“15 sene sonra yeraltında bir damla dahi su kalmayacak”

“15 sene sonra yeraltında bir damla dahi su kalmayacak”

20.12.2016 15:17:01

8 bin100 projesiyle 81 ilde 100'er tane topluluk kurarak toprağı yapılandırmakla ilgili faaliyetlerde bulunan Aysun Sökmen, Silivri KAGİDER üyelerine çiftçilik deneyimlerini paylaşırken önemli de uyarılarda bulundu.

Silivri Kadın Girişimciler Derneği Üyeleri, Aynur Süleymanoğlu Başkanlığında “Dernek üyesi olmayan girişimci kadınlar” buluşma/tanışma etkinlikleri kapsamında Büyükçavuşlu'da çiftlik işleten Aysun Sökmen'i ziyaret ettiler

SÖKMEN: TOPRAK DAHA ÇOK SU TUTABİLİR OLDUĞUNDADAHA FAZLA HAYVANSAL YEM MADDESİ ÜRETİYOR
İstanbul'da şirket yöneticiliği hayatını arkasında bırakarak Büyükçüvuşlu'da 17 yıldır sürdürdüğü çiftlik hayatını anlatan Sökmen, şunları söyledi: “Çiftlikte çok ciddi alt yapı ihtiyaçları var. Öyle hop diye büyüyemediğimiz için yavaş yavaş büyüyoruz. 8 bin100 isimli bir proje üzerinde çalışıyoruz biz. Projede işbirliği yaptığımız uzak komşu yakın komşu kavramları var. Eğer komşu yakın komşuysa kiraladığımız toprakları beslemesi üzerinden ortak bir çıkar sağlıyoruz. Onun dışında bir çıkar sağlamıyoruz.
Ekolojik bir çıkar var yani. Örneklemem gerekirse ineklerimi çıkartıyorum toprakta dolaştırıyorum 3 gün sonra komşumun tavukları giriyor onlar da toprağa gübreleme yapıyor. Hayvansal ve bitkisel çeşitlilik sayesinde toprak daha çok su tutabilir olduğu için daha fazla hayvansal yem maddesi ot üretiyor. Bitkisel üretim yapacaklar için de zaten su tuttuğundan dolayı toprak altı mikrobiyolojisini ayaklandırmış oluyoruz. Yakın komşularla böyle bir ilişki var.
Uzak komşular da bizimle aynı mantıkta doğayı, ekolojik hayatı onaran, gözeten bir üretim şekliyle çalışıyorlarsa eğer o zaman buradaki çalışmalarımıza yatırım yaparak satış ağımızda ürünlerin satılmasını mümkün kılıyorlar. 2009 yılından beri kapı teslimi satış hizmetimiz var. Önce sütle başladı şimdi yaklaşık 15 farklı ürün satılıyor. Yumurta, keçi sütü satılıyor. Bizim uzak komşu modelimize oturuyor. Çok güzel bir proje oldu. İstanbul Culinary Institute'ün kurucusu Hande Hanım aslında İstanbul'da bir şeflik okulu sahibesi.”

ÇİĞ SÜT İÇMEK TEHLİKELİ Mİ?
Silivri Kadın Girişimciler Derneğinden gelen misafirlerine çiğ süt ikram eden Aysun Sökmen, “Çiğ süt içmek sakıncalı değil mi?” sorularına da şöyle yanıt verdi: “İnsanların ‘çiğ süt içmeyin' diye bağırmasının iki sebebi var. Bunlardan bir tanesi çiğ sütten insana geçen verem, brucella gibi zoonoz hastalıklar. Zoonoz hastalık ülkemizde çok yaygın, devlet bunun önüne geçmek için çiğ süt içmeyin, kaynatın için diyor. Kaynatsanız da önüne geçemeyeceğiniz zoonozlar var.

“SÜT BENİM İÇİN MAHREMİYET VE ŞİFA KATSAYISI ÇOK YÜKSEK BİR HAMMADDE”
Diğer sebep de raf ömrü açısından çiğ süt çok fazla tüketilmiyor. Bunun sebebi de aslında üretim hijyeniyle alakalı bir şey. Süt benim için mahremiyet ve şifa katsayısı çok yüksek bir hammadde ve içinde çok şeker var. O şekerler içerisinde yaşayan gözle göremeyeceğimiz mikro canlılar tarafından aslında bir ziyafet. Eğer sütü siz sağdıktan sonra gerekli koşullar altında saklarsanız yani +4'e düşürüp o mikro canlıları bir şekilde üşür ve yemekten içmekten kesilir noktaya getirirseniz o süt şekerini saklayabiliyorsunuz ama ülkede birkaç sebepten dolayı bu mikro canlılar süt şekerini yiyorlar. Yedikçe güçlenip ılık sütün içerisinde üremeye başlıyorlar. 9 ay 10 günde beklemeleri gerekmiyor dakikalar içerisinde çoğalıyorlar. Çoğaldıkça süt şekerini yemeye devam ediyorlar. Süt ekşidi, süt kesildi dediğimiz işte o şekerin bitiği an aslında. Süt ekşimiyor da sütün şekeri bitiyor.”

“SÜT MIKNATİS GİBİDİR”
“Kokan sütle ilgili de şunu söyleyeyim” diyerek sözlerini sürdüren Sökmen, “Süt mıknatısa benziyor, etrafındaki her şeyi kendine çekiyor, eğer siz kapalı bir hatta sağmıyorsanız yani inek kokuyor bunun önüne geçemiyorsunuz. İneği açıkta sağıyorsanız her bir sağışınızda ortamdaki mikro canlılar sütün şekerine hücum ediyor. Aslında herkes o sütün şekerinin peşinde. Mısır şurubu tüketmeyelim diye süt şekerine sahip çıkmaya çalışıyoruz. Laboratuvarda 1 mililitre sütün içerisindeki mikro canlıları sayıyorlar. Çok teknik bir parametresi var bunun. Yönetmelik 100 bin adet ve altında canlı çıkmasını istiyor. Biz 15 bini hedeflemiş durumdayız. Bizde mikro canlılar 6 binle-3 bin adet arasında çıkıyor. Hijyenle, sağım hattında yaptıklarımızla, sütün sağım esnasında soğuyor olmasıyla, neredeyse memeden şişeye dolum olmasıyla alakası var. Tadım olarak eğer doğru koşullarda üretilmediyse hem kokusu nahoş hem de şekeri yok o yüzden sevilmiyor” dedi.

“SÜT GÜĞÜMDEN GÜĞÜME BOŞALTILIRKEN BİLE HIRPALANIR”
Çiftçilik deneyimlerini kadın girişimcilerle paylaşan Sökmen konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çok sevdiğim bir ustam bana, “Kızım süt güğümden güğüme boşaltılırken bile hırpalanır” derdi. Yani buna çok kıymet et diye tarif ederdi. Kendisi İstanbul Sütçüler Odası Başkanıydı.

“CAHİL CESARETİYLE BU İŞE GİRİŞMİŞİZ”
Biz para kazanmaya diye geldik. Exelde hesap kitap yapınca çok karlı bir iş gibi geliyordu. Şu anda yaptığımız fizibilite çalışmalarına çok gülüyoruz. Cahil cesareti bir iş. Nasıl ki bekârken çocuk sahibi olmayı anlayamıyor insan hayvan sahibi olmadan da hayvan sahibi olmayı anlayamaz hiçbir insan.

“ÇİFTLİKTEKİ FİNANSMAN İHTİYACI A LİGİNDE OYNAMANIZI GEREKTİRİYOR”
Avusturya'da bir üretici organizasyonunun Türkiye'de suni tohumlama ve sperma işlerini yapıyordum. 2002 yılından bu yana Avusturya simentali ırkının spermasının Türkiye'de tanıtılmasıyla ilgili ek gelir yaratmış biriyim. Çiftlikteki finansman ihtiyacı A liginde oynamanızı gerektiriyor. Bugün bana 3-5 milyon dolar getirin akşam altı olmadan hepsini harcarım ayağıma da bir çift pabuç almam yani. Yutuyor çünkü zamanı parayla almaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla bu benim gelir sağladığım ilk işim. Dedem, “Ehemle mühimi karıştırma” der bana. Bu en mühim işim değil. Ek gelir işim.

“ASIL BÜTÜN ODAĞIMIZI 8 BİN100 TOPRAĞI YAPILANDIRMA PROJESİ”
Asıl bütün odağımızı 8 bin100 diye adlandırdığımız projeye vermiş durumdayız. Bu projenin ismi 81 ilde 100'er tane topluluk kurmaya çalışmaktan geliyor. Ulusal ve tamamen toprağı yapılandırmakla ilgili bir proje.

“15 SENE SONRA YERALTINDA BİR DAMLA DAHİ SU KALMAYACAK”
İnşallah anlatacaklarım sizde yer bulur ve aksiyon almamıza yardımcı olursunuz ama alınmazsa 15 sene sonra yeraltında bitkisel, hayvansal ya da insanlar için tüketime uygun tek bir damla dahi su kalmayacak. Bir şeyler yaparsak onarması çok kolay bir şey ama şu anda gittiğimiz yolda gidersek tek bir damla dahi su kalmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Bunu da basit bir şekilde tarif edeyim; üç aşağı beş yukarı her yere aynı miktarda yağış düşüyor. Bunda bir sıkıntı yok. Sıkıntı iklim değişiklikleriyle eskiden 12 aya dağılmış bu yağış çok marjinal kuraklıklarla ya da sellerle geliyor. Ya bu yaz olduğu gibi 12 hafta hiç yağmur yağmıyor ya da 2 hafta önceki gibi 53 bin litre birden yağıyor. Yıllık yağışın %10'u 2 günde yağdı. Su toprağı yararak geliyor. Siz o esnada eğer toprağınızı yağmur suyu hasadı yapmaya hazırlamadıysanız o suyu denizlere kaybediyorsunuz, toprağın altına alamıyorsunuz. Toprağın üstünü hazırlarsanız toprak sünger gibi yağmuru içine çeker ve çok uzun kurak dönemler için saklayabiliyor. Ama herhangi bir hazırlığınız yoksa fayans kaplı gibi oluyor ve yağdığı anda kayıp gidiyor. 8 bin100 üzerinden de ürettiğimiz komşuluk modeli aynı topraklar üzerinden farklı hayvansal ve bitkisel üretimler yaparak toprağı yapılandıracak insanların dayanışmasını tarif ediyor.
Mesela Sera, ABD'den geldi burada tavukçuluk yapıyor bu toprakların daha fazla su tutabilmesi için tavuk gübresine ihtiyacı var. Keçici bir komşum var. İnsan olarak beslenmemiz en sentetikten en doğala kadar biz çaba gösterdikçe şekilleniyorsa toprak da aynı şekilde. Toprakta sentetik bir beslemeye gidiyorsak çok sürdürülebilir ve su tutarlılığı olan bir yapıda değil, eğer inek gübresi taşıyorsanız toprağın üzerine tek taraflı besliyorsunuz, üstüne biraz da tavuk gübresi ekliyorsanız keyfi geliyor, keçileri, koyunları, eşekleri de davet ediyorsanız ya da farklı bitkisel çözümleri de o toprağa geri döndürüyorsanız işte toprak altındaki hayatı besleyerek orada toprağı süngerimsi ve suyu içine çekebilecek bir yapıya götürüyorsunuz. Bunlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden de mimar komşum var. Tezek evler yaptık çünkü ben genç neslin tezeğe dokunmasını, tezeğin toprağa dönmesi, su tutması ve iğrenilmemesi gereken bir malzeme olduğunu gençlere, mimarlara anlatmak istedim. 5 tane atölye oldu. Yaklaşık 150 kişi 3 tane evin inşaatında çalıştı bütün yaz. Öyle bir projeydi. Bu atölyelerin hepsi buraya 8 bin100 kapsamında gelen komşuların düzenlediği bir şey çünkü ben hayatım boyunca inek sağmak istiyorum başka bir beklentim yok hayattan.”


Aysun Sökmen, yapmak istediklerini şöyle özetledi: “Ben 7/24 sadece bu konuyu konuşmak ve toprağı beslemek istiyorum. Burada bir kere kuyumuz çöktü, 7 gün susuz kaldık. 180 tane inek var günde 150 litre su içiyorlar. 7 gün boyunca tankerle su taşıdık. Susuzluğun ne demek olduğunu deneyimledim. Her geçen sene iklim değişikliğini, susuz, gıdasız günlerin dörtnala geldiğini görüyorsunuz. Çözümü bu kadar basit olan bir konuda dörtnala yokuş aşağı nasıl gidildiğine inanamıyorum. O yüzden burada toprak mikrobiyolojisi, bahçecilik eğitimleri düzenliyoruz. Bahçecilik derken artık toprak mikrobiyolojisi üzerinden gıda üretmeye yönelik eğitimler bunlar. Kurak dönemlere dayanabilecek sebze yataklarını hazırlamaktan bahsediyorum. Yoksa domatesçilik oynamıyoruz. Toprağa öyle bir hizmet etmeliyiz ki 10 hafta yağmur yağmıyorsa bile orada hıyar, domates, biber yetişebilmeli. O günlere doğru gidiyoruz. Burada tezek evler ve doğal yapı atölyeleriyle ilgili çalışmalar oluyor. Genç çocuklar buraya geliyorlar hiçbir şey olmasa burada çöplerini ayrı atmaları gerektiğini biliyorlar. Burada bizim kom post çöp atma sistemimiz var. Attığınız çöple ya kedi köpekleri ya da toprağı besliyorsunuz ya da plastikle tenekenizi ayırıyorsunuz. Tabağınızda başlıyor çünkü. Zeytin çekirdeğini, domates kabuğunu sola, peynirinizi sağa sıyırıyorsunuz çünkü onu kedi köpek yiyecek gibi. Akılda çok böyle basit değişmesi gereken şeyler var. Gençleri çöplerle eğitmeye çalışıyoruz çünkü daha sonra domates elma kabuklarını, çay çöplerini toprağa döküyoruz ve toprağın o besine ne kadar ihtiyacı olduğunu, ne kadar koku ve böcek yapmadan toprağın onu lüp diye içine çektiğini kendi gözleriyle görüyorlar. Herkesin yapabileceği bir şey var. Ben sürekli bu konunun içinde yaşıyorum. Hepinize evlerinizde çay çöplerinizi biriktirerek apartmanın bahçesine dökmenizi öneririm. Alışkanlık haline getirin. Çay çöpüyle başlayın. Toprakta çürüyebilecek her şeyi toprağa geri döndürebildikçe toprağı besliyor oluyorsunuz.
Çok geleceği olan bir alan. Sadece beni en çok zorlayan şey kendi anama bile konuyu anlatamıyor olmam.”
Haber Merkezi

YORUM YAP