İlker Bayrak

Estetik Zaman

Estetik zaman, edebi eserde kozmik ve kronolojik zamanın ötesinde onlarla beraber çok özel bir yerde duruyor. Marcel Proust'u okumuşsunuzdur. Estetik zamanın en güzel örnekleri onun eserlerinde bulunur. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserlerinde zaman son derece estetiktir. Güzeldir. İnsan duyulardan hareket ederek, kendi hayatında dahi zamanı böyle estetik halde düşünebilir. İşte bu anlar bir küçük öykücük, bir roman bir şiir haline getirilse ne güzel olur. İnsan yazdıkça, aslında daha iyi düşünür, Yazmak, düşünmektir. Düşünmeden yazılmaz, yazdıkça da düşünürsünüz. Ne kadar çok yazarsanız, o kadar çok düşünürsünüz. Bütün güzel duygular yazmakla gelir. Konuşurken kötü şeyler de söylersiniz; ama yazarken daha dikkatlisinizdir. Bir başka asalettir yazmak. Çok yazmalıyız, çok düşünmeliyiz. Beynimiz zamanı aslında hep estetize eder. Beşiktaş çarşısında yürüyorum. Beşiktaş'ı bilenler 7-8 Hasan Paşa Fırınını bilirler. Bu 7-8 Hasan Paşanın hikayesi çok güzeldir. Hasan Paşa, II. Abdülhamid Han döneminin ünlü Beşiktaş karakol komutanıdır. Tuhaf isimli 7-8 Hasan Paşa, 1831-1902 arası yaşamış bir Osmanlı Mareşali aslında. Çeşitli kahramanlıklarla orduda hızlıca yükselmiş, en sonunda da II. Abdülhamit'in en güvendiği adamlardan biri olarak o zamanlar saraylarıyla şehrin merkezi olmaya başlayan Beşiktaş'ın asayişini sağlamakla görevlendirilmiştir. Çok da sert bir adammış aslında, namaz kılmayanı, Ramazan'da oruç tutmayanı pataklamaktan bile çekinmemiş. Adının ise şöyle ilginç bir hikâyesi var: okuma yazma bilmediği için adını yazmakta, imzasını atmakta zorlanan Hasan Paşa'ya, “sen şöyle bir V çiz, yanına da ters V çiz, aralarına çizgi koy, Hasan gibi bir şey olur” demişler. Bunlar Arap alfabesinde ‘Hasan' kelimesine yakın bir ses verse de aslında biri 7, diğeri de 8 rakamlarıdır. İmzasını 7-8 olarak atmaya başlayan Hasan Paşa'nın adı 7-8 Hasan Paşa olarak kalmış.
Eskiden ilginç bir yöntem vardı. Tahsil yapamamış ama kabiliyetli insanlar, çeşitli olaylarda kendilerini gösterince durumlarına uygun bir görevle taltif edilirlerdi. Osmanlı tarihinde bu şekilde iş başına gelmiş ve tahsilli meslektaşlarına hizmette fark atmış nice nice isimler vardır. Hasan Paşanın hayatına dair daha bir yığın anekdot var. Çırağan baskını sırasındaki duruşu, II. Abdülhamid ile olan ilişkileri...
Fırının adı da Beşiktaş'ta o dönemlerde epey sevilen ve bu semtte takılan 7-8 Hasan Paşa'ya ithafen konulmuş. Kim bilir bazı rivayetlere göre korkudan konulmuştur. Yolunuz Beşiktaş'a düşerse, tam merkezdeki bu fırına mutlaka bir uğrayın. İstanbul'un en güzel fırınlarından birine gelmiş olursunuz. Yüzyıllar öncesine ait o tarihi havasını hiç kaybetmediğini görünce, aldığınız güzel kurabiyelerle kim bilir belki mutlu bile olursunuz. Şimdi bu kadar şeyi niye anlattım?
Efendim, ben öğretmenliğe Beşiktaş'ta başladım. Bu tarihi fırının önünden geçerken nefis bir yanmış meşe kokusu bir sabah burnuma kadar geldi. Ben derse yetişmeye çalışırken, hızlı hızlı adımlarla Beşiktaş sokaklarında yürürken, bu koku beni yavaşlattı; hatta durdurdu. Ne maya kokusu, ne taze ekmek, ne simit ne benzeri... Yiyecek bir şey değil kokladığım. Duyuyorum o kokuyu ve çok iyi biliyorum onu. Bu meşe odunu kokusu... Beni bu koku ta çocukluğuma, babaannemin ocak başında yaptığı ekmeklere kadar götürdü. Sonra onun yaşadığı köy, köydeki çocuklar; yaz kış akan deresi, köyün şirin çeşmesi... Mısır tarlaları... Hepsi o kokudan, o kokunun etkisiyle geldi... Ben yıllar öncesine o kokudan gittim. Bir an duraksamışım; sonra neden aklım başıma gelmiş, tekrar boş Beşiktaş sokaklarında tak tak ayak seslerimi dinleye dinleye işimin yolunu tutmuşum. Zamanın estetikliğini duymayı bir küçük kokudan çocukluğunuza koşmayı, bir kurabiyeden annenizin kurabiyelerini hatırlamayı unutmayın. Bunları hatırlamak, bu çağrışımlar sizi mutlu edecek. Bu arada geçtiğimiz pazar, anneler günüydü. Başta kendi annemin, sonra iki kızımın annesi eşimin, dünyadaki bütün annelerin ve şehit annelerinin anneler gününü kutluyorum; ellerinden öpüyorum.
Hoşça Kalın.

YORUM YAP