İhsan Özkes

Son Yazısı 17.12.2009


Muaviye (602-680) yerine oğlu Yezit’i (646-683) halife tayin etmişti. Muaviye’nin ölümü (680)’ nden sonra Yezit’in önünde tek engel Hz. Hüseyin’di. Çünkü Yezit’in halifeliğini içine sindiremeyen insanlar halife olarak Hz. Hüseyin’i istiyorlardı. Yezit, Hz. Hüseyin’i Medine’de ve Mekke’de yok etmenin zorluğunu biliyordu. Bu nedenle Hz. Hüseyin’i Medine ve Mekke’den çıkarmanın planlarını yaptı. Medine ve Mekke valilerini sıkıştırarak Hz. Hüseyin’in Hicaz bölgesinden çıkmasını sağlayacak, böylece Hz. Hüseyin’i tuzağına düşürecekti.

Yezit, Mervan bin Hakem (623-685)’in de tavsiyesiyle Medine valisi Velid bin Utbe’den, Hz. Hüseyin’in biatini alması için emir verdi. (Biat; İslam devletinde idare edenle idare edilenler arasında yapılan bağlılık akdidir. Biat etmek; yöneticilik tevdi etmek, birinin yöneticiliğini benimsemek anlamındadır.) Velid b. Utbe, Yezit’in amcaoğludur. Zira Velid’in babası Utbe, Muaviye’nin kardeşidir. Yezit, Velid’den Hz. Hüseyin’den biat alınmasını, aksi takdirde öldürülmesini istedi. Bunun üzerine Velid, Hz. Hüseyin’den Yezit’e biat etmesini istedi. Ancak Hz. Hüseyin Yezit’e biat etmeyi kabul etmedi. Vali Yezit’in kendisini biat için sıkıştırdığını söyledi. Hz. Hüseyin de Medine’den ayrılmaya karar verdi. Zaten Kufeliler Hz. Hüseyin’e biat ettiklerini, Yezit’in değil Hz. Hüseyin’in halife olması gerektiği yolundaki haberleri gönderiyorlardı. Hz. Hüseyin de Kufelilerin durumunu araştırıp kendisine rapor etmesi için amcasının oğlu Müslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi (15 Ramazan 60 / 19 Haziran 680). Müslim b. Akil (9 Temmuz 680’de) Kufe’ye ulaştı. Hz Hüseyin Kufe’ye gitmek için hazırlık yaptı. Üvey kardeşi Muhammed bin Hanefiyye gibi Hz. Hüseyin’in yakınları bu yolculuğa çıkmamasını, Kufelilere güvenmemesini, Kufelilerin önce babası Ali’ye sonra Hasan’a sahip çıkmadıklarını, Yezit’in tuzağına düşeceğini söylediler. Ancak tüm söylenenlere rağmen Hz. Hüseyin Kufe’ye gitmek için önce Mekke’ye gitti.  Mekke valisi Amr bin Said olup biteni Yezit’e aktardı. Amr b. Said (Eşdak) Yezit’in halası Ümmül Benin’in oğludur. Mekke valisi ve Yezit’in adamları da Hz. Hüseyin’e, Yezit’e biat etmesi için baskı yapıyordu. Kufe’de 18000-30.000 arasında kişi Hz. Hüseyin adına Müslim b. Akil’e biat ettiler. Müslim, Hz. Hüseyin’e haber gönderip Kufe’ye davet etti. Bu arada Kufeliler mektuplarla veya Mekke’ye gelerek yalvarırcasına başlarına geçmesi için Hz. Hüseyin’i Kufe’ye davet ediyorlardı.

Abdullah bin Abbas gibi Mekke’de de yakınları ve sevenleri Hz. Hüseyin’in Kufe’ye gitmesinin sakıncalı olacağını söylediler. Ancak Yezit, valileri ve taraftarları aracılığıyla Hz. Hüseyin’e ne Medine’de ne de Mekke’de huzur vermiyordu. Hz. Hüseyin kendisine biat edenlerin her geçen gün Kufe’de arttığı haberleri karşısında Kufe’ye gitmeyi bir çıkar yol olarak görüyordu.  Hz. Hüseyin Mekke’den Kufe’ye yola çıktı. Muhammed bin Hanefiyye Hz. Hüseyin’in Mekke’den Kufe’ye gitmek için ayrıldığını Medine’de duyunca ağladı.

Yezit tüm olup bitenleri izliyordu. Müslim bin Akil’e müsamahakâr davranan Kufe valisi Numan bin Beşir’i görevden aldı yerine Ubeydullah İbni Ziyad’ı tayin etti. İbni Ziyad, valilik görevini devralınca camide okuduğu hutbede Suriye’den gelecek ordunun Hz. Hüseyin taraftarlarının ırz ve namuslarını çiğnemesiyle tehdit etti. Sert tedbirlere başvurdu. Kabile reisleriyle toplantılar yaparak, herkesin kendi kabilesine sahip çıkmasını aksi halde sorumlu olacaklarıyla tehdit etti. Müslim b. Akil, Hani b. Urve’nin evine sığındı. İbni Ziyad, Müslim’in faaliyetlerinden haberdar olmak için azatlı kölesi Makıl’ı görevlendirdi ve ona 3000 dirhem verdi. Makıl, kendisini Suriye’den Hz. Hüseyin’e destek vermek için gelen biri olarak çevrede tanıttı. İbni Ziyad aleyhine konuşmalar yaptı. Hz. Hüseyin taraftarları arasında güven sağladıktan sonra Müslim ile görüşmeyi başardı. Müslim’e isyan hazırlıklarında kullanması için 3000 dirhemi verdi. Müslim’in de güvenini temin edince, isyan planlarını öğrendi ve İbni Ziyad’a aktardı. İbni Ziyad, Hani b. Urve’yi çağırtarak önce dövdü sonra tutuklattı. Bunun üzerine Müslim, Tav’a isimli bir kadının evine sığındı. Bu kadının oğlu ise Muhammed b. Eşas’ın azat ettiği kölesiydi. Tava’nın oğlu Müslim’i tanıdı ve Muhammed b. Eşas’a haber verdi. O da İbni Ziyad’a ihbar etti. İbni Ziyad, Müslim’in bulunduğu evi kuşattı. Müslim ancak Muhammed b. Eşas’a eman ile teslim oldu. (Eman ile teslim olmak; can ve mal güvencesiyle teslim olmaktır.) Müslim, gelişmeleri Hz. Hüseyin’e bildirmeye fırsat bulamamıştı. İbni Ziyad, Müslim bin Akil’i ve Hâni b. Urve’yi öldürtüp, başlarını keserek Yezit’e gönderdi (9 veya 10 Eylül 680). Hz. Hüseyin’e destek verenleri dağıttı ve onları sindirdi.

Olup bitenlerden haberi olmayan Hz. Hüseyin Kufe’ye doğru yol alıyordu. Mervan bin Hakem ve Mekke Valisi Amr bin Said Hz. Hüseyin’in yola çıktığını birer mektupla İbni Ziyad’a haber verdiler.

İbni Ziyad 1000 kişilik bir ordu ile Hür bin Yezit’i, Hz. Hüseyin’i yolda durdurmak ve gelişmeleri kendisine rapor etmesi için gönderdi. Ayrıca Hür bin Yezit’ten Hz. Hüseyin’in kafilesinin sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olmasını ve Fırat nehriyle irtibatını kesmesini istedi.

2 Ekim 680 Çarşamba (1 veya 2 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin Bağdat’ın 100 km güneybatısında yer alan Kerbela’ya geldi. Hür bin Yezit, Hz. Hüseyin’i yanındakilerle birlikte Kerbela’da durdurdu ve zorunlu konaklamaya tabi tuttu. Hz. Hüseyin Kufelilerin kendisini davet mektuplarını Hür bin Yezit’e gösterdi. Hür bin Yezit Hz. Hüseyin’e burada bekletilmesi için emir aldığını söyledi. Hz. Hüseyin “Burası neredir?” diye sorunca, “Kerbela” dediler. Bunun üzerine “Burası, kerb (üzüntü) ve bela (sıkıntı) yeridir” dedi.

Ertesi günü Ömer bin Sa’d 4000 kişilik bir ordu ile Kerbela’ya geldi. Hz. Hüseyin, Ömer bin Sad’e bu yolculuğa 30.000’e yakın kişinin kendisini Kufe’ye daveti üzerine çıktığını, ancak olanları görünce davet mektuplarında yazılanlara aldandığını anladığını söyledi ve üç teklif getirdi. 1- Bırakınız, geldiğim yere geri döneyim. 2- İslam topraklarının bir sınırına mecburi ikamette olayım ve orada gerekirse düşmana karşı savaşayım. 3-Yezit ile bizzat ben görüşeyim, ne karar verirse, Yezit versin.

Ömer bin Sad, Hz. Hüseyin’in bu önerilerini hemen vali İbni Ziyad’a bildirdi. İbni Ziyad’dan gelen emir şöyleydi. 1- Ya Hüseyin, Yezit’e biat edip onun halifeliğini Kerbela’da kabul eder. 2- Ya da Hüseyin Kerbela’da ölür.

Hz. Hüseyin şöyle dedi: “Ben mi Mercane’nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim?! Vallahi ben bunu, hiçbir zaman yapmam! Onun bu teklifini hiçbir zaman kabul etmem. Bu yolda şu ölümden daha ötesi var mı? Öyle ise, hoş geldi, safa geldi ölüm!”

Şemir bin Zülcevşen’in de etkisiyle İbni Ziyad, Ömer bin Sad’e: “Ya Hüseyin boyun eğer, Yezit’e biat eder, yoksa üzerine yürü, onu öldür ve azalarını kes. Hüseyin öldürülürse onun göğsünü ve sırtını atlara çiğnet. Çünkü o asidir ve şakidir! Zamanımda Hüseyin’in öldürülmesi bana çok zarar verir. Fakat onu öldüreceğim diye söz verdim. Onu öldürerek sözümü yerine getireceğim. Sen de Hüseyin’i öldürme konusunda emrimizi yerine getirirsen seni mükâfatlandıracağız. Eğer bunu yapamayacaksan, Şemir bin Zülcevşen gereğini yapacaktır” diye yazdı.

Emevi şovenizmi o kadar ileri gitti ki Hz. Hüseyin ve yanındakilere üç gün bir damla su bile vermediler. Fırat Irmağının yanında susuzluk çektirdiler. Sıffin Savaşında Hz. Ali, Muaviye ordusundaki 85000 kişiye Fırat’tan su vermişti. Kerbela’da Yezit’in komutanları ise Hz. Hüseyin ve yanındaki 72 kişiye su vermediler. Çöl sıcağında Fırat suyuna bakarak günlerce susuzluk çektirmek Yezit zihniyetidir.

Abdullah bin Ebi Husayn, Hz. Hüseyin’e şöyle dedi: “Ey Hüseyin! Suya mı bakıyorsun, hiç bakma! Su gökyüzünün ortasında gibi sana yüksek ve uzaktır, suya erişemezsin! Vallahi sen susuz olarak ölünceye kadar sudan bir damla bile tadamazsın!” Amr bin Haccac 500 süvari ile Fırat’ın etrafını kuşattı. Hz. Hüseyin tarafından su almak isteyenlere engel oluyor. Suya yönelenler ok yağmuruna tutuyordu. Hâlbuki Hz. Hüseyin’i Kufe’ye davet mektubu yazanlar arasında Amr bin Haccac da vardı.

İbni Ziyad bütün komutanları, askerleri ve tüm Kufe halkını Hz. Hüseyin’i öldürmeye ortak olmaları, Kerbela’da hazır bulunmaları için zorladı. Gitmek istemeyenlere şiddet kullandı. Hatta Şam’dan Kufe’ye alacağını tahsil için gelen bir adamı bile Kerbela’ya gitmesi için baskı yaptı. Adam ben alacağım için geldim diye direnince bu adamı öldürdü.

Kerbela’da halk dışında Rey valisi Ömer bin Sa’d komutasında 7000 süvari toplanmıştı.

Hz. Hüseyin dâhil kafilesinde bulunan erkeklerinin sayısı 60 kişiydi. Bunların bir kısmı yaşlı bir kısmı da tecrübesiz gençlerdi. Hz. Hüseyin dâhil 18’i Ehli Beyt’tendi. Mekke’den hareket ettiğinde Hz. Hüseyin’in yanında 321 kişi vardı. Kerbela’ya gelinceye kadar çoğunluğu dağılmıştı. Sadece sadık olanlar kalmıştı. Bunlardan 5’i Hz. Hüseyin’in hizmetinde olanlardı. 42 kişi de ölümüne Hz. Hüseyin’e inananlardı.

Hz. Hüseyin ile Ömer bin Sa’d arasında şöyle bir görüşme oldu.

Hz. Hüseyin:  “Ümeyye oğullarının menfur emellerine şu fani dünyanın dört günlük ihtiraslarına tabi olup Ehli Beyt’i susuzluktan helak ediyorsun. Muhammed’in masum torunlarını şu çorak topraklarda çöllerde bir yudum sudan mahrum bırakıyorsun. Şu yaptığın hakka revamıdır?” dedi.

Ömer bin Sad: “Yezit’in emrindeyim. İtaat etmesem Şam’da, Basra’da ve Kufe’deki mülkümü kaybederim.”

Hz. Hüseyin: “Hicazdaki bütün mülkümü sana vereyim.”

Ömer bin Sad: “Yezit’in gazabı Hicaz’a da yeter.”

                Hz. Hüseyin: “Allah’ın gazabı Yezit’in gazabından büyüktür. Dünyanın hırs ve tamahı gözünü bürümüş. Dünya ve ahret saadeti bulamayasın.”

Haksızlığa karşı dik duruşun simgesi Hz. Hüseyin’dir. Kafilesinde bulunanların 23’ü atlı, 40 yaya kişiyle ki bunların çoğunluğu da yaşlılar ve tecrübesiz gençlerdi. 7000 süvariye karşı gelinemeyeceğini elbette Hz. Hüseyin biliyordu. Asileri Allah’ın gazabından korkmaları için uyardıktan sonra “Ey Allah’ım! Sen bilirsin ki bu sözlerim hükmetmeye rağbetimden, çıkar sağlamayı düşündüğümden değildir. Ancak senin dininin yollarını göstermek Hakka ayna olmak istediğimdendir. Bu suretle mazlum ve çaresiz kullarının esenliğe ulaşmalarını emirlerini, hükümlerini yerine getirmelerini temin etmek istiyorum” demiştir. Yezit gibi melun bir adama biat etmek Hz. Hüseyin’e elbette yakışmazdı. Tek seçenek kalmıştı o da ölümdü. Hz. Hüseyin inançla ve cesaretle ölümü kucaklamıştır.

9 Muharrem’de Şemir bin Zülcevşen Kerbela’ya geldi. Hür bin Yezit ve Ömer bin Sad’in Hüseyin üzerine yürümemesi halinde her ikisini de öldürüp komutayı kendisinin alıp Hz. Hüseyin’i imha etmekle görevlendirilmişti. Bu görevini de her iki komutana açıkça bildirdi. Hâlbuki Şemir bin Zülcevşen Sıffin Savaşı’nda Muaviye’ye karşı Hz. Ali saflarında çarpışmıştı.

Hz. Hüseyin karşı tarafa son defa bir konuşma yaptı. Önerdiği üç maddeyi tekrar değerlendirmelerini, kanının akıtılmasının büyük vebal ocağını, insaflı davranmalarını istedi.

Hür bin Yezid, Ömer bin Sad’i saldırı planından vazgeçirmek istedi ancak başaramadı. Hz. Hüseyin’in savaş başlamadan yaptığı konuşma üzerine onun safına geçti ve yaptıklarından dolayı özür diledi. Karşı taraftan 30 kadar vicdan sahibi kişi ölüm pahasına da olsa Hz. Hüseyin tarafına geçtiler.

Hz. Hüseyin üzerinde kul hakkı olan, borcu bulunan kişilerin yanında çarpışmamasını, geri dönüp borçlarını ödemelerini isteyerek “üzerinde kul hakkı olan benim yanımda çarpışmasın” dedi. Hz. Hüseyin yanındaki herkesin kendisini bırakıp gitmelerini de istedi ve “Hepiniz beni bırakıp gidiniz! Benden dolayı sizi bağlayan bir ahit ve bir günah yoktur. Bu gece, karanlığı sizi bürüyünce geceyi binit edinip geceden yararlanarak savuşup gidiniz!” dedi. Hz. Hüseyin’in kardeşleri, oğulları ve amcaoğulları “Biz senden sonra yaşayıp ta ne yapacağız? Allah bize seni bırakıp gitmeyi göstermesin” dediler. Hiçbir kimse Hz. Hüseyin’i orada bırakıp gitmeyi asla ve kat’a kabul etmedi.

Ömer bin Sad’in sancağıyla gelip ilk oku atmasıyla katliam başladı. İki taraf arasında güç dengesizliği vardı. Yezit tarafındaki her 100 kişiye Hz Hüseyin tarafından 1 kişi bile düşmüyordu. Ortada tam bir dram vardı.

Yezit zihniyeti bunları yaparken Allah, kitap, hilafet adına meşru-yasal olarak işlendiği izlenimi vermişlerdir. Adam öldürmeyi yasallaştırmışlardır. Dinin siyasallaştırılması dinin baskı ve sindirme aracı kullanılması Emevi zihniyetinin mahsulüdür.

Hz. Hüseyin ve yanındakilere saldırmakta tereddüt edenlere hücuma geçmeleri için Amr bin Haccac şöyle diyordu: “Ey Kufeliler! Sizler halifeye (Yezit’e) itaatinizi gösteriniz ve cemaatinizin tarafını tutunuz. Dinden çıkmış, Halife ve Öndere karşı kalkışmış olanların öldürülmesinde asla tereddüt etmeyiniz!”

Müslim bin Avsece’den sonra Abdullah bin Umeyr de kahramanca savaşarak şehit oldu.

Hür bin Yezit kahramanca savaştı. Yezit bin Süfyan’ı ve birkaç kişiyi öldürdü.

Hz. Hüseyin’in 25 yaşlarındaki oğlu Ali Ekber, Kerbela’da Talip oğulları arasında savaş alanına ilk çıkan ve Hz. Hüseyin’in ailesinden ilk şehit edilendir. “Ben Hüseyin b. Ali’nin oğluyum. Kâbe’nin Rabbı’na yemin ederim ki Hz. Peygamber’e en yakın olan biziz, Evlatlığın oğlu (Ubeydullah b. Ziyad) bize hükmedemez!” demiştir. Çıktığı ona yakın mübarezede kahramanca çarpıştı. Her seferinde iki üç kişiyi öldürdü. Susuzluktan bitkin düştüğü bir sırada Mürre b. Munkız tarafından sırtına saplanan mızrakla şehit edildi.

Hz. Hüseyin’in kardeşleri, yeğenleri, oğulları ve yanındakiler eşi benzeri görülmemiş kahramanlık sergiliyorlardı. Her biri birer birer şehit oluyorlardı.  

Hz. Hüseyin’in 3 yaşındaki oğlu Abdullah gelerek babasına sarılmıştı. Bu çocuğu oklarla boynundan vurarak Hz. Hüseyin in kucağında öldürdüler.  Hz. Hüseyin “Yardım etmek için bizi çağırdılar şimdi de bizi öldürüyorlar” dedi.

Hz. Hasan’ın oğlu Kasım çarpışırken Amr bin Sad, Kasım’ın kafasına bir kılıç darbesi vurdu. Kasım “Amcacığım” diyerek yere yığıldı. Hz. Hüseyin aniden kükremiş aslan gibi Amr bin Sad’e saldırdı ve onu şiddetli bir kılıç darbesiyle öldürdü.

Hz Hüseyin Kasım’ın şehit edilişi karşısında hareketsiz olarak kalmıştı ki Malik bin Nüseyr Hz. Hüseyin’in başına kılıçla vurdu. Kılıç Hz. Hüseyin’in başındaki külahı kesti ve başına saplandı. Hz Hüseyin’in başından kanlar fışkırıyordu.

Hz. Hüseyin’in yanında kalan son neferlerden biri Abbas idi. Abbas Hz. Ali’nin oğludur. Daha önce de su temin eden Abbas, Hz. Hüseyin’in kızı Sekine’ye “Söz, sana su getireceğim” demişti. Atını mahmuzlayıp Fırat’a sürdü. Dönerken ok yağmuruna tutuldu. Su kabı da oklarla delindi, Abbas çadıra ulaştığında can verirken, kaptaki suyun deliklerden tamamen boşaldığı görüldü.

Şemir bin Zülcevşen Hz. Hüseyin’in çadırına kar ilerleyip mızrağını vurdu ve çadırı ateşe verme teşebbüsünde bulundu.

Hz. Hüseyin susuzluktan Fırat’a doğru yöneldi. Eban bin Dârem oğullarından Harmele Hz. Hüseyin’in ağzına ok sapladı. Hz. Hüseyin oku çıkardı. Ağzı ve avuçları kan doldu. Onlarca oklar da vücuduna saplandı.

Hz. Hüseyin “Ey Allah’ım! Onları, derleyip toparlayıp yok et! Yeryüzünde onlardan hiç birini bırakma!” dedi.

Ev halkı ve tüm yakınları şehit edilmiş olan Hz. Hüseyin, eli kolu kırılmış olduğu halde cüret ve cesaretini kaybetmeden kendisini sırtlanlar gibi saranlarla çarpışarak onları sağından ve solundan bütün gücüyle dağıtıyordu.

Züra bin Şerik Hz. Hüseyin’in önce sol eline, sonra sağ omzuna kılıç darbesi vurdu. Hz. Hüseyin yüz üstü düştü. Sinan bin Enes’in Hz. Hüseyin’in köprücük kemiğinden sapladığı mızrak, göğsünden çıktı. Hz. Hüseyin yere kapandı. Sinan bin Enes Hz. Hüseyin’in önce saçlarını kesti. Sonra da başını kesti. Hz. Hüseyin’in cesedinde 33 mızrak darbesi, 34 kılıç darbesi vardı. Muharrem ayının 10. günü (Cuma günü) öğleden sonra Hz. Hüseyin şehit oldu.

Bahr bin Kab, Hz. Hüseyin’in iç çamaşırını çıkararak çırılçıplak soydu. Hz. Hüseyin’in cesedini meydana koydular. 10 tane süvari hazırladılar. Bu atlılar Hz. Hüseyin’in cesedi üzerine basarak geçiyordu. Atlara cesedi çiğnete çiğnete ezdirdiler. Ceset kanlar içinde toprağa, toprak da cesede karışmıştı.

Kerbela’ya varıldığından beri çadırda hasta yatan Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabidin’in kalkmaya mecali yoktu. Şemir bin Zülcevşen, Ali Zeynelabidin’i de öldürmek istedi. Ancak halası Zeynep, savaşın bittiğini, Zeynelabidin’in hasta olduğunu ve savaşa katılmadığını, Ali Zeynelabidin’in esir sayılacağını ve esirlerin öldürülemeyeceğini belirtti. Kadınları hırpalayarak üzerlerindeki ziynetleri çıkarıp aldılar.

Dünya tarihinde dinli, dinsiz hiçbir toplumda böyle bir vahşet işlenmemiştir. Bu vahşet, organizeli olarak iktidarın muhalefete hayat hakkı tanımamasıdır. Katliamdır, soykırımdır. Hz. Ali evladı planlı olarak imha edilmiştir. Çocuklar bile okla ve kılıçla öldürülmüştür. Hz. Hüseyin dâhil öldürülen herkesin başı kesilmiştir. Kesilen başlar mızrak uçlarına takılmıştır. Kesilen başların 22’sini Hevazinliler, 17’sini Temimliler, 13’ünü Kindiler, 6’sını Esedliler, 5’ini Ezdiler, 12’sini de Sakifliler Kufe’ye götürdüler.

Hz. Hüseyin’in cesedinden ayrılan başını Havli bin Yezit, İbni Ziyad’a götürdü. Hz. Hüseyin’in başı büyükçe bir tas içindeydi. İbni Ziyad masada yemek yiyordu. Elindeki değneği Hz. Hüseyin’in dişlerine dokundurdu. Kufe caddelerinde Hz. Hüseyin’in başı teşhir edildi.

Kerbela’da şehit edilen Hz. Ali’nin yakınları şunlardır.

Kerbela’da şehit olan Hz. Ali’nin oğulları: 1- Hüseyin (Nesli devam etmiştir.) 2- Abbas (Nesli devam etmiştir.) 3- Cafer. 4- Abdullah. 5- Osman. 6- Atik (Ebubekir). 7- Muhammed.

Hz. Hasan’ın Kerbela’da şehit olan oğulları: 1- Kasım. 2- Abdullah. 3- Ebubekir

Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit olan oğulları: 1- Ali Ekber. 2- Abdullah.

Ayrıca, Müslim bin Akil’in 4 oğlu, Abdullah bin Cafer’in 3 oğlu, Abdullah el Ekber bin Akil ve oğlu Muhammed ve Ebu Said bin Akil’in oğlu Muhammed

Ali Zeynelabidin’i ve halası Zeynep’i İbni Ziyad öldürmek istedi. Ancak bu isteğinden vazgeçti.

İbni Ziyad Kufe Merkez Camisinde yaptığı hutbe konuşmasında “Hamdolsun Allah’a ki Hakkı ve Hak sahiplerini muzaffer ve üstün kıldı. Müminlerin Emiri Yezit ve onun cemaatine yardım etti. Yalancı oğlu yalancı Hüseyin’i ve onun adamlarını da öldürdü” dedi. Bu sözlere sadece Abdurrahman bin Afif isimli bir kişi karşı çıktı. İbni Ziyad’ın adamları Abdurrahman’ı hemen orada öldürdüler.

Hz. Hüseyin’in oğulları Ali Askar (Zeynelabidin) (20 yaşlarında olduğu söylenir)  ve 4 yaşındaki Ömer dâhil çocuklar elleri boyunlarına zincirlenerek kadınlarla birlikte Şam’da bulunan Yezit’e gönderildi.

Yezit de elindeki değnekle Hz. Hüseyin’in dişlerini itti ve “Hüseyin kendisinin benden üstün olduğunu, babası Ali’nin de babam Muaviye’den üstün olduğunu iddia ediyordu. Allah bizim onlardan üstün olduğumuzu gösterdi” dedi.

Hz. Hüseyin’in başı ve diğer şehitlerin başları Şam caddelerinde teşhir edildi.

Hz. Hüseyin’in başının nereye gömüldüğü konusu ihtilaflıdır. Hz. Hüseyin’in başının bulunduğu var sayılan yerler şunlardır: 1- Medine’deki Baki Mezarlığına. “Hz. Fâtıma ile oğlu Hz. Hasan da Baki mezarlığına gömüldüler. Kerbela’da şehit edildikten sonra Dımaşk (Şam)’a götürülen Hz. Hüseyin’in başı Yezit tarafından Medine’ye gönderilince annesinin yanına defnedildi. (İbni Sa’d, V, 228) (DİA, cilt 7, sayfa 387, “Cennetül Baki” Maddesi). 2- Kerbela’daki cesedinin bulunduğu kabirde. 3- Necef’te babası Hz. Ali’nin yanına. 4- Şam’da bilinmeyen bir yerde. 5- Rakka’da bir yerde. 6- Kahire’de Hz. Hüseyin Mescidi’nde. 7- Kufe dışında bir yere.

Yezit’in ordusundan öldürülenlerin sayısı 88’dir. 80 civarında da yaralıları vardı. Ömer bin Sad kendi ölülerinin namazlarını kıldırıp definlerini yaptırdı.

Karşı taraftan vicdanlarının sesine kulak vererek ölümüne Hz. Hüseyin tarafına geçenlerle birlikte, Kerbela’da şehit edilenlerin sayısı 72-87 arasındadır. Bunlardan 23’ü; Hz. Hüseyin, ev halkı ve akrabaları idi. Hepsinin kafası kesildi, saçları ve uzuvları kesildi. Cesetleri ve kanları kumlara topraklara belendi. Çırılçıplak cesetler çölde bırakıldı. Rüzgar cesetleri toza toprağa gömdü. Onların parçalanan ceset parçalarını kurtlar dişlerine taktılar, sırtlanlar inlerine götürdüler. Yezit’in ordusu Kerbela’yı terk edince civardaki Beni Esed mensuplarından Gâdiriyye köylüleri Hz. Hüseyin’in cesedini ve diğer şehitleri defnettiler.

Hz. Hüseyin şehit edildiğinde 57 yaşındaydı. Saçları ve sakalı simsiyahtı, sakalında bazı kıllar hafif ağarıyordu.

Yezit 683 yılında öldü. Yerine 20 yaşlarındaki oğlu Muaviye geçti. Muaviye birkaç ay halife olarak kaldı. Hastalıktan öldüğü veya zehirlendiği söylenir. Yezit’in oğlu Muaviye’nin babası Yezit ve dedesi Muaviye’yi kınayıp yerdiği rivayet edilir. Nitekim Diyanet’in Ansiklopedisinde şu bölümler yer almaktadır. “Dedesi, Muaviye ile babası Yezit’in Hz. Aliye ve evladına karşı yürüttükleri iktidar mücadelesinde haksız olduklarını belirterek onları ağır şekilde suçlamış ve öbür dünyada bunun hesabını vereceklerine inandığını dile getirmiştir.” (DİA, cilt 30, sayfa, 336)

Yezit’in oğlunun bile babası Yezit’i eleştirmiş olmasına rağmen bugün dahi Yezit’i saygıyla anarak ona “hazreti” diyen yobazlar var.

Allah hiçbir kimseyi Sünni veya Alevi olarak yaratmıyor. Herkesi insan olarak yaratıyor. Ben, ülkemiz gerçeğinde kendilerine Sünni denilen bir köyde ve Sünni denilen bir anne - babadan doğdum. Emekli bir müftüyüm.

1-      Hz. Ali evladına bu vahşetleri yaptıran,

2-      2- Medine’de 3 gün süreyle evleri yağmalatıp, 300 sahabeyi öldürtüp, kadınların ırzlarına geçirten,

3-      Mekke’de Kabe’yi yaktırtan

Yezit’e Müslüman hatta insan demek bile içimden gelmiyor. (Bakınız, Diyanet Ansiklopedisi, DİA, “Hüseyin”, “Kerbela”, “Abdullah bin Zübeyr”, “Muaviye”, “Emeviler” ve “Harre Savaşı” maddeleri)

Günümüzde Sünni çevrelerce kabul gören meşhur İslam Tarihi yazarı M. Asım Köksal, “İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası” adlı kitabının “Yezit ve Akıbeti” bölümünde aynen şunları yazıyor: “Yezit içkiye çok düşkündü. Oruç tutacak olursa, onu içki ile açardı. Maymunlara, yaban eşeklerine türlü türlü elbiseler giydirir, çalgılarla eğlencelerle vakit geçirirdi. Yezit Kerbela faciasından sonra bir gün içki meclisi kurmuş, İbni Ziyad’ı sağ yanına oturtmuş, uşağına önce kendisine içki sunmasını emretmiş “sonra da fasık İbni Ziyad’a tıpkısını sun! O, benim katımda sır ve emanet sahibidir!” demiştir. Yezit, Huvvarin nahiyesinde sarhoş olarak avlandığı sırada yaban eşeğinin üzerindeki maymun üzerine binmiş, yaban eşeği tepilip koşturulunca, düşmüş boynu kırılmış, karnı yarılmış ve ölmüştür.” ( M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, sayfa 220, 2. Baskı, Ankara, 1984.)

Kerbela vahşetinde payı olanların bir kısmı daha dünyada iken çeşitli belalara ve musibetlere uğrayarak feci şekilde can vermişlerdir. Geriye kalanlar da Ehli Beyt’e bağlılığını gösterenler tarafından cezalandırılmıştır. Nitekim Muhtar bin Ebi Ubeyd es Sakafi (622-687) ve İbrahim bin Eşter (?-691) tarafından Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi olayına karışan herkesi (248 kişiyi) öldürdüler.

Ancak, 1400 yıldır Kerbela’nın acısı dinmemiştir ve yarası hala kapanmamıştır.

Not: 17.12.2009 tarihi 01 Muharrem 1431’dir. Yazımız bu münasebetle yazılmıştır.

                                                                                                                İHSAN ÖZKES

                                                                                                             0532 655 25 43

YORUM YAP