Şahin Dirik

CHP’nin iç hesaplaşmaları

CHP içerisindeki ihraç krizi ve bu krizin yarattığı “hesaplaşma” ortamı hala örgütte etkisini sürdürmeye devam ettiği için ben de bu konuyla ilgili düşüncelerimi bir kez daha dile getirmek niyetindeyim.
DSP veya diğer partilere gidip alenen CHP aleyhine çalışıp seçimin kaybedilmesinde payı olan CHP ÜYELERİNİN cezalandırılması hususunda partinin tüzüğünün ne kadar açık olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyor ve ilçe yönetiminin o konuda attığı adımı doğru buluyorum. Ama sadece o kadar. Çarığın çürüğün yanında, partiye yıllarca emek vermiş ancak çeşitli sebeplerden mevcut yönetime muhalif konuma gelmiş Mümin Tuğlu gibi emektar isimlerin de ihraç edilmeye çalışıldığını üzülerek görüyorum. Buna bulanık suda balık avlamak derler. “Bulanık suda balık avlamak” deyiminin Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığına bakarsanız “Karışık durumlardan yararlanarak kendi çıkarını sağlamak” olduğunu görürsünüz. Şu an ilçe yönetiminin yapmaya çalıştığı aslında tam da bu. Seçimin kaybedilmesinden dolayı partide bir karışıklık, bir iç hesaplaşma havası var. Birileri muhakkak ceza alacak ama mevcut yönetim uyanıklık yaparak partiye ihanet eden-etmeyen diye ayrım yapmaksızın ileride kendilerine sıkıntı yaşatabileceğini düşündükleri tüm muhalifleri bir kılıf bulup ihraç etmeye çalışıyor gibi geliyor bana. Hatta ilçe yönetiminin bu temizliği yapmaktaki tek amacını da söyleyeyim size; parti içinde kendi güçlerini ve yetkilerini muhafaza edip bu yetkilerini devrik başkan Özcan Işıklar'ı 2024'te bir kez daha aday yapma adına kullanmak!
Değerli okurlar, size şu kadarını söyleyeyim ki CHP'de şu an olağanüstü kongre toplanmıyorsa bunun yegâne sebebi olağan kongreye birkaç ay kalmış olmasıdır. Yoksa böyle tarihi bir seçim yenilgisinin sorumluluğunu almaya gocunanlara örgütün tolerans göstermesinden filan değil yani… İlçe kongresi için saflar yavaş, yavaş netleşmekteyken çok adaylı bir kongre göreceğimize neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Tahminim Suna Göçengil'in göreve devam etmeyip Özcan Işıklar cephesinin tabiri caizse sıfır kilometre yeni bir “gizli Özcancı” ilçe başkanı adayla yola çıkacağı yönünde. Ama özellikle Silivri gibi küçük örgütlerde bu gizlilik asla uzun sürmeyecek ve hemencecik kabak gibi ortaya çıkacaktır. Bora Balcıoğlu cephesinin ve Selami Değirmenci'nin parti içinde kalıp da ihraçtan da yırtabilen küçük bir grubunun da kendi kafalarında ilçe başkanlığı için belli başlı adayları olduğunu tahmin etmek güç değil.
Böyle tarihi bir seçim yenilgisinin sorumluluğunu almaya gocunan, yok “Selami oy böldü”, yok “Bu seçimde cezaevi oyları hesaba katılmadı” diye ağlayan bir yönetim bana kalırsa meşruluğunu yitirmiştir ve bu anlayışı devirmek için de parti içi muhalifler arası güç birliği şarttır ama görünüşe bakılırsa muhalifler daha kendi içlerinde bir sürü çekememezlik durumu yaşıyor. Son aldığım duyumlara göre bir takım çevreler Bora Balcıoğlu'nun sözüm ona Silivri'de İBB borsası yaratmaya çalıştığını iddia ediyor. Böyle bir şeyin olmadığına bizzat yakinen şahit olmakla beraber ilçe başkanlık yarışına az bir süre kala böyle bir kulis yapma çabasının zamanlamasını çok manidar bulduğumu da belirtmek istiyorum. Eğer kastedilen Balcıoğlu'nun Silivri'de ki İBB kurumlarının idaresine söz sahibi olması, görüş bildirmesiyse kendisi 1. Sıra meclis üyesi olarak, belediye başkanlığı iddiası ortaya koymuş bir isim olarak, belediye başkan yardımcılığı yapmış, kamu idareciliğine bilgi ve deneyim sahibi bir isim olarak elbette bu onun en doğal hakkı. Bu duruma bilimsel olarak “informel yetki” denir ve pek çok örgütte de örneğine rastlanır. Kaldı ki büyükşehirin ilçe ile sürekli irtibat halinde olabilmesi ve doğru hizmet edebilmesi açısından da gereklidir. Ancak “borsa yaratma” tabiri bu durumda çirkin ve yersiz kaçmış bence. Parti içi muhaliflere tek önerim en kısa zamanda doğru adayda uzlaşıp mevcut anlayışın karşısında tek bir demir yumruk şeklinde çıkmalarıdır. O yumruk ki hiç şüphesiz örgütün sesi olacaktır…
CHP'nin iç hesaplaşmalarını şöyle bir kenara koyarsak bir de CHP ile derdi olanların hesabının hiç bitmediği gerçeğiyle de yüzleşiyoruz. Mesela gündemden bahsederken İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin Esenler Otogarı'nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki İSPARK'a devrini durdurduğu gerçeğini anmadan olmaz. Tam da bu noktada yargı bağımsızlığının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Ekrem İmamoğlu otogarı oraya musallat olan bir takım pis çevrelerden temizlemek istiyordu ancak üzülerek görüyoruz ki CHP'li başkanı çalıştırtmamak için her gün yeni yöntemler bulunuyor. Bir de şu açıdan düşünün, otogarın temizlenmesi kimlerin işine gelmezdi; mafyaların, serserilerin, it kopuğun, madde bağımlılarının, zehir tacirlerinin, yan kesicilerin… Peki, bunları oradan temizlemek isteyen kim? İmamoğlu. Bazı çevrelerin bu gerçeklerle yüzleşip biraz objektif olma zamanı geldi.

 

YORUM YAP