küresel boyutta hem de ülkemizde daha güçlü bir geleceğin temelleri atmış olur. Aksi durumda son 12 yılın zirvesini görerek rekor kıran şirket iflaslarındaki artışların önüne geçilemez.
Şirket İflasları:
Bir "Temizlik" Süreci mi?
Tam da bu noktada şirket iflaslarının aslında ülke ekonomisi için bir noktada iyi bir şey olduğunu belirtmem gerek. Keza verimsiz, rekabet edemeyen ve piyasa koşullarına uyum sağlayamayan şirketlerin elenmesi gerekiyor ki kaynakların daha verimli kullanılsın ve bu kaynaklar etkin çalışan firmalara yönelsin. Bu durumsa uzun vadede genel ekonomik verimliliği ve rekabet gücünü artırabiliyor.
Özetle şirketlerin iflasları kısa vadede ekonomik sıkıntılara, işsizliğe ve belirsizliğe yol açması nedeniyle olumsuz bir durum olmakla birlikte uzun vadede ekonomik sistemin kendini yenilemesi, kaynakların daha verimli kullanılması ve daha sağlıklı bir rekabet ortamının oluşması açısından temizlik süreci olarak görülebilir. Burada önemli olan kritik noktaysa iflasların kontrolsüz bir domino etkisi yaratmasını engellemeye yönelik ekonomik toparlanmayı destekleyecek politikaların uygulanmasıdır.