“Yahudi Üstün Cesaret Ödülü”nü alırken “Musevi düşmanlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür. Musevi düşmanlığının Türkiye’de yeri yok” diyen Sayın Başbakan şimdi hangi oyunlar içindedir?
İsrail’i vuracak füzeler için “Füze Kalkanı” kurduran Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı’na söylenecek bir söz var: “Dinime küfredenin bari imanı olsa”
Bu oyunu örtbas etmek için hedef şaşırtılıyor. Kamuoyunun dikkati başka yönlere çekiliyor.
Saddam Hüseyin Irak Baas Yöneticisiydi. Sünni azınlık üzerinden iktidar oldu. Kürt ve Alevi düşmanıydı. Şii Kasabası Düceyil’de 148 kişinin öldürülmesinden yargılanarak suçlu bulundu ve idam edildi. Bu yönüyle Baascı Saddam Hüseyin’e kim benziyor? Sayın Kılıçdaroğlu mu, Sayın Erdoğan mı?
Saddam Hüseyin’in yaptıkları nasıl Sünnilere mal edilemezse, aynı şekilde Hafız Esed ve oğlunun yaptıkları da Alevilere yüklenemez.
Hafız Esed’in en büyük rakibi Salah Cedid alevi idi. 26 yıl hapiste tutuldu ve orada öldü. Yine alevi General Muhammed Ümran önce sürgüne gönderildi sonra öldürüldü. Hafız Esed Baas’ı tasfiye etmiş, partiyi hanedana, tek adam yönetimine çevirmişti. Diktatör Esed yönetimiyle baskıcı tek adam Erdoğan yönetimi arasında hiçbir benzerlik yok mu?
Hafız Esed’in alevi rakiplerini bir bir yok ederek, en güçlü alevi aileleri ortadan kaldırarak totaliter bir rejim kurduğunu bilmemek cehalettir. Sayın Çelik ya bu cehalettedir ya da tecahülü ariftir. Her ikisi de bir siyasetçi için büyük eksikliktir.
Suriye’deki hanedan yönetimini Suriyeli Alevilere hamletmek öncelikle Suriyeli Alevilere haksızlık olur.
Sayın Çelik haksız, fasit ve batıl bir kıyaslama yaparak Alevilere karşı bir insanlık suçu işlemiştir. Koca Ragıp Paşa’nın deyimi ile “Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler.” Sayın Çelik’te zerre kadar siyasi ve insani ahlak varsa derhal özür dilemelidir.

Haberin devamı 15.09.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…


YORUM YAP